Haberlere, ‘tahkik etmeden inanmamak' sorumluluğumuz

Konuya girmeden önce belirtmeliyim ki, kesinleşen bir mahkûmiyetinden dolayı geçen hafta m.vekilliği düşen HDP'li Ö. Faruk Gergerlioğlu'nu Mazlumder Başkanlığı günlerinden beri gıyâben tanırdım. 3 sene öncelerde, 2-3 dakikalık, ayaküstü bir selâmlaşma ve tanışmamız vardır. Sonra m.vekili oldu..

Kezâ, Ayhan Bilgen'i de yine Mazlumder Başkanlığı günlerinden, ismen tanıyordum. 13-14 sene öncelerde Almanya- Köln'e gelmişti, buluştuk; uzun sohbetlerimiz oldu.. O da sonra HDP'den m.vekili ve daha sonra da Kars Beld. Başkanı seçildi. Şimdi tutuklu..

Bir diğer isim, Hüda Kaya.. Onu da 23-24 sene öncelerde, bir grup hanımla geldiği Tahran'da tanımış ve o grupla sohbetlerimiz olmuştu.. 28 Şubat 1997 Zorbalığı günlerinin 'Başörtüsü yasağı'na karşı verilen mücadelelerin göze çarpan isimlerindendi. Şimdi, HDP m.vekili..

Dördüncü isim, Altan Tan.. Onu da Müslüman camia arasında heyecanlı ve bilgi yüklü konuşmalarıyla biliyordum. (Merhûm) Âkif İnan'ın da aralarında bulunduğu birkaç arkadaşla 25 yıl öncelerde Tahran'a geldiklerinde görüşmüştük.. Kendi ailesini, 'kürd, arab, türk, çerkez' gibi bir 'kavimler karması' olarak nitelediğini hatırlıyorum. Ki, Osmanlı gibi, onlarca etnik unsuru ve çeşitli din ve mezheblerin bağlılarını bünyesinde barındıran bir devlette bu, tabiîydi de..

Altan Tan, daha sonra, -PKK'nın, Meclis'deki uzantısı olan bir partiden- m.vekili oldu. 2012-13'lerdeydi galiba, Almanya'ya geldiği bir sırada Köln'de bulunduğum mekâna da gelmiş ve orada, yarım saat kadar sohbet etmiştik. 'Kendi inandığım dünya görüşünü devamlı onlara da anlatıyorum..' demişti, özetle.. Bir daha karşılaşmadım.

İdeolojisine katılmadıklarını söyledikleri sosyo-politik ve ideolojik yapılarda bulunanlar, ya kendilerine çok güveniyorlar, ya da kendilerini olmayacak hayallerle kandırıyorlar. Çünkü, her siyasî yapı, kendi ideolojik temellerini dikkatle korur, gözetir.

Bu girizgahı, son günlerde çokça tartışılan ve m.vekilliği düştükten sonra Meclis'te direnişe geçtiğini söyleyen Gergerlioğlu dolayısiyle yaptım. Onun, PKK'ya, terör örgütü dememek için nasıl çırpındığının videoları defalarca görülmüştür. 2,5 yıllık mahkûmiyeti de, söz konusu terör örgütünün propagandasını yapmaktan dolayı oldu. Hangi kanun düzenine göre m.vekili olduysa, yine o kanun düzenine göre de o sıfatı düştü..

Ama, onun, 'namaz kılmasına izin verilmeden alındığı' iddiası bazı 'âyet' ve 'hadis' rivayetleriyle de desteklenerek yayıldı, 'sosyal medya'da ve İslâmî kimliği olduğu tahmin edilebilecek bir çokları da bu iddiada bir propaganda oyunu olabileceğini düşünmeden, gerçekmiş gibi paylaştılar o iddiayı.. Halbuki, 'haberleri tahkik etmeden inanmamamız gerektiği', Kur'anî bir emirdir.

22 Mart Pazartesi akşamı Meclis Başkanı Mustafa Şentop hoca, Gergerlioğlu'nun 'namaz kılmasına bile müsaade edilmediği' gibi konularda çok net bilgiler verdi.

(İslâm Hukuku konusunda Prof. olan) Mustafa Şentop Hoca'nın o konudaki açıklaması -özet olarak-şöyleydi:

'Ankara'da o sabah güneşin doğuş saati, 6.43'dür.

Namaz kılanlar bilirler ki, başka namazların kazâları için olmayan bir sınırlama, sabah namazı için vardır ve güneş doğduktan sonraki ilk 45 dakikada hiçbir namaz kılınamaz.

Bu durumda, 6.43'den önce kılınması gerekli sabah namazı, zamanında kılınamayıp kazâya bile kalmış olsa, 7.30'dan önce kılınamazdı. Bunu namaz kılanlar bilir.

-M. vekilliği sona erdiği halde Meclis'ten çıkmamakta 4 gündür direnen- Gergerlioğlu'nun alınma saati, saat 07.00'dir. Yani, abdest alırken, namaz kılarken engellendi demek, konuyu çarpıtmaktır.'

Mesele bundan ibarettir. Şahsen, Şentop Hoca'nın verdiği bilgilerin doğruluğuna inanırım.

Ama, Gergerlioğlu'ndan da, 'Ben o saatte namaz kılınmayacağını bilirim ve namaz kılmama engel olunması söz konusu değildi..'diyecek kadar bir dürüstlük göstermesini beklerdim.

'Lider tapıcılığı'nın geldiği nokta bu! '1930'ları eleştirmek de yasak!!

Evvelki gece, CNN Türk'de, 'HDP'nin kapatılması için dâva açılması'nın tartışıldığı bir program vardı. (Bu kapatma konusuna 7 Mart tarihli yazımda değinilmişti).

Programın konuklarından Altan Tan, 'Kürd meselesinin temellerini 1930'larda uygulanan siyasetlerde aramak gerektiği'ni söyleyince; şimdi sosyoloji doktoru unvanını da kazanan bir kişi, 'Ben bu cahilce sözleri dinlemek zorunda mıyım? Tarihten, sosyolojiden uzak, gerçek dışı propagandaya âlet olmak zorunda mıyım?. '1930'larda kürd yok'denmiş.. (...) Atatürk hakkında gizli hakaretler var.. '1930'lar' diyor.. PKK propagandası yapıyor.. Ahmed Hakan müdahale etsene!' diye küplere biniyordu. Halbuki, Osmanlı'dan sonraki dönemde, '80 yıl boyunca, tek bir 'etnik unsur'dan başkasının kabul edilmediği' gerçek değilmiş gibi ve ancak, son 20 yıla yakın zamandır, biraz normalleşmeler sağlanmışken; nevzuhûr sosyoloğumuz, bir siyasî lidere 'tapınırcasına' bağlılık krizlerine kapılıp; 'Niye sessiz kalıyorsun Ahmed Hakan? ' diye sunucuyu da azarlamaya kalkışınca, ondan, 'Ne diyorsun yavv, kendinize gelin!' gibi bir karşılık alıyordu.

Bu kişi, daha önceki bir tartışma proğramında da, 'tapındığı kişi'den derlenmiş sözler okuyor ve karşısındakine, 'Ben âyet ve hadis de okuyabilirim.. Bir cümle de siz, filândan bir söz nakletseniz n'olur sanki..' diyordu, yalvarırcasına..

'Lider tapıcılığı' ve 'putlaştırma' bu değilse, başka nasıl olur?