HDP'yi kapatsanız ne olur, kapatmasanız ne olur!

Terör örgütlerinin, illegal örgütlerin en iyi bildiği şeydir kendini görünmez kılmak.

Saklanarak, sızarak, girdiği ortamda bukalemun taklidi yaparak gerçekleştirirler bunu.

FETÖ için de geçerli bu dediğim, PKK için de.

Her iki örgüte mücavir yapılanmalar sık sık kılık değiştirirler o yüzden.

Hatırlayın, kendine bazı durumlarda dindar-muhafazakâr, bazı durumlarda laik-Kemalist, bazı durumlarda solcu-komünist göstermeye çalışan FETÖ elemanlarını...

PKK söz konusu olduğunda arkasına saklanılan kavramlar, demokrasi, halk, insan hak ve özgürlükleri vb. olur daha çok.

Suriye PKK'sı PYD-YPG'nin sırf bu sebeple kendine "Suriye Demokratik (!) Güçleri" adını takması bundandır.

Kemal Kılıçdaroğlu gibi isimleri "keklemek" bu sayede mümkün oluyor.

Terör elebaşları isim kamuflajını kendileri itiraf etmiş olsa bile bu sayede CHP Genel Başkanı çıkıp da "onlar terör örgütü değil ki" diyebiliyor!

Öte yandan "keklenmek" saflığa işarettir ama Kılıçdaroğlu'nun her iki örgütle, örgütün kamuflajlı yapılanmalarıyla ilişkisini anlatmak için "doğru" ifade bu değil aslında.

"Salağa yatmak" desek daha doğru olacak belki de.

Bilerek bilmiyor gibi yapmak...

HDP ve öncülü siyasi partilerin KCK yapılanması içindeki konumu daima kamuflaj gerektirdi.

Bu partilerin terör örgütüyle organik bağı açıktı.

Kuruluş sırası itibariyle her biri birbirini takip etmiş olsa da, hepsi PKK'dan neşet etmişti.

İmralı tutanaklarında kayıtlara geçtiği gibi HDP dahil partilerin teşkilat yapılanmasını da milletvekili isim listesini de ya Öcalan ya Kandil belirliyordu.

Ama Türkiye kamuoyu bunu böyle bilmesin, kendini yaratılan illüzyona kolayca kaptırsın diye partilere hep içinde demokrasi, toplum, halk gibi kelimeler yerleştirdiler.

1990'da kurulan HEP'ten HDP'ye gelen sürece şöyle bir baksak bile aynı örtüyü görürüz.

Halkın Emek Partisi HEP, Demokrasi Partisi (DEP), ÖZDEP, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve son olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP)...

HDP'nin üzerindeki örtü o kadar çok kana, irine bulandı ki parti elitleri bunu taşıyamıyor artık.

İnsan içine çıkamaz hale geldiler.

Bir meydanda, bir salonda konuşamaz durumdalar.

Kan kokusu takip ediyor onları.

2015'ten bu yana HDP'ye hayat öpücüğü veren CHP, artık zorlanmakta.

Taban kusuyor çünkü. CHP'den kaçıyor.

PKK'nın döktüğü şehit kanları, öldürdüğü çoluk çocuğun, öğretmenin polisin ahı CHP'ye de bir tamam bulaştı.

Bu açıdan, HDP'nin kılık değiştirme vakti çoktan gelmişti zaten.

Bir kere, HDP'ye kapatma davası çok geç açıldı.

7 Haziran 2021'de Yargıtay Başsavcısı tarafından açılan dava Anayasa Mahkemesinde 22 aydır sürüyor.

Sürünüyor da diyebiliriz.

Gelinen aşamada HDP, hem seçimlere Yeşiller Sol Parti listelerinden girerek hem de AYM'ye sözlü savunma vermeyi reddederek bir manada kendi kendini kapattı.

Yüksek Mahkeme bu saatten sonra HDP'yi kapatsa ne olur, kapatmasa ne olur!

Hatta kapatarak HDP'yi o kirli sicilden kurtarmış, o pis kokudan arındırmış, bir de üstüne mağdur – mazlum rolü kesmeleri için ellerine malzeme vermiş olursunuz!

İstediğiniz kadar kokuşmuş kabuğu inceleyip durun siz!

Kokunun sahibi çoktan kılıfından çıkıp başka bir kamuflaja yerleşti bile!

Bundan böyle "yeşil" ve "sol" gibi çok kullanışlı iki kavramın ardına saklanarak örgüt propagandası yapmaya devam edecek!

Üstelik Yeşiller Sol adına bürünen uzantı ne CHP'yi rahatsız eder ne İyi Parti'yi.

Oh püfür püfür...