Trajik hikâyedeki figüran: Meral Akşener

Geçen sonbahar PKK'nın taleplerini içeren 11 maddelik tutum belgesini ilan ettikten sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nun kapısına gelmesini beklemeye başlayan HDP, bildiğiniz gibi kendisini pazartesi günü Meclis'te ağırladı.

Akşener kendini kandıra dursun, Kılıçdaroğlu HDP'nin kapısına CHP Genel Başkanı olarak değil muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayı sıfatıyla vardı elbette.

Üç isim oturup anlaştı, el sıkıştı.

Çıkışta Kılıçdaroğlu masadaki "eserekli" ortağını kamuoyu önünde zorda bırakmayacak ama HDP (PKK diye okuyunuz) elitlerine de "oldu bu iş" dedirtecek türden savruk bir açıklama yaptı.

HDP'yi masaya oturtan şey kamuoyuna açıklanan değildi elbette.

İçeride her ne konuşuldu ve anlaşmaya varıldı ise elini baştan beri yüksek tutan "örgüt vekili parti" dün itibariyle 14 Mayıs seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacaklarını açıkladı.

Yani masanın adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyecek HDP.

Böylece Kandil baronlarından Kılıçdaroğlu'na gelen güçlü destek mesajları gibi masayı "kumarda kazanacak masa yapma projesi" de yerli yerine oturdu.

Peki İyi Parti ne yapacak bu durumda?

Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşı gösterdiği direnci 45 yıldır verdiğimiz binlerce şehidimizin katiline karşı da gösterecek mi Akşener?

Gösterir mi?

Alacakları oyu şehit kanına değer bulur mu?

Masaya geri dönerek Kılıçdaroğlu'na karşı tüm itiraz haklarını tüketmiş mi oldu yoksa Meral Hanım?

"Vekillik bakanlık istemiyoruz biz" diyen HDP'nin tek isteğinin toplum önünde (kan döktüğü için kaybettiği) "itibar", hukuk önünde "meşruiyet" olduğunu;

HDP'nin varlığını ve amaçlarını CHP ya da masadaki yama partilerin değil kendini milliyetçi parti olarak lanse eden İyi Parti'nin varlığıyla temize çekmek istediğini bilmiyor mu Meral Akşener?

Biliyor elbette.

Peki "son terörist yok oluncaya kadar terörle mücadele edeceğim" diyen AK Parti iktidarını yıkarlarsa sınır ötesi askeri harekatlar için tezkereye iki kez "hayır" veren CHP ve terörle mücadele kararlılığını "savaş politikası" diye karalayan HDP'nin olduğu bir yönetimde PKK'yla asla mücadele edilmeyeceğini bilmiyor mu?

Onu da biliyor.

Daha gerilere yahut Kandil'e kadar gitmeyeceğim.

Sadece şu son hafta içinde HDP'lilerin gürül gürül yaptığı açıklamaları dikkatinize getireceğim.

HDP eş başkanı Pervin Buldan'ın birkaç gün arayla hem "Kürtler Suriye'de demokratik haklarına kavuştu (devletleşti). Çok yakında burada da Kürtler demokratik özgürlüğe kavuşacak" hem "Sayın Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin bir an önce kaldırılmasını istiyoruz" dediğini;

PKK'nın sivil siyasi alanda varlık göstermesi kararını realize etmek için ömrünü veren Ahmet Türk'ün coşkuyla "Bu dönem Öcalan'ın özgürleşme dönemidir" müjdesi verdiğini;

HDP'nin şirin, şipşirin gösterilmesinde, Nişantaşı Cihangir tayfasınca sevimli bulunmasında büyük emeği olan Sırrı Süreyya Önder'in "Öcalan'a bin selam olsun, cezaevindeki tüm yoldaşlarımıza kuvvetli bir selam gönderelim. Onların özgürleşeceği günler yakındır" deyişini bilmiyor olabilir mi İyi Parti'nin "kızıl" Asena'sı?

Biliyor ama ya henüz bilinmeyen bir nedenden dolayı masaya mahkûm Akşener ya da İYİ Parti'nin devletten milletten yana olduğuyla ilgili olarak söyleyegeldikleri hepten yalan dolan.

Oysa daha üç hafta önce "biz bir kumar masasında ya da noter masasında olmayacağız. 85 milyonun geleceğini tehlikeye atmayacağız. Cumhuriyetimizin yeni asrını göz göre hiç etmeyeceğiz" diye başladığı sözü şöyle bağlamamış mıydı İyi Parti lideri:

"Bu saatten sonra bizlere düşen bir seçim yapmaktır. Ya şanlı mücadelede milyonlarla yürüyeceğiz ya da trajik hikâyede figüranlık yapacağız. Ya tarih yazacağız ya tarih olacağız".

İyi Parti'nin eski sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu dün yeniden aday olmayacağını açıklayarak bir manada partisinden istifa etti ve giderayak masaya verip veriştirdi.

Akşener ve İyi Partililer için de karar anı artık:

Şanlı mücadelede milyonlarla birlikte mi yürüyecekler yoksa bu trajik hikâyede figüran olmaya razı mı olacaklar?