Bizim Yunanistan dediğimiz ülkeye Avrupa dillerinde, Greece, Griechenland vs. denilir. Kendileri ise Hellas veya Hellada derler. Yunanlılara da 'Helen' denilir. 2 500 yıl öncelerinin tarihinde bir 'Helenistik' dönem vardır. O dönemin, bugün Ortadoğu diye anılan coğrafyayı, Firavunlar çağı Mısır'ı veya Pers Şehinşahlığı, Roma veya Kartaca gibi derinden etkilediği açık..
O 'helenistik' dönemin 'Aristo, Eflatun, Sokrat' gibi büyük beyinleri dünya tefekkür tarihinde bugün bile tartışılan önemli isimlerdir. Osmanlı'da Atina şehrine verilen isimlerden birisi de 'Medine-t-ul Hukemâ' (-hikmet sahipleri mânâsında- , hekîmler şehri) idi.
O medeniyet ve kültürleri her birisi çöktü; Helen medeniyeti de.. O medeniyetin kalıntılarının büyük bir kısmı da bütün Batı Anadolu'da hâlâ da görülmüyor mu?
Onlardan niceleri çöktü.. Yerine yenileri geldi, Osmanlı -İslâm medeniyeti gibi.. Osmanlı, Yunanistan'a da 450 yıla yakın bir süre hükmetmişti.
'Seyretti hava üzre denir, taht-ı Suleyman.. Ol' saltanatın yeller eser şimdi yerinde..'
Ama, her halk gibi, helen halkı da kendisini tarihteki derin izler bırakmış atalarına nisbet ederek, yarınlarını da onun üzerine bina etmek isterler. Yunanlılar da onu yapıyorlar. Ama, Helenistik dönemin Avrupa'da son 2-3 asırda büyük bir heyecan uyandırmasıyla, bugünkü Helen halkı da 'tarih tapıcılığı'ndan bir yeni bir hayat devşirmeye kalkıştı.
Fransız yazarlarından Chateaubriand 1805'lerde Paris'ten yola çıkar ve taa Jerusalem /Beyt-ul'Muqaddes / Kudüs'e kadar uzanan bir yolculuk yapar, bütün o coğrafyalarda dolaşarak.. O zaman gördüğü 'helen' halkı onu şaşkına döndürür. Çünkü, 2 500 yıl öncelerinin görkemli kültür ve medeniyetlerine yataklık etmiş coğrafyalarda, yine o eskilerin dili olan grekçe konuşan halkın pısırıklığına, tembelliğine ve 'türk paşaları'nın önünde sergiledikleri teslimiyete bakar da hayretlere garkolur.
Ama, ilginçtir, onun o kadar perişan gördüğü halk, o tarihten 15-20 sene sonra Mora İsyanları'nı başlatır ve çaresiz kalır. Ve, Avrupa devletlerinin, Osmanlı'yı vurmak için keşfettikleri yeni bir silâh haline gelen Yunan halkı 1821'de istiklâlini ilân eder. Avrupalı edebiyat ve fikir adamlarından niceleri de o savaşa katıldılar. İng. şairi Lord Byron da o savaşlarda hayatını kaybedenlerdendi. (Ki, 3 hafta kadar önce, o istiklâlin kazanılmasının 2000'ncü yıldönümünü büyük törenlerle kutladılar.)
Sonra, 1850'lerden itibaren uzuun yıllar süren Girit İsyanları başlar.. Ve orası da sonunda Yunanistan'a bağlanır. 1897'de ise, Yunanistan Osmanlıya bir daha saldırır ve 2. Abdulhamîd'in ünlü kumandanı Mu'şir (mareşal ) Gazi Edhem Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, Yunan ordusunu bozguna uğratır ve Atina varoşlarına dayanır. Ama, bütün Avrupa ayağa kalkar, 'Yunan'ı sana yedirmeyiz..' derler.. Ve öyle de olur. o dönemin Avrupa matbuatına bakılırsa durum daha iyi anlaşılır. Osmanlı, savaş tazminatı bile alamadan, sadece saldırgana esaslı dayak atmış olarak, savaş öncesi sınırlara çekilir. Ama, 1911'de, (yine Avrupa'nın mâlum Düvel-i Muazzama'sınca desteklenen- Sırb, Bulgar ve Yunan ordu ve milis güçlerinin saldırmasıyla) başlayan Balkan Savaşı'nda 450 yıllık Müslüman şehri Selânik de dahil, bütün Balkanlar Osmanlı'nın elinden çıkar.
Ve İngiliz ve diğer Avrupa güçlerinin desteğiyle Yunanistan, -üstelik de Birinci Dünya Savaşı'nda yenilgiye uğratılmış olan Osmanlı'ya-bir daha saldırtılır. Yunanistan 3 yıllık savaşta yenilse de, Lozan Andlaşması'yla büyük kara ve deniz hâkimiyet alanlarına kavuşur. Türkiye hele de Ege Denizi'nde âdeta kıstırılır.
Sonra Kıbrıs sürtüşmesi..
Yani, Yunanistan, destekçisi güçler açısından devamlı çetin bir konu...
Yunan Dışbakanı Niko Dendias 14 Nisan günü Türkiye'ye geldi ve görüşmeler sonunda yapılan basın toplantısında beklenmedik bir saldırganlık sergileyerek, Türkiye'yi, 'Yunanistan'ın haklarını çiğnemek'le suçladı. Evet, Türkiye'yi Türkiye'de suçluyor.. Çünkü, bütün emperial güçlerce yine destekleniyor.
Çavuşoğlu, gerçi hemen karşılığını verdi, ama, o durumda, 'Program burada bitmiştir..' deyip, hamle üstünlüğünü daha güçlü olarak ele geçirmeliydi, bir 'one minute' çekerek..
'Hazır ol cenge, sulh'ü salâh ister isen..'
Dünyada, Merkez Banka'larının bütün hesaplarını açıkladığı nerede görülmüş?
Son haftalarda, bir '128 milyar dolar nereye gitti?' tartışmasıdır gidiyor.
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Merkez Bankası Başkanı Şahab Kavcıoğlu açıklama yaptı ve 'Söz konusu döviz işlemleri, işlem platformları üzerinden o günkü piyasa şartları ve fiyatları çerçevesinde ve alıcı ve satıcı tarafın işlem gerçekleşene kadar bilinemediği otomatik platformlarında yapılmıştır. Ve, dünyanın hiçbir yerinde de bu tür karşı taraf ayrıntıları açıklanmaz.' dedi.
Buna rağmen, Kılıçdaroğlu, 'Bizim istediğimiz, Merkez Bankası dövizi hangi tarihte sattı, kaça sattı, kimlere sattı, bunları açıklaması.. Tatmin olmadım..' dedi.
CHP'nin ekonomist vekillerinden İlhan Kesici ise, partisinin tv. kanalında, bu konuda, '(...) Para kaybolmaz, onu söyleyeyim... Merkez Bankası'nın bilançosunu okumayı bilen insanlar açarlar internet sayfalarını, dolar alımları-satımları nasıl olmuş, ne zaman olmuş her iş görülür. Her iş devletin kaydı altındadır.'diyor.
Evet, kamuoyunun haftalardır tartıştığı konunun özü bu..