Herkesin ‘mevlâ'sý / ‘efendi'si, kendisine.. -2-

Dün kaldýðýmýz yerden devam edelim.

***

Ama, önce okuyucularýn bazýlarýnýn soru ve eleþtirileri herkesi de ilgilendirici mahiyette olduðundan, onlara deðinmek gerekiyor:

1-Dünkü yazýda, ‘Bezm-i Elest’i, kelimeleri yer deðiþtirerek yanlýþ yazmýþým, i’tizâr-ý beyân ile düzeltiyorum.

2- Bazý okuyucular mesajlarýnda, ‘Hz. ve benzeri saygý sözlerini tekrarlamadan Celâleddin-i Rûmî dediniz. Bu saygýsýzlýk deðil mi? Biz onu, Hazret-i Pîr ve Hz. Mürþid olarak anýyoruz..’ diyorlar.

*El’Cevab: Anadolu Müslümanlarýnýn iç aydýnlýðý olarak gördüðüm Yûnus Emre’den çok kere sadece ‘Yûnus’ diye bahsederim.. Bu, ona saygýsýzlýk mý oluyor?

3- Bir okuyucu da, ‘Moðol iþbirlikçisi’ olan birisini yazýnda niçin söz konusu ettiðini anlamadým..’ diyor ve o konuda, Prof. M. B’ýn yazdýklarýný okumamý tavsiye ediyor.

*El’Cevab: Önce niçin yazdýðýma, ‘Celâleddin Rûmî'nin sohbetlerinden derlenen ve (Ýçindekiler içindedir..) mânâsýna gelen eserin, 'Fihi Mâ Fih'in adýyla cevap vereyim. Bugünlerde medyada, ‘Þeb-i Arûs’un yýldönümü dolayýsýyla, bu konu özellikle ‘sosyal medya’dan ve geliþigüzel beslenenlerden bazýlarýna belki bir faydasý olur’ diyeyim. (Bu vesileyle ekleyeyim, ‘sosyal medya’ bataklýðýnda, bazý þiirler ve saçma-sapan öyle laflar bile, sýk sýk C. Rûmî, Mehmed Âkif gibi meþhur isimlere aidmiþcesiþne paylaþýlýyor ki, onlarýn çoðunun kaynaðýný sormaya bile gerek yok; býrakýnýz edebî deðerini, mantýken de tutarsýz.. Yazýk ki, bu gibi yakýþtýrmalarý genelde, mütedeyyin olduklarý havasý verenler paylaþýyor.)

Yeni nesillerin sosyal medya dedikodularýndan edindiði bilgilerle yaklaþtýðý birçok konu gibi, bu konuya dair suallere de cevap bâbýnda görüþümü, konuya nasýl baktýðýmý anlatmaya çalýþtým, o kadar.. Herkesin beðenmesi veya beðenmemesi gibi bir kaygýyla deðil, bu konuda durduðum ve baktýðým yeri belirtmek için..

***

Bazý okuyucularýn sözünü ettiði Prof.’un Moðol Ýstilâsý dönemine dair iddialarýna gelince.. O, 25-30 yýl öncelerde Tahran'a geldiðinde, bu konuyla ilgili çalýþmalarýný coþkulu bir þekilde anlatmýþ ve üzerinde uzun-uzun konuþmuþtuk. Ama, 800 yýl öncesine dair iddialarý tek taraflý bir kaynakla deðerlendirmek, ne kadar saðlýklýdýr? Ayrýca, onlar bir nesildiler, doðrularýyla-yanlýþlarýyla, 800 yýl öncelerde gittiler. Hesablarýný Allah’a verecekler.

Bu vesileyle ilave edeyim ki.. Sahasýnda otorite kabul edilen büyük tarihçilerden merhûm Prof. Mükrimîn Halil Yinanç, 45-50 yýl öncelerde, MTTB’de bir konferans vermiþ ve henüz Moðol Ýstilâsý öncesinde de, Moðollar’ýn, Orta Asya Müslümanlarýna yaptýklarý büyük zulüm ve vahþilikleri anlatýrken, ünlü sûfî Þeyh Ahmed Yesevî’nin, ‘kendilerinden olmayan ve karþýlarýna çýkan herkesi yok etmekten baþka ideali olmayan, taþ üstünde taþ, omuz üstünde baþ býrakmamayý þiar edinmiþ vahþî Moðol sürüleri karþýsýnda, Müslümanlarýn çaresiz kalmasý üzerine, müridlerine, Bu Moðollarýn önde gelenleriyle akrabalýk baðý kurunuz, belki bu yolla kalblerini yumuþatýr insaniyet öðretirsiniz..’ diyerek, aslýnda, Ýslâm þeriatinin izin vermediði bir tavsiyede bulunduðunu; daha sonralarý ortaya çýkan Ýlhanlýlar ve Celâyirliler gibi devletlerin temelinin iþte o yöntemle kazanýlan Moðol Prensleri tarafýndan atýldýðýný ve Müslümanlara hizmet eden devletlere dönüþmelerinin o iþte o tedbirle izah edilebileceðini’ söylemiþti.

Konferans sonundaki sohbette, ‘O yöntem’in nasýl kabul edilebildiði’ni sorduðumuzda, orada bulunan büyük hocalarýmýzdan birisi, Mekke müþrikleriyle yapýlan Hudeybiye Muahedesi’nde, Hz. Peygamber (S)’in de, ‘Mekke’den, (müþrikler arasýndan) kaçan Müslümanlarýn, o andlaþmanýn imzalandýðý andan sonra gelmeleri halinde Mekke’lilere iade edileceðini kabul etmek gibi zor bir maddeye imza attýðýný’ delil getirmiþti.

Bu yüzden, içinde bulunulan þartlar tek baþýna elbette meþrû’ ma’zeret olamaz, ama, bu gibi tedbirler de tamamen kötü niyete baðlanmayabilir.

4- Bazý okuyucular da, ‘Bize, Kur’ân ve Sünnet yeter, diðer konularla meþgul olmaya gerek yok’ diyorlar.

*El’Cevab: Ýslâm kültür ve medeniyetinin 14 asýrlýk eserlerinin gâyesi de, -elbette suiniyetli olanlar hariç-, Kur’ân ve Sünnet’in tefsir ve yorumlanmasý niyeti taþýyordu. Bunlarýn süzgeçten geçirilmesi ayrý þey; kendi meþrebimize göre olduðu gibi, toptan kabul veya reddi, daha bir ayrý..

5- Bazý okuyucular da, Mesnevî ve Divân-ý Kebir ve Fihî Mâ Fîh’den bazý örnekler vermiþler; ‘Ne dersiniz?’ diyorlar.

*El’Cevab: Celâleddin Rûmî, bir söz ustasýdýr, o dev eserleri yazmak- yazdýrmak o kadar kolay deðil.. Onlarýn kontrolü de, hakezâ.. Gül derlemek istediðinizde, dikenlere dikkat etmezseniz, elbette canýnýz yanar. O bir muctehid veya bir mezheb imamý da deðildir.. Mevlevîlik tarikatýnýn görüþlerini benimsedikleri bir þahsiyettir. Eserlerinde rahatsýz olabileceðiniz konular bulabilirsiniz, ama, baþkalarý onlarý baþka türlü ve mâkul sayýlabilecek þekilde te’vil ediyorlarsa, bu, o tarikatýn baðlýlarýnýn bileceði iþtir.

Rivayet edilir ki, 400 yýl öncelerde Hind Müslümanlarý arasýnda yetiþmiþ olan ve ‘Muceddid-i elf-i sânî’ (ikinci bin yýlýn müceddidi) olarak nitelenen Ýmâm Rabbânî’ye, ‘Movlevî Celâleddin-i Belhî’nin bazý görüþleri sorulduðunda, o, ‘Þairler çocuklar gibidirler, onlarýn sözlerine bu açýdan bakmak gerekir..’ dermiþ..

***

Aslýnda konunun baþka yönlerine de, semâ âyinlerine ve özellikle de müstehcen hikayeler konusuna da deðinecektim, ama, okuyuculardan gelenler de, üzerinde durulmayý gerektirince, görülüyor ki, konu çok uzayacak..

Bu bakýmda, baþka bir zaman, konuya tekrar deðinmek imkâný olur mu, bilemem. Þimdilik bu kadar..

Ancak, þu kadarýný belirtelim ki, o, ‘Ömrüm boyunca sultanlara, âriflere ve âvam’a hitab ettim.. Hz. Peygamber (S), Ýnsanlara akýllarýna göre konuþunuz..’ buyurmuþtur. Sultanlarýn yanýnda konuþtuðumu, ârifler ve âvam yanýnda konuþamazdým; ve âvamýn yanýnda konuþtuklarýmý da âriflerin ve sultanlarýn huzurunda söyleyemezdim’ der.

Onun, müstehcen hikâyeleri âvam için anlattýðý ve sonunda, ‘Ey oðul, þehvet yüzünden düþen kalkmamýþtýr. Ferhad’ýn deldiði dað da, gerçekte kendi enâniyetidir, kendi nefsanî arzularýný ayaklar altýna alabilmesidir.’ de der. Yine de, bu gibi konularýn aile içinde ve çoluk-çocuða veya nezih bir Müslüman cemaat içinde de asla konuþulmamasý, okunmamasý gerekir diye düþünürüm. Keþke, bu konular mevlevîlerce de temizlense..

***

Kimbilir, belki de, geçmiþteki yazdýklarýndan veya kendisine nisbet olunan söz, þiir veya nesir yazýlarýndan dolayý, Celâleddin Rûmî, hamlýk zamanýnda yazdýklarýný da redd mahiyetinde ,

‘Men bende-i Kur’anem, eger cân dârem..

Ben hayatta olduðum müddetçe, Kur’an’ýn bendesiyim, kölesiyim,

Men hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem..

Ben, Muhammed Muhtâr’ýn yolunun tozuyum..

Ger, nakl kuned, cuz’in kes, guftârem,

Eger, bir kimse benim sözümden, bundan baþkasýný naklederse,

Bizârem ez u ve’z ân suhen, bizârem..’

Ben o kimseden de, o sözden de, bizârým..’ diyor.

***

Bu söz, onun o geçmiþe aid bir kýsým sözlerinin kendisi tarafýnda reddi ve belki de bir tövbe mahiyetindedir de denilebilir.

Ve, kiþi hakkýndaki hüküm, geçmiþteki iyilikleri veya yanlýþlarý üzerine deðil, son andaki durumuna göredir. Vallah’u, bikullî þey’in alîm.. (Muhakkak ki, Allah, her þeyi en iyi bilendir. -Hucûrât / 16’dan..)

***