Ýsviçre'de, Finlandiya'da, Danimarka'da arka arkaya tanýk olduðumuz Ýslam'ýn kitabý Kur'an-ý Kerim'in yakýlma, yýrtýlma, tekmelenme vakalarýna nasýl da üzüldük, nasýl da kýzdýk, nasýl da öfkeyle dolup taþtýk, öyle deðil mi?
Çünkü Kur'an-ý Kerim, biz Müslümanlarýn kutsal kitabýdýr. Sadece kimlik sosyolojisiyle takdim edilemeyecek derecede kýymetlidir. Zira Rabbanidir, yani Rabbimizin Sözü olarak Elçisi Hz. Peygamberimize (s) inzal olunmuþ ayetlerden müteþekkildir. Milletimiz, Kur'an'a olan saygýsýný onu öpüp baþýna koyarak gösterir, mesela onu ayakaltýnda býrakmaz, yüksekçe yerlerde, ihtiramla saklar... Yeminini, sözünü, þahitliðini, evliliðini, doðumunu, ölümünü, askerliðini, cihadýný, ilmini, gönül aydýnlýðýný, hüznünü, sevincini, hep o Kitap ile gerçekleþtirir...
Kur'an-ý Kerim Müslüman ruhunun rumuzudur...
Bu çerçevede, Kur'an-ý Kerim'i tezyif etmek, Ýslam'ý ve Müslüman toplumunu tezyif etmektir. Kur'an-ý Kerim'i tahkir, Müslüman toplumunu tahkirdir... Müslüman, Kur'an'dan ayrý düþünülemez.
Haklý olarak Ýslam dünyasý, Türkiye baþta olmak üzere, Filipinler'den, Malezya'dan, Arap Yarýmadasýndaki tüm ülkelerden, Afrika kýtasýndan, Avrupalý Müslümanlardan büyük tepki yükseldi. Bunun karþýsýnda Kur'an yakma eyleminin kiþisel özgürlük olduðunu ileri sürenler oldu... Kitap yakmakla namlý bir tarihi var Avrupa'nýn, bu geçmiþleri onlarýn bugünlerini de esir almýþ gözüküyor. Umberto Eco, Gül'ün Adý adlý kitabýnda, Orta Çað boyunca Kilise adamlarýnýn yaktýklarý kütüphanelerden bahseder, yasaklý kitaplardan, yasaklý kütüphanelerden... Endülüs'te, Kurtuba'da, Gýrnata'da, Ýþbiliyyede yakýlmadýk kütüphane býrakmamýþtýr Haçlýlar... Hitler dönemi Almanya'sý kitaplarý þehir meydanlarýnda yakmakla namlýdýr. Mussolini Ýtalya'da yasaklý kitaplarý denize döktürmüþtür... Böyle bir künyesi olan Avrupa belleði, Ýslam âleminin kutsal kitabý yakýlýrken de zevke seyrediyor...
Hayýr! Bunu kabul etmiyoruz! Müslümanlarýn inanç ve deðerler dünyasý ile alay etmek, fikir özgürlüðü deðil, pespayeliktir, kötücüllüktür, þeytaniliktir...
Peki, dýþarýda olan bu çirkin ve kirli iþlerin benzeri bizim kendi ülkemizde yaþanýrsa ne olur?
Sözgelimi Ankara'da bir camide kadýn kýlýðý giymiþ bir þahsiyetsizin verdiði iðrenç pozlarý, sadece o mahlûkun ahmaklýðýna mý vereceðiz? Bu bir insan hakkýdýr mý diyeceðiz? Sanattýr mý diyeceðiz? Özgürlük mü diyeceðiz? Ne diyeceðiz?
Bu iðrenç fiiller için caminin seçilmiþ olmasý, daha en baþýndan bu çirkinliðin aslýnda bir provokasyon amacý da taþýdýðýný göstermiyor mu? Hele hele kadýn giysileri giymiþ bir erkek oluþu ayný zamanda, eþcinsellik sorgusunu da getireceði için bilinçli olarak tercih edilmiþ birisi olduðunu düþündürtüyor... Eþcinsellere, transseksüellere hiç kimse söz söyleyemiyor ya, 'camiye dansöz soksak kimse bize laf söyleyemez'e getiriyorlar iþi...
Bu rezaleti kabul etmiyoruz.
Cami yönetiminin ilgisizliði ise, yanlýþlýktan veya ihmalden çok daha ötede maalesef. Görevlerini yapmayacak insanlar camilerde vazife almamalýlar... Allah'ýn anýldýðý, namaz kýlýnan, kýbleye yönelerek secde edilen camilerimiz, ibadethanelerdir ve oraya müstehcen halde girilemez. Sadece camilere deðil, kiliselere, sinagoglara da müstehcen halde girmek yasaktýr, istenmez, kabul edilmez... Peki, camideki görevliler uyuyor muydu ya da tatilde miydiler? Camilerde namaz kýlmaya çalýþan kadýnlarý, saða sola kaçýrtýp; 'kadýnlar burada namaz kýlamaz gidin geriye, inin aþaðý, çýkýn yukarý'' diyerek püskürtmeyi pekiyi bilirler... Neredeydiler bu rezalet vuku bulurken...
Ýbadethaneler, kimsenin oyuncaðý deðildir.
Suçlu kiþi, ihmali bulunanlar, göz yumanlar, örtbas edenler takibimizde olacaktýr...