Begram, aslında bir hava üssüydü. ABD'nin Afganistan'ı işgal ettikten sonra kurduğu büyük bir üstü, ama daha çok burada kurulan dehşetli bir hapishaneyle tarihe yazılacaktı. Gazeteci Ahmet Görmez, 'ABD'nin Afganistan'daki Guantanamo'su' ismiyle anılan Begram Hapishanesine girdi. ABD, Afganistan'dan geri çekilirken, hapishanede yıllar yılı en ağır işkencelere maruz kalmış son mahkumlar da bu karanlık kafesten çıkmışlardı. Terk edilmiş hapishane, Görmez'in fotoğraflarıyla söyleyecek olursak koskocaman karanlık bir kafes ve kafes içinde kafesler şeklinde feci bir mimarisi var. Bu hapishanedeki işkencelerin, iç burkucu birikmiş öyküleri, zehirli bir bumerang gibi bugün başta ABD olmak üzere tüm dünyaya, şiddet ve terör adıyla dönüyor...
Begram gibi başka belalı bir hapishane de 11 Eylül terör saldırılarının sonrasında kurulan Guantanamo Kampı. Bu tutukevi de, Küba'nın Guantanamo Körfezi'ndeki Amerikan donanma üssünde yer alıyor. Bush döneminde 'şer ekseni' (axis of evil) olarak hedef ülke şeklinde belirlenen ülkelerden aktarılan mahkumlar, 2002'den bu yana burada insanlık dışı işkencelere maruz kalıyorlar. 2016'da mahkum sayısı 800'ler civarında olduğu tahmin edilen Guantanamo'nun Obama döneminde kapatılması konuşulmuş fakat demokratlar bunu başaramamıştı. Yeni Başkan Biden'a göreve gelir gelmez sorulan ilk sorulardan birisiydi. O da bu yüz karası cezaevinin kapatılmasından yana olduğunu söylüyor. Bir kısmı kapatılan hapishanede yıllarca işkence gördükten sonra suçsuz görülüp bırakılanların anlattıkları korkunç... Guantanamo, ABD topraklarında olmadığı için mahkumlar ABD hukukunun verdiği savunma haklarından da yararlanamıyorlar...
ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra açtığı Ebu Gureyb Hapishanesindeki insanlık suçlarını ise tüm dünya vicdanı kanayarak seyretmişti. Aslında yaptıkları kan dondurucu işkenceleri, tecavüzleri utanmazca tüm dünyaya yayımlamışlar, kötülükte herhangi bir sınır tanımadıklarını pervasızca haykırmışlardı. Ebu Gureyb Hapishanesinde yaşananların bugün tüm dünyanın başına bela olan DEAŞ'ı doğurduğunu düşünen ben çok analiz var...
Tıpkı Ebu Gureyb gibi Bukka Kampı da Irak'taki büyük hapishanelerdendi... Bir kadın askerin, kampta işledikleri işkence ve cinayetleri kamuoyuna açıklamasıyla cezaevinden haberdar olmuştu tüm dünya... DEAŞ'in liderlerinden Bağdadi'nin, örgütü, Bukka kampında kurduğu söyleniyor.
Bu arada, ABD'nin gizli hapishaneleri olarak görev yapan gemiler ve uçakların da olduğu biliniyor. Hiçbir yerde durmadan rotasına devam eden bu hayalet hapishaneler, tüm dünyada sakıncalı gördükleri kişileri toparlayıp akıl almaz metotlarla sorgulamalarına da imkan açıyor.
Terör, küresel bir güvenlik sorunu olarak tüm ülkelerin gündeminde. Terörü konuşurken, işgalleri, işgallerin kötü sonuçlarını, işgallerin ardından işkencehaneye dönüşen esir kamplarını ve bunların şiddeti doğuran anaç yapılar kurduğunu da görmemiz gerekiyor. Günümüzde savaşlar artık hibrit savaş dediğimiz pek çok farklı tarzı içinde bir arada barındırıyor. Terör örgütleri de bu vekalet savaşlarının kullanışlı aparatlarından ne yazık ki...
Böylece insanlık dışı bir sarmal sürüp duruyor. Bir dünya barışı mümkün mü? Tıpkı gerçek kişiler gibi devletler de hukuka, insan haklarına, onuruna uygun davrandıkları sürece, niçin olmasın? İnsan olarak utanmak istemiyoruz...