Terör devleti İsrail'in soykırımcı başbakanı Netanyahu (yürek soğutmuyor ama sade suya tirit "İsrail Başbakanı Netanyahu" diyecek halimiz de yok) Eylül ayının başında yalanlarını yazmaları için bir basın toplantısı tertip etmişti. "İliştirilmiş" basın mensuplarına İsrail ordusunun Gazze'de sivillerin zarar görmemesi için "hiçbir ordunun almadığı kadar önlem aldığını" anlatmıştı.
Gazetecilere gösterdiği haritada Batı Şeria'nın adı yoktu. Neden diye soran bir gazeteci çıkınca Netanyahu dalga geçer gibi, "bak burada Ölü deniz de yazmıyor, Ürdün Nehri'ni de göstermiyor bu harita. Burada Gazze hakkında konuşuyorum" diyerek lafı çevirmiş, Batı Şeria'yı da İbranice karşılığı ile zikretmişti.
Bir de utanmadan sanki bir senede 45 bin Filistinliyi katleden kendisi değilmiş gibi, Filistinlilerin "öldürebildikleri kadar İsrailli öldürmeye çalıştığını" iddia etmişti.
BM kürsüsünde de aynı utanmazlıkla "kasıtlı olarak kimseyi, sadece kendilerini savunduklarını" iddia etti, üstüne bir de BM'yi antisemit olmakla suçladı.
İnsan ikrah ediyor; bu vahşilik, yalancılık, kendinden başkasını insan görmeme hali karşısında insanın nutku tutuluyor!
İran, İsrail'e salı akşamı 2 saatle sınırlı füze saldırısı gerçekleştirince başta ABD Başkanı Biden, Yardımcısı ve Demokrat Parti'nin başkan adayı Kamala Harris, Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Trump, Almanya Şansölyesi, Fransa Cumhurbaşkanı, aklınıza gelen kim varsa hepsi sıraya girdi ve İran'ı çok güçlü kınadı,
ABD yönetimi İsrail'e tam desteğini açıkladıktan sonra şu meşhur "durum odasına" çekilip İsrail katliamlarına daha güçlü devam etsin diye başka ne tür yardımlar yapabileceklerini konuştular.
Trump'ın neredeyse Hamas destekçisi ilan edeceği Kamala Harris, İsrail Gazze'yi ve Lübnan'ı vururken sesi çıkmadığı halde "ne bahtsızlıktır ki sadece bir kişinin öldüğü onun da Filistinli olduğu ve bazı İsraillilerin yaralandığı" İran'ın füze saldırısı karşısında "İsrail'in güvenliğine olan taahhüdüm sarsılmaz. İran'a ve İran destekli teröristlere karşı ABD güçlerini ve çıkarlarını savunmak için gereken adımları atmaktan asla tereddüt etmeyeceğiz." dedi.
İsrail-ABD ittifakı, kötülüğün cisimleşmiş hali olarak İslam dünyasının başına musallat oldu. İsrail 14 bin çocuk katletti, hastaneleri, okulları, ambulansları vurdu. Küçük çocuklar daha küçük kardeşlerinin kefenlenmiş bedenlerini taşıdılar, annelerin feryadı göğü deldi, babalar evlatlarının parçalanmış bedenlerini bombalarla yıkılan evlerinin altından çıkartırken intikam yeminleri etti de yine de kimsenin gücü Gazze kasabı Netanyahu'yu durdurmaya yetmedi.
Çünkü durdurmaya gücü olanlar zaten bunu istemedi.
Netanyahu'nun Batı Şeria'yı haritada göstermemesi boşuna değil, artık Gazze'yi de ele geçirdik diye bakıyorlar. Lübnan'a karadan girdikten sonra sırada Suriye var. İran'ın saldırısını kendi sonlarını da hazırlayacak bir fütursuzluk için ruhsat olarak görüyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye de bunların hedefinde" demesi de bundan. ABD'nin tam desteğini alarak kademeli şekilde bölgesel bir savaşla Ortadoğu'yu tümden mecalsiz hale getirmek istiyorlar. Toprakları zapt edebilmek için yeterli nüfusları yok ama Müslüman dünyayı ne kadar mecalsiz ve aynı zamanda şahsiyetsiz kılarlarsa o kadar iyi.
İran'ın -ister Şii yayılmacılığı için olsun ister başka bir şey için-, İsrail karşı koymasına da Türkiye'nin İsrail işgalini ve katliamlarını mütemadiyen dillendiren tek ülke olmasına da tahammülleri yok.
PKK'nın İsrail aşkının kaynağı da bu. ABD'nin tam desteğini almak suretiyle Türkiye'yi parçalamak arzusundalar. Kendilerine İsrail'i örnek alıyorlar. Terör örgütleri eliyle kurulan İsrail'in Filistin halkının ve tüm Ortadoğu'nun başına bela olması gibi PKK'yı da devletleştirip Türkiye'nin başına büsbütün bela etmek istiyorlar.