1911, Le Corbusier ve Amedee Ozenfant ve Pürizm.
Buluþlarýný dünyaya ilan etme aþamasýndadýrlar.
Le Corbusier Ýstanbul'a gelir. Ýncelemeler yapar, krokiler çizer. Ortaðý, Amedee Ozenfant'la ortaya koymaya çalýþtýðý "pürizm", asýrlar önce Fatih tarafýndan hayata geçirilmiþ. Hayranlýkla çizdiði krokilerin altlarýna þöyle notlar düþer: "Pek soylu biçimlerin melodisi' "Geçmiþ, þimdi, gelecek, deðiþmeyen. Prizmalarýn mersiyesi", "Saf geometrinin ebedî biçimleri"... Þehrin dokusunu ve mimarisini etkileyici bulan Le Corbusier, New York'un bir felaket, Ýstanbul'un ise yeryüzü cenneti olduðunu söyler, haddini bilir ve kepenkleri indirir.
Ýþte bunu seviyorum; kibirli Batýlýnýn diz çökmesidir bu. Haddini bilmesi, þapkasýný avuçlarýnda buruþturmasý, boynunu bükmesi ve bir yücelik karþýsýnda teslim olmasýdýr.
Pisa kulesi, Big Ben saat kulesi, Kolezyum, en yüksek bina falan filan, yücelttiðimiz mana, ufuk, vizyon, medeniyetimizin asarý karþýsýnda boyun bükmeli, diz çökmelidir.
'Mucize' bu deðil mi zaten?
Ýstanbul'u savunuyorum; ferasetim berrak, kalem pusatým.
Seçim sonrasý, 'muradýmýza erersek', gücümüz yeterse "Ýstanbul Yasasý" çalýþacaðýz.
Ýstanbul, eteðinden mintanýndan çekiþtirilerek tarihi nosyonunu yeniden kuramaz. Elverse de Fatih zirvesinin 'aysberg'ini talim etsek, kendimizi buna göre terbiye etsek, hala cesaretimiz kalmýþsa Ýstanbul üzerine kelam etsek.
Ýstanbul Yasasý'nda böyle bir temellendirme yapmaya çalýþacaðýz.
Ufak iþaretler verelim; "Ýstanbul cihan medresesi olacaktýr" diyen Fatih birikiminin tüllabý olmak için önce büyük profesörlerimizi davet ederek cehaleti susturmamýz gerekiyor.
"Ýstanbul'u cihanýn medresesi yapacaðým" cümlesi aklý olanlarý sarsmalý. Fatih hangi gelecekte yaþamýþtýr acaba diye düþünmek zorundayýz.
Kim geçmiþte kalmýþ kim ileride: "Ýstanbul'u cihan medresesi yapacaðým!"...
Ve yapmýþtýr da.
Dünya en az üç asýr boyunca Ýstanbul'a bakarak hizalanmýþtýr.
Bugün emperyal kahve bardaklarýyla statü kazandýðýný sanan, biyolojik gübre haline getirdiðimiz türedi gençler bilmez, 1900'lerin baþlarýna kadar Londra'nýn ara sokaklarýnda bile Türk Kahvesi dükkânlarý, asalet sembolüydü.
Devletimizin özel bir birimi olmalý; Ýstanbul'u, en azýndan bir kaldýrým taþýný sökme takma iradesini emanet ettiði adama, þu cümleden baþlayarak en az doktora çapýnda bir eðitim verilmeli.
Þu an içinde bulunduðumuz yerel seçim gündemleri içerisinde, "Fatih", "Ýstanbul'u fethetmek", "Ýstanbul'un fethi" çokça konuþuluyor.
Kim kimi kimden fethediyor, durun yahu!
Ýstanbul'u fethetmek cümlesini kurabilmek Cumhurbaþkaný Erdoðan'a yakýþtý. Varislerinden biri olarak Murat Kurum da bu cümleyi kurabilir.
Ancak diðerlerini bu imajý vermekten men ederiz.
Ýstanbul size kendini vermez.
Ýstanbul, beka meselesidir.
Ve Murat Kurum, rica ediyoruz "Ýstanbul'u cihan medresesi yapacaðým" cümlesini sahipleniniz, vaatleriniz arasýna sokunuz!
Zira Fatih'in sözüdür. Fetih ruhu bu cümlededir. Muhtaç olduðumuz Ýstanbul vizyonu da bu cümlededir.
Hadsizlik saymayýn, Ýstanbul hassasiyetimiz namus mesabesindedir. Ve Ýstanbul'a hizmet etmek þerefine, alternatifler arasýnda siz daha layýk görünüyorsunuz.
Seçimi almanýz için de saða sola hiç bakmadan size destek vereceðiz. Ancak bu desteðimiz seçimden sonra sorgulama hakkýný da beraberinde getirir. Bunu da yine hadsizlik olarak kabul etmeyiniz.
Ýstanbul bizim medeniyet felsefemizin mazmunudur. Fatih'e bakarak kendi yerimizi tayin edebilir, hizalanabiliriz.
Fatih, çaðýnýn o kadar ilerisinde bir donanýma, tefekküre, vizyona sahip ki döneminde benzerini bulmak þöyle dursun bugün bile ancak onun eteðine yapýþarak yol alabileceðimiz hazreti Fatih'tir o.
Bakýnýz, fetihle birlikte zafer naralarý atmak þöyle dursun "Bilâd-ýSelâse" büyük bir vizyondur.
Bilâd-ý Selâse ile Ýstanbul'u bütün dünya için numune-i imtisal yapacak vizyona sahip hazrettir o.
Lüzumsuz maraza çýkaranlarla muhatap olmak istemiyoruz, abartý bulanlar üç beþ satýr okuyuversin kardeþim!
Derdimizi teþhis sadedinde, Yazarlar Birliðinin daveti üzerine uzun zamandýr uðramadýðým, zamanýnda Sultanlarýmýzýn gezinti yaptýðý sokaklarda biraz dolaþtým geçen gün.
Ýstanbul'dan utandým. Fatih'ten utandým. Hatta düþmanlarýmýzdan utandým.
Ýstanbul inanç, zihniyet, kültür; vulgar turizm, haçlý seferi olmuþ, payitahtý istila etmiþ.
Ýhramsýz Kâbe sýnýrlarýndan girilemeyeceði gibi bize göre asgari bir uygarlýk terbiyesi olmayan da Bil'ad-ý Selâse'ye girememeli.
Düþünün ki Fatih'in, benzer büyük fetihlerin rüyasýný yaþayarak dolaþtýðý Caðaloðlu sokaklarýnda, elinde tencere kadar alkol bardaklarýyla, pisliði üzerinde bulaþýk sözde turistler þenlik yapýyor! Ve bizim çocuklarýmýz da bu gezen necasetleri masalarýna oturtmak için temenna ediyorlar.
Bundan utanmayacaksak neyden utanýlýr ki!
Dünyada uygarlýk merkezi olmuþ þehirlerde "kadim" mýntýkalar, yeni doðmuþ bebek gibi korunmaktadýr.
Çünkü o kadim bugünün atfýdýr. Atadýr, soydur, izafedir, mesnettir, istinatgâhtýr, aidiyettir...
Neyi talan ettiðimiz konusunda bir bakýþ açýsýna bile sahip deðiliz!
Turizmcilerin aðzýmýzý açtýðýmýzda "para para para" diyerek bizi susturmalarýna karþýn onlara bir vizyon veriyoruz: Dünyadan Ýstanbul'a taþýdýklarýnýzý payitahta daha uzak mesafede tutun, onlara uzak tepelerden Ýstanbul'u izleme þansýný lütfedin, daha çok para kazanýrsýnýz.
Sayýn turizmci: Payitaht Ýstanbul medeniyetimizin haremidir.
Bira içmek için haremimize neden girsin ki gâvur?
Ýstanbul, sevgilim; konuþabilir miyiz?