O mavi gözlü kızı almaya gittik de Ayasofya'ya mı fit olduk?

Kahrolmayası viranede şamataya bünyemiz alışkın değil. Ancak sakaletleri bitmek bilmeyen CHP'lilerin ciddiye alınacak tarafları kalmadı. Biz de fikrî bir makale yazmak yerine zatı sakilanelerine müteradif şekilde fıkra denemesi yapalım.

Bilen bilir ki düşünce kaslarımız gelişmiştir. Ancak sivrisineğin peşinde balyozla koşacak halimiz de yok.

Bir kısım CHP'lilerin neredeyse tapınma edasıyla, her önemli gündemde, en önemli makamlara layık gördükleri yılmış Büyükerşen nam belediyecinin; ipe sapa gelmez, ölçüye gelmez, tartıya gelmez, ayık bilinçle söylenmesi mümkün olmayan birtakım lakırdıları düştü önümüze.

Acuze bir CHP'li Profesör Başkanın sakil mi sakil, basit mi basit hakaretlerinin payımıza düşmesinden de mustarip oluyoruz, mecburen birkaç fiske atacağız.

Muhtemelen sosyal medyada bizim on beşliler "tetrisleriyle" oynar gibi oynamışlardır bu hocayla!

Gençler kızmasın bizim de hafif tertip şamataya ihtiyacımız oluyor arada bir.

Affınıza sığınalım sayın okuyucu. Bizim çocuklar da eğlensin biraz.

Ispanak yiyip kahraman olan Temel misali mikrofon görmüş CHP'li hoca da tarihimize bulaşmış!

Tabiatıyla ciddiye alınacak tarafı yok. Ama dedik ya eğlencelik olsun.

Profesör olduğu için en azından bu hakaretlerin geçtiği bir dipnot göstermesini talep edelim ki bünyede mündemiç acziyetin atasından kalmış miras olduğunu varsayalım ve kendisini mazur görelim.

Atamız Osmanlı, profesörün dediği gibi değil ancak bize muhal, belki kendilerine malumdur; bu güruhun ataları "karı kız için nereye sefer eylemişlerdir" bilelim.

"Karı kız bulmak" için orduların seferber edildiğini, hele bunu bizim şanlı Devlet-i Âliyemizin yaptığını söyleyebilen bir eçhele biz nasıl ciddiyetle cevap verebiliriz ki?

Bizans'ın tekfuru Fatih Sultan Mehmet'e "kızını vermek yerine Ayasofya'yı vermeyi mi tercih etti?" diye soracağız ancak bu soru bile Büyükerşen'e fazla.

Ya da Allahtan korkmaz kuldan utanmaz profesör, Necip Fazıl okumamış olabilirsiniz anlarız, Süleymaniye'yi, Selimiye'yi, Sultanahmet'i bünyeniz kaldırmaz anlarız ama Yahya Kemal Beyatlı'nın bir iki şiirini de mi okumadınız, ilkokul kitaplarında bari vardı.

Sarhoş desek sarhoş değil, Alzheimer desek değil, bize düşmanlık eden büyük (!) CHP'nin bu kadar büyüklük (!) yarışında olan adamları hala bünyesinde barındırabiliyor olmasına şaşırıyoruz.

Ha pardon ya şimdi anladık galiba, bi dakka!

Bütün birikiminiz; Türk tarihiyle alakası olmayan, Manukyan'ın ve benzeri Ermeni/Yahudi tefecilerin finansmanıyla yapılmış Yeşilçam'ın tarih filmlerinden ibaret galiba. Ya da tarih bilginiz bu kadar.

Sözlerinizin tutar bir yanı olsun!

Büyük düşmanlık edin bize; ifrazatınızı yayıp durmayın toplumun üzerine!

Eskiden iyiydiniz siz; bize fundamental diyordunuz, kökten dinci diyordunuz, laiklik karşıtı diyordunuz! Belki de bunların bir nebze olsa karşılığı da yok değildi. Ancak düşmanlığınızın da bir niteliği vardı yahu!

Nasıl bir hastalık içindeyseniz, gidiniz şifanızı arayınız. Bu seviye nedir Allah aşkına!

Samimi CHP'lilerin bile kırılmasına gönlümüz rıza göstermez. Ama bu profesöre onlarca yıldır umut gözüyle bakıyorsunuz, büyük adam muamelesinde bulunuyorsunuz, hoca diyorsunuz, başınıza geçmesini arzuluyorsunuz; hangi makama aşeriyorsanız öncelikle bu adamı layık görüyorsunuz.

Size bile acıyoruz!

En iyiniz buysa, kalanınız ne haldedir, nicedir?

Kırılmayınız ama samimi bile olsanız bu güruhun büyük kesiminin toplum zararlısı tırtıllar, virüsler, uyuzlar... hastalar olduğunu düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

Yahu biz şuna bile alışmıştık; oy pusulasındaki mühürler uçuyor dediniz, inandınız, hasta oldunuz, bunu bile anladık.

Her seçimde saat 17:00 ile 19:00 arası en fazla 2 saat süren; serap dolu abartılı zafer kutlamalarınızı bile anladık.

Ancak bu ne yahu?

Bu kadar geri gideceğinize bizim bile ikna olmamız zor.

Kırılmayın, kırılmayın; geçmiş olsun...