İttifak masası değil çıfıt masasıymış

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, Recep Tayyip Erdoğan kör düşmanlığında bir araya gelenlerin, başta kendi seçmenleri olmak üzere halka hep yalan söylediler. "Adayımız belli", "Her şey yolunda masada tâlî meseleleri konuşuyoruz", "Büyük bir uzlaşma içindeyiz, "%60'la kazanıyoruz" vb. yalanlar.

Türkiye'yi aylarca bu yalanlarla oyaladılar. Ne zaman ki aday açıklamak için son günlere yaklaşınca masa karışmıştı. Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşı çıkıp masadan kalkmıştı. Tehdit ve psikolojik linçle Akşener'i masaya geri döndürmüşlerdi. Akşener, Fatih Altaylı'ya verdiği röportajda o günleri kendi zaviyesinde şöyle anlatıyor. Bir köşe yazısı için uzun bir iktibas olacak ama tarihî vesika hüviyetinde olduğundan olduğu gibi aktaracağım: "3 Mart günü ben bekliyorum ki yöntemi konuşacağız. Bir iki arkadaş (Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ı kastediyor. YK) çok önde olduğu için ben bunların isimlerini söyleyeceğim, diğerleri de aklındakileri söyleyecek. Enteresan bir şey oldu. Birden konuşma 'kim aday olsun'a evrildi. İlk sözü Gültekin Bey'e verdiler. 'Kemal Bey' dedi. Ali Bey'e söz verildi, 'Kemal Bey' dedi. Davutoğlu'na söz verildi, şimdi Allah var ben düzgün anlatayım. 'Sayın Akşener aday olmadığına göre Kemal Bey' dedi. Bana geldi sıra, 'Ben böyle böyle aldım geldim yetkiyi, bunu doğru bulmuyorum. Siz 'Kemal Bey' dediniz, benim ona saygım sevgim sonsuz. Ama bu iki arkadaş var. Bunlar benim babamın oğlu değil. Bunları meşhur eden de ben değilim. Ama böyle oldu. Benim yetkim şu, 'siz de adaylarınızı söyleyin.' Bir yöntem önerdim. Sonra bu yöntemle böyle bir gökyüzüne bakma oldu. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki; Meral Hanım imzalamıyorsa imzalamasın. Biz beşimiz imzalayalım çıkalım' dedi. Ben de aldım dosyamı, 'o zaman size başarılar diliyorum' dedim. Denildi ki; madem bu yetkiyi aldınız. O zaman partinize Kemal Bey'i götürün. (...) Sonuç itibariyle 'peki' dedim. Meşhur kağıdı imzaladık... Derhal arkadaşları topladım. Olanı anlattığımda arkadaşlarımız çok sert bir tavır koydular. Neyse pazar gününün akşamı iki belediye başkanı bana geldiler. Bu seçenekler onlardan geldi. Ben bu iki belediye başkanının yardımcı olmasını öneren ben değilim. Onlar bana başka seçenekler de sundular. İkisini kabul ettim. Bundan Kemal Bey'in bilgisinin olduğunun ispatlanmasını istedim. Üç kişi hariç herkes bu fikri, 'kazanacak adaydan' 'kazanacak formüle geçtim' onayladı. Ertesinde biz dördümüz buluşmak üzere çıktık. Kemal Bey, ben, iki belediye başkanı. Bu iki arkadaşın icracı ve yetkili başkan yardımcılığını teyit ettik. Bundan sonrası çok vahim. Öğrendim ki masadakilerin haberi yok. Önce ben kağıdı imzalıyoruz zannettim. Önce Temel Bey 'ne oluyor' dedi. Şaşırdım. Ali Bey 'böyle bir şey olamaz' dedi. Sonra ben en başından anlattım, teklifi benim getirmediğimi, bu teklifin CHP'den geldiğini söyledim. 'Yani bu teklif size CHP'den geldi, öyle mi?' dedi. 'Ben bir arkadaşlarımla görüşeyim' dedi, sonra geldi 'kabul etmiyorlar' dedi ve dışarıda 10 bin kişi var. Sonra Allah var ben dedim o zaman 'tamam arkadaşlar bu kalsın benim üstümde' dediğimde Davutoğlu devreye girdi ve orta yol bulundu."

Akşener'in sözlerinden de anlıyoruz "Altılı masa" ittifak masası değil çıfıt masasıymış. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Türkiye'nin nasıl bir beladan kurtulduğunu da, çıfıt masasında yer alan iki partiden gelen "İyi ki kazanmamışız" açıklamalarıyla daha iyi anlaşılıyor. Yazımı mezkûr açıklamalarla noktalıyorum:

İyi Parti Ankara Milletvekili Adnan Beker: "Diyelim ki Altılı masa seçimi kazansaydık, biz daha bakanları oluşturamamışız, atamaları yapamazmışız. Allah memleketi korumuş. Ümit Özdağ'a İçişleri, Kültür Bakanlığı, MİT verildiği zaman biz o masada oturacak mıydık? Babacan, Davutoğlu açıklıyor. Adamlar iyi ki kazanmamış diyor. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı da Babacan da söyledi."

Gelecek Partisi'nin Sözcüsü Serkan Özcan: "Kusura bakmayın, kim olursanız olun! Böyle bir perspektifi yerli Wilders olarak değerlendireceğim. Bir siyasetçiyle arkadan şeffaf olmayan yöntemlerle bizim politikalarımızı ortadan kaldıramazsınız böyle bir hakkınız yok.

Görmek istediğimiz İçişleri Bakanlığı yerli Wilders modeli bir İçişleri Bakanlığı mı? İyi ki kazanamamışız. Bütün kalbimle ve samimiyetimle söylüyorum. Eğer Ümit Özdağ İçişleri Bakanı olacaksa iyi ki kazanamamışız."