İyilik hareketimiz sadece İttihatçılar ve CHP döneminde kesintiye uğramış

Kredi Yurtlar Kurumu'nun davetiyle, Konya'daki üniversiteli kardeşlerimizle sohbet imkânı bulduk. KYK bu programı yıllardır; farklı şehirlerde sürdürüyor.

Bendenize bu yıl "Türkiye'nin İyilik Faaliyetleri ve Etkisi" başlığı verilmişti.

Özel bir konu olduğu için Maarif Vakfı, TİKA, Kızılay, Deniz Feneri ve İHH başkanlarından yardım istedim. Sağ olsunlar, çok değerli bilgi ve izlenimler lütfettiler.

Konuştuklarımdan bir de yazı çıkarmak gibi bir alışkanlığım yok. Ancak bu sohbetimizden kısa süre önce CHP lideri Kılıçdaroğlu, yine "Suriyelileri kovacağız" demişti. Bilirkişilerin ortaya koyduğu "tarihten bugüne iyilik faaliyetlerimiz ve sonuçları" zaviyesinden bakınca bu tavrın vahameti daha net anlaşılıyor. Bu tespitleri sizlerle de paylaşmak istedim.

OSMANLI, HAÇLI BATI'NIN HER KÖŞESİNE "İYİLİK" YAĞDIRMIŞ...

O dönemde herkes zekât, kurban, sadaka gibi yükümlülüklerini yerine getirdiği için fakir ve muhtaç pek bulunmazdı. Zaten Osmanlı'nın "sosyal yardım" anlayışı, dağlardaki vahşi hayvanlara kadar uzanıyordu.

Bu iyilikseverlik, Türk düşmanı Avrupa'yı bile ihya ediyordu.

Fransa'daki (1856) ve Almanya'daki (1876) selzedelerin, İsveç'teki kıtlıkta ölümle pençeleşenlerin (1876) ve yangınzedelerin (1888), Sicilya'daki volkanzedelerin yardımına Osmanlı koşmuş, Lehistan'daki bekâr mültecilerin evlendirilmesini bile (1857) Osmanlı düşünmüştü.

1847'de açlıktan kırılmakta olan İrlandalılara yapılan yardım daha da anlamlıydı. "Büyük Kıtlık" denen felaket sırasında Osmanlı'nın gönderdiği yardımları İngilizler engellemişti. Oysa "komşuluk hakkı" sebebiyle ilk önce onların yardım etmesi gerekiyordu. Sultan Abdülmecid Han, dedesi Fatih'in Bizans zincirlerini aştığı gibi İngiliz engelini aşarak erzak ve patates yüklü gemileri muhtaçlara ulaştırmıştı. Halbuki kendileri de varlıklarını, I. Elizabeth'i İspanyolların elinden kurtaran Osmanlı'ya borçluydu.

Ne hazindir ki, İttihatçıların II. Abdülhamid Han'ı devirmesinden sonra, Osmanlı'da "iyi" olan her şey gibi bu iyilik hareketleri de sona ermişti.

Türklerin asaletine hiç uymayan bu "muhanetlik" dönemi, İttihatçıların uzantısı olan CHP diktatörlüğünde de aynen devam etmişti. Katılaşmış kalplerin hakim olduğu bu dönemde, kendi milletine bile zulmetmeyi marifet sayan bir zihniyet, başkasına iyilik etmeyi düşünür mü?

CHP ENGELİ KALKINCA YARDIMLAR TEKRAR BAŞLADI

Türkler, ayrılmaz parçaları olan "iyilik ve yardım" faaliyetlerine ancak CHP'den kurtulduktan sonra kavuşabildi.

Başbakan Menderes'in başlattığı iyilik faaliyetleri, Cumhurbaşkanı Özal'ın 1992 yılında kurduğu TİKA ile kurumsal nitelik kazandı. Son yıllarda ise hem kamusal iyilik faaliyetleri hem de gönüllü hizmetler adeta şahlandı.

Her şeyden önce, bu kadar çok sömüren ve zulmedenin olduğu bir dünyada, mazlumların ve mağdurların imdadına yetişerek zalimlerden ayrışmak en önemli neticedir. Zira büyük âlimler, "Nasıl bir insan olduğunuzu merak ediyorsanız ne yaptığınıza bakın" buyuruyor.

Ayrıca Türkiye'nin iyilik faaliyetleri, artık her alanda, "paha biçilmez kazanımlar" olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bendeniz çok anlamlı bulduğum birkaç örnekle yetineceğim.

LOZAN'DA İNÖNÜ'NÜN İMDADINA "OSMANLI YARDIMI" YETİŞTİ

Lozan'daki müzakerelerde, Türkiye'nin "acemi" temsilcilerini sürekli hırpalayan Avrupalılar arasındaki bir delege, Türk heyetini sürekli destekliyordu. Buna çok şaşıran Yahya Kemal müsait bir vakitte sebebini sormuş, "Ben İrlandalıyım. Biz açlıktan kırılırken Avrupalılardan hiç biri yardım etmedi ama sizin atalarınızın yardımları sayesinde çok sayıda İrlandalı ölmekten kurtuldu. Biz bunu asla unutamayız." cevabını almıştı.

"BİZ HÂLÂ KENDİMİZİ TÜRKİYE'YE BAĞLI HİSSEDİYORUZ"

Cibuti'ye bağlı Tajura Özerk Bölgesi Kralı, TİKA'nın yaptığı yollardan götürdüğü İHH ekibine, Mekke ve Medine'yi işgal ederek Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi vesellem) mübarek naaşını Avrupa'ya kaçırmak üzere saldıran Portekizli Haçlıları defetmek için gelen Osmanlı levendlerinin (İçten Dıştan Entrikalar, s. 38) karaya çıktığı eski limanı gezdirmiş ve şunları söylemişti:

"Biz yeni doğan kız çocuklarına ilk önce 'İstanbul kadar güzel olasın' diye dua eder, düğünlerde İstanbul şarkıları dinleriz" demişti. "Biz kendimizi hâlâ Türkiye'ye bağlı hissediyoruz" diyen Tajura Kralı, sitem fışkıran bakışlarla, "100 yıldır neredeydiniz." diye sormuştu.

İlginçtir, bendeniz de 2015 yılında Cibuti'ye gitmiştim. Yaşlı bir Cibutili de "70 yıldır sizi bekliyoruz." demişti.

Yıllar sonra tekrar döndüğümüz Osmanlı coğrafyasının her köşesinde benzer sorular sorulmaktadır.

"TÜRK MÜTEAHHİTLER" DESTANINI İTÜ'LÜ MANGUŞ BAŞLATTI

"Bunlara neden bu kadar para harcıyoruz" diyenlere gelsin...

Merhum Menderes'in başlattığı "yabancı öğrencilere teşvik" kapsamında İTÜ'de mühendislik okuyarak 1964 yılında mezun olan Libyalı Muhammed el Manguş, 1971 yılında iskân bakanlığına getirilince, milyarlarca dolarlık bir yatırım olan Tripoli Limanı inşaatını Türklere vermek istemişti. Ancak bu proje, henüz dışarı adım atmamış olan Türk müteahhitlerin boyunu aşıyordu! Nitekim Libya'daki projelerin abonesi olan Avrupalı firmalar bu karara çok şaşırmış, Manguş'u, "Tecrübeleri yok, referansları yok, teminatları bile yok. Bitiremezler, başına iş alırsın." diye uyarmışlardı! Manguş ise "Teminatları benim" diyerek işi Türklere vermişti.

Bugün dünyada destan yazan Türk müteahhitlerin serüveni işte böyle başlamıştı.

BM'DEKİ BU İKİ OYLAMANIN FARKINI BULUN!

Haçlı- Siyonist ittifakın İsrail devletini kurmak için seferber olduğu 1947 yılında, büyük zorlamalarla yüzde 31'e çıkarılan sun'i Yahudi nüfusa, Filistin topraklarının yüzde 56,4'ünü veren bir rapor(!) BM'de oya sunulmuştu. ABD'nin Yahudi başkanı Truman, küçük devletlere rüşvetten şantaja her türlü baskıyı yaparak, kimsenin adil bulmadığı bu "Taksim Kararı"nı kabul ettirmişti!

70 yıl sonra ise Türkiye'nin BM'ye götürdüğü, "Kudüs İsrail'in başkenti olamaz" tasarısı, bu sefer de Trump'ın aynı baskı ve tehditlerine rağmen 9'a karşı 128 oyla kabul edilmişti.

Bu çarpıcı değişiklik de Türkiye'nin iyilik faaliyetlerinin eseridir.

Bu birkaç örnek bile iyilik faaliyetlerini "israf" olarak gören İttihatçı-CHP zihniyetinin, asil Türk milletinden ne kadar uzak olduğunu anlamak için yeterlidir. Çünkü CHP, Türk milletinin kurup büyüttüğü bir parti değildir.