En son Pınar Gültekin’i kaybettik. Bir kez daha yandı canımız.
Ama bitmiyor ne yazık ki.
Tüm çabalara ve önlemlere rağmen kadına yönelik şiddetin önlenememesi, sebepler ya da sonuç üzerinden siyasi-ideolojik tartışmalara altlık yapılması, dikkatlerin asıl meseleye bir türlü gelememesi ve kadın sorunlarının çözümü için yola çıkan bazı kişi ya da örgütlenmelerin bir süre sonra sorunun parçası haline gelmesi… Aynı sorun yumağından.
Cinayet haberi vermekten bu cinayetlerin nasıl engelleneceğini konuşamıyoruz.
Üzerine konuşamadığımız, bakın sorunun sinsice yayılmasına katkısı var, dikkatli olmalıyız diyemediğimiz konulardan biri de medya. Medyanın kadın cinayetlerini nasıl haberleştirdiği mevzuu.
Yazıktır ki medya, cinayete kurban giden kadınları haberleştirirken maktulü bir kez de kendisinin katlettiğini, mahremiyet ve kişilik haklarını zedelediğini ve topluma yanlış mesajlar verdiğini fark etmeden yapılmış yanlış yayınlarla doludur.
Emsali bir daha olmasın diye verilebilecek en iyi “su-i misal” hiç kuşkusuz 6 Ekim 2011 tarihli Habertürk gazetesidir. O dönem Fatih Altaylı yönetiminde çıkan gazetenin sürmanşetinde öyle bir fotoğraf vardır ki bakan göz cinayete ortak edilir.
Hastane acil servisin önü. Sedyede çıplak ve yüzüstü yatan bir kadın var. Ölmüş. Gözleri açık. Vücudunda 20 bıçak darbesi, sırtında kocaman bir ekmek bıçağı var.
Fotoğraf buzlanmamış. Tümüyle pornografik. Fotoğrafın üst kısmında -ironik biçimde- “kadına şiddette son nokta” yazıyor. Fotoğraf içi boşluklar haber metniyle dolu. “Ambalaj” bir de vinyetle süslenmiş: “Günün olayı”.
Tam bir erkek şiddetiydi. Cinayet olarak da, haberleştirilme biçimiyle de.
Dehşet verici bir olay, cinayetin dehşetini yayacak şekilde haberleştirilmişti. Ş.E. eşi tarafından, insanın kendini en fazla güvende hissetmek isteyeceği yerde, evinin banyosunda bıçaklanmış, ambulansla hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken sedye üzerinde ölmüştü. Gözleri açıktı, çıplaktı.
Ölüm anı ve -nasıl olursa olsun- ölüm hali mahremdir. Göz değsin istemez insan. Anne babası bile bu halini görsün istemez. Hele çocuklarının zihinlerinde o görüntüyle yaşamak zorunda kalmasını hiç istemez.
Haber gazetecilik etiği açısından da sorunluydu, kötülüğün ve şiddetin sıradanlaşması, mahremiyetin çiğnenmesi, yaydığı dehşet duygusunun yıkıcılığı açısından da.
O dönem çok tartışıldı, hala kadına şiddet ve medya bahsinde en çok gösterilen kötü örnek hükmünde.
Altaylı Ş.E’nin yakınlarından ve kamuoyundan hala özür dilemedi. “Bugün olsa yapar mıydım” diyerek şüphe belirtti en fazla.
Gazetecilik zor bir meslektir çünkü hızla yapılır. Yapılan hatanın çarpan etkisi de büyük olur. Öte yandan gazeteciler de insandır ve insanın zihni, eli, dili sürçebilir, basireti bağlanabilir, sonradan kahrolacağı bir hata yapabilir.
Ama insani tekil hataları önlemek için yazı işleri masası, etik standartları korumak için meslek ilkeleri var.
Ama -yukarıdaki örnek gibi bu mekanizmaları aşan hataların yapıldığı da vakidir. Neler olduğuna bakınca hep aynı şey çıkar karşımıza: Sansasyon yaratma, tiraj/reyting artırma, daha fazla tık alma isteği.
Bu uzun girişi değerli bir çalışmayı haber vermek için yaptım.
SETA tarafından yayınlanan, Kevser Hülya Akdemir imzalı “Türk Medyasında Kadın Cinayetleri” adlı rapor, 2018 yılında Türkiye’de işlenmiş ve hakkında çok konuşulan kadın cinayetleri üzerinden medyaya odaklanıyor. Star, Habertürk, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Yeni Şafak, BirGün, Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinin internet haberlerine ve sosyal medya paylaşımlarına nasıl yansıdığına bakıyor. Uluslararası kriterlere göre yapılan bir değerlendirmenin ardından hataları tasnif edip önerilerde bulunuluyor.
Yapılan değerlendirmeye göre Star, bu tür olayları en doğru haberleştiren gazetelerin başında geliyor.
Hatalar öteden beri belli aslında. Türkiye medyası bu konuda bir aşama da kat etti sayılır lakin yazılı medyada aşılan sorunlar bu kez de dijital medyada tekrarlanıyor.
Topyekun mücadele gerektiren bu konuda medyaya büyük sorumluluk düşüyor. Dikkatli bir haber dilinin yaygınlaşması için söz konusu çalışmadan da faydalanmak gerek.