Kadının adı vardı ama kendisi yoktu!

Terörden mahkum/mahpus Demirtaş’ın hanımına twitter üzerinden yapılan gayr-ı ahlaki saldırıya istisnasız her düşünceye sahip çevreden ortak bir tepki kondu ve devlet de harekete geçerek suçluyu adalete teslim ediverdi.

Siyasi veya dini görüşü ne olursa olsun bir kadına yapılan bu ahlaksızca saldırıya karşı Türkiye kendinden bekleneni yaptı.

İnsani bir davranıştı.

AK Partilisi de, SP’lisi de GP’lisi de Deva’lısı da “kadının başı açıktır” üstelik “eşi terörden tutukludur’ demedi ve tüm siyasi parti mensupları bir kadına yapılan ahlaksızca saldırıyı tereddüt etmeden kınadılar.

Fakat büyü birden bozuldu.

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, kadın hakları konusunda kendi partisinin dönemindeki normalleşmeye işaretle mecliste sarf ettiği bir cümle üzerinden adeta linç edildi.

Siyasi tepkilere katılmasam da anlarım. Siyasi tepkilerin en dikkat çekicisi 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının CHP tarafından verildiğinin hatırlatılmasıydı.

Evet, siyasi tepkiyi anlarım. Özlem Zengin de bir siyasi parti temsilcisidir, kendisine bu kabil itirazlar ve tenkitler siyasi tepkidir, siyasi söylemdir. Tahammül edilebilir, ancak bu söylemin de öyle iler tutar tarafı yoktur, olamaz.

Çünkü, bırakın 1934 yılını; 1950 yılına kadar Türkiye’de hiç kimsenin seçme ve seçilme hakkı yoktu.

1934’e kadar erkeklerin seçme seçilme hakkı varmış da o sene kadınlara da bu hak tanınmış yalanını topluma zerk edenlere sormak lazım: 1934’e kadar hangi erkeğin seçme ve seçilme hakkı vardı ki bu hak kadınlara da tanındı?

1934’e kadar bu sözde hak erkekler için kağıt üzerinde vardı, ama erkekler o haklarını hiç kullanamadı. Kullanılmayan bu hak 1934’den sonra kadınlara da tanındı ama onlar da bu haklarını kullanmaktan mahrumdu. Çünkü Türkiye’de sadece bir kişinin seçme ve seçilme hakkı vardı. O bir kişi de herhangi bir rakibiyle yarışacağı seçime girmezdi fakat herkesi o seçerdi.

Dolayısıyla, CHP’lilerin ve o çizgidekilerin, kadınlara seçme ve seçilme hakkını verdiklerini hatırlatmaları mavaldan ibarettir.

Kullanılamayan ve kullanılmasına da izin verilmeyen hak, hak değildir; aldatmacadan ibarettir.

Özetle, 1950 yılına kadar Türkiye’de ne erkeklerin ne de kadınların seçme ve seçilme hakkı vardı, o hak kağıt üzerinde mürekkepten ibaretti.

1950’den sonra ise kadın erkek herkes seçme hakkını kullanabilmiştir ama kadınların ezici çoğunluğu seçilme hakkından mahrum kalmıştır. Tâ ki AK Parti iktidarı kadınlar arasında yapılan o ayrımı kaldırıncaya kadar.

Bu ülke kadınlarının yüzde 70’ini oluşturan başörtülüler sadece seçilme hakkından değil okuma, çalışma gibi en tabii haklardan da AK Parti iktidarına kadar mahrumlardı.

Özlem Zengin de diğer başörtülü milletvekillikleri de vekilliklerini CHP’nin sözde seçilme hakkına değil, AK Parti iktidarının insan hakları alanındaki reformuna borçludurlar.

Özlem Zengin bunu hatırlatmıştı. Birileri de Zengin’den rahatsız oldu. Çünkü Zengin öyle silik ve ezik bir kadın değil. Herkese hak ettiği cevabı verebilecek birikimi ve cesareti olan bir kadın. Grup başkanvekilliğinin hakkını verebilen, herkese anladığı dilden konuşan, kimseye pabuç bırakmayacak kadar da gözü pek ve hayatı mücadele ile geçmiş, avukat olmuş ama avukatlık cübbesini sırf başörtülü olduğu için giyememiş, neyin ne olduğunu çok iyi bilen bir siyasetçidir.

Tamam, siyasi tepkilere katılmasak da katlanmak durumundayız. Siyaset yapan bir kadına siyasi tepki verilmesi normaldir.

Ama siyasi tepkinin ötesinde sosyal medyada Zengin’e verilen cinsiyetçi tepkilere, hakaretlere ve küfürlere katlanmayı kimse beklememelidir.

Benim asıl temas etmek istediğim nokta da işte burası; Demirtaş’a yapılan bir hakarete karşı Türkiye elbirliğiyle tepki koyarken Zengin’e karşı yapılan ahlaksızca saldırılara aynı tepkinin verilmemesidir.

Genelev patroniçesini bile Zengin’den daha karakterli gösteren, benim buraya yazmaya bile hayâ ettiğim kubur farelerinin aşağılık mesajlarına karşı ortak tepki verilmemesidir.

Verilmiyor çünkü hem AK Partili hem başörtülü hem birikimli hem de cesur bir kadına birilerinin tahammülleri yok.

Verilmiyor çünkü birilerinin kadın hakları savunuculuğu sadece kendi kadınları söz konusu olunca geçerli.

İlginç olan ise, Demirtaş’a yapılan hakarete anında tepki koymakta gecikmeyen yeni kurulmuş kimi parti liderleri ve mensuplarının Zengin’e yapılan iğrençlik karşısında sessiz kalmalarıdır!

Hatırlatırım, Özlem Zengin’in kimsenin desteğine ihtiyacı yok. O kendini savunacak birikim ve cesarete sahip bir şahsiyet. Ama bu ahlaksızlığa sessiz kalanların, bundan sonra çıkıp da kadın haklarından bahsetmesi hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

Demirtaş ile Zengin’e konan tepkilerdeki çifte standardı da bir kenara yazıyoruz!

Unutmayacağız!