Kadrolaþma, sadece iktidarý zorbalýkla ele geçirenlerce mi yapýlmalý?

Tayyib Bey, evvelki gün, Muhalefet tarafýndan yöneltilen, 'AK Parti'nin devlette kadrolaþma yaptýðý' suçlamalarý konusundaki görüþü sorulduðunda, 'Bu ülkede kadrolaþmanýn kitabýný CHP yazmýþtýr.' þeklinde ilginç bir karþýlýk verdi.

Bu sözü bu ülkenin Cumhurbaþkaný söylüyorsa, üzerinde durulmasý gerekir.

Ve 'fakîr' de, 'mayýn tarlasý'na girmemeye çalýþarak belirteyim ki, bu ülkede en sürekli kadrolaþma da, en büyük cemaat de, hele de son 120 yýldýr, kendilerini 'devletin sahibi' olarak gören bir taifeye mensup olanlardandýr.

*

Evet, hele de 'Ýttihad ve Terakki' ve onun uzantýlarý, isim deðiþtirseler de, ayný zihniyetin zebûnu olan bir taifedir. Hattâ o kadar ki, herkesi, bu taifenin þemsiyesi altýnda olmak ve birilerinin 'ikon'laþtýrýlan isim, resim ve heykelleri önünde zorla eðdirmek istemektedirler.

*

O kadar ki, TV tartýþmalarýnda bile, bir takým akademik unvanlarla tumturaklý konuþmalar yapan kiþiler, bazý muhatablarýna, 'Ýsterseniz, âyet ve hadisleri de okumasýný biliriz. N'olur, bir de siz, filanýn sözlerini zikrediniz!' diye adetâ yalvarýyorlar.

Bu kafalar bir çeþit 'nekrofil / ölü sevici' tipler ki, 'ikon'larýnýn isim ve resimlerini hâlâ da, kitleleri korkutmak için kullanýyorlar; artýk dünyada, Kuzey Kore'den gayri hemen hiçbir yerde kalmayan bir ilkellikle.

Ve baðýmsýz konumda olmasý gereken yüksek kamu hizmetlilerini, bir takým 'kanun' düzenlemeleriyle, filan prensiplere baðlý kalýnacaðýna dair yemin ettirmeden, bir 'deli gömleði' giydirmeden iþe baþlatmýyorlar. Ve sonra da, 'hürriyetten, özgürlükten söz ediyorlar.

Ve sonra da, iþbu 'taife-i laicus', baþkalarýný kadrolaþmakla, devleti ele geçirmekle suçluyorlar; herhalde, kendilerinin ele geçirdikleri mevzileri ve kadrolarý kaybetmemek için...

Halbuki, her ülkedeki yöneticiler, özellikle de karar alma mevkilerine, güvendikleri ve sorumluluklarýný paylaþabileceklerini getirirler.

Aksi halde, güvenmedikleri kadrolarla çalýþýrlarsa; kendi ayaklarýna kurþun sýkmýþ olurlar.

Ki, bu konuda çok güvenilen kimselerin bile sonra nasýl kof çýktýklarýna, AK Parti'nin þu son 20 yýllýk iktidarýndan bile ne çarpýcý örnekler gösterilebilir.

(Bu vesileyle belirteyim, dünlerde iktidarýn en etkili yerlerine getirilen ve lider'in de itimadýný kazanan bazý isimlerin, bugün nerelerde olduklarý mâlum. Ama, onlar hangi saikle olursa olsun, bugün artýk 'lider'le aykýrýlýk ve hattâ düþmanlýklarýný, onu yýpratmak için ellerinden geleni yapacaklarýný gizlemiyorlar.

Bu, yine de iyidir. Çünkü, bugün riyakârlýk yapmýyorlar.

Bazýlarý ise, liderlerinin, iktidarlarýnýn ilk yýllardaki baþarýlarýný arýyorlar ve bugün yürekleri yanýyormuþçasýna o günlerin hasretiyle yakýnýyorlar. Niceleri de, kendilerine danýþýlmadýðýný da laf arasýnda dile getiriveriyorlar. Yani, meselenin özü, kendilerinin 'kurtarýcý özellikleri'nin görülememesi.

Bu hatýrlatmadan sonra biz yine kadrolaþma konusuna dönelim.)

*

Dünyadaki birçok uygulamalarda, halkýn rey ve iradesiyle iktidara gelenler birlikte çalýþacaklarý kiþi ve kadrolarý, -eðrisiyle/doðrusuyla- sorumluluðunu üstlenebileceklerine inandýklarý arasýndan seçerler. O iktidar sahipleri giderken, kendileriyle birlikte gelenler de giderler. Yönetim alanýnda geliþmiþ normlara ulaþmýþ ülkelerde bu bir teamül halindedir. Yani, bu konuda, mukteseb /kazanýlmýþ hakk kavramýna da yer yoktur. Bu geleneðin bizde de yerleþmesi gerekiyor.

*

Bir diðer konuya da kýsaca deðinelim.

Özdemir Ýnce isimli - ve kendisinin baþkalarý için kullandýðý ifadeyle- bir 'yazýcý'nýn 16 Ocak tarihli yazýsý dikkatimi çekti.

Ýþbu 'yazýcý', 'Yasin Aktay'ýn, 27 Aralýk 2021 tarihli Yeni Þafak gazetesinde "Âkif ve Ýstiklal Marþý" baþlýklý bir makalesine takýlmýþ, 'Mehmet Akif ve Ýstiklal Marþý bahane edilip M.K. ve Cumhuriyet devrimlerinin arkadan vurulduðunu' keþfederek, onun deyimiyle -Bu militan Ýslamcý yazýyý bölümlere ayýrarak- tercüme etmeye çalýþmýþ. Yazýdan anlaþýldýðýna göre kendisi de bir ulusal marþ yazmýþ.

'Söylenen ulusal marþýmýzda Tanrý vardýr, yobaz Ýslamcýlýk yoktur' diyerek, Âkif'i nereye oturttuðunu ifade ettikten sonra, 'Yasin Aktay, "Hakkýdýr, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl" dizesinde yer alan HAKK (Allah'ýn isimlerinden birisi) sözcüðü nedeniyle, Ýstiklal (Kurtuluþ) Savaþý'nýn programýnda Ýslami bir amaç olduðunu iddia etmektedir. Gülünç bir aþýrý yorum...' diyor..

Yasin Aktay, çok büyük bir suç da iþlemiþ, Ö.Ý isimli bu 'yazýcý'ya göre. Çünkü, Ýstiklal Marþý'nda, "Þu veya bu kula deðil sadece 'Hakk'a tapan' ve asla baþka kimseye tapmamakta kararlý bir milletin hakký olan bir istiklal hedeflenmiþtir (...) Herhangi bir insanýn tanrýlaþarak, Hakk'ýn razý olmayacaðý hiçbir düzenin tesisine yer vermeyen bir ahitnamedir bu." demiþ Yâsin Bey.

Ve bu 'yazýcý'ya göre, 'Yukarýdaki yazýda "kimse" sözcüðü ile M.K. Atatürk ilkelce iþaret edilmekte' imiþ.

Söz konusu 'Yazýcý' kiþi, bu duruma itiraz ederken, 'Yazýcý olarak düþünce ve duygularýný yazabilir ancak bir siyasetçi ve akademisyen olarak "Cumhuriyet karþýtý olmak" özgürlüðüne sahip deðildir. Üstelik ona baðlý kalacaðýna yemin etmiþtir.' demeyi de ihmal etmiyor ve yazýmýzýn ilk kýsmýnda deðindiðimiz 'taife-i laicus' dayatmalarýný hatýrlatýyor. Ayrýca, 'Düzen ve devrim karþýtý olduklarý için idam edilenler'e deðinerek, bu, çok yufka yürekli 'yazýcý', 'her devrimden sonra' olur böyle þeyler demeye getiriyor.

*

Onun, Türkçeden Türkçeye yapmaya çalýþtýðý tercümelerine biraz da biz deðinelim dedik. (Tabiî, o 'yazýcý'ya Yâsin Bey de gereken cevabý hemen ertesi günü verdi.)

*