Kafası karışık safdillerin sığınağı: Komplo teorileri...

20 Kasım gecesi, saat 01.02'de B. Amerika'daki dostumdan bir mesaj geldi. O mesajın içinde de, bir Twitter mesajı vardı.. O Twitter mesajının Ahmet Aziz Nesin hesabına aid olduğu anlaşılıyordu. Onun gönderiliş saati de 00.11'i gösteriyordu. Haberde, 'Türk uçakları Şehba ve Kobani'yi bombalıyor..' deniliyordu.

Evet, Türkiye kamuoyuna henüz açıklanmamış olan ve amma, Başkan Erdoğan'ın 'Bir gece ansızın gelebiliriz..' cümlesiyle her an gerçekleşebileceği anlatılmak istenen bir 'askerî harekât' eylemini, Amerika'daki Prof. dostum, bana 8 saat öncesinde bildirmişti.

Aklıma hemen, 10 gün önce Taksim- İstiklâl Caddesi'nde patlatılan bombayla -ikisi, küçük kız çocuğu-, 6 kişinin yerlerde parçalanmış bedenleri ve 90'dan fazla insanın da yaralandığı sahneler geldi. O terör saldırılarının nerede ve hangi emperial güçlerin verdikleri eğitimlerle tezgâhlandığı bilinmiyor değildi.. Ve Türkiye, yaklaşık 1300 km. olan Irak ve Suriye sınırlarının ötesinde, bazı yerlerde hattâ 80 km. içeriye kadar gidip, terör yuvalarını vurdu.

*

Dün öğleyin, metroda, iki-üç genç, 'İstiklâl'deki o patlama, bu harekât'ı haklı göstermek içindi..' diyerek, TSK'nın 'Pençe-Kılıç Harekâtı' üzerinde konuşuyorlar ve oldukça sıkışık bir yolcu yığınağı olduğundan, fısıltı bile başkalarınca anlaşılabiliyordu..

Benzer konuşmaları, Ümraniye Belediyesi'nce düzenlenen 'Kitab Fuarı'nda dolaşırken de, işittim.. Çok yüksek sesle değildi, ama, yine de etraftakilerin de duymasını sağlayacak şekildeydi...

Bu komplocu mantık karşısında ne söylense, boş.. Onların bu kanaatlerinden dönmeleri için, terör odaklarının eylemlerinin bir duruma gelmesi gerekiyor, demek ki..

*

O konuşanların dayanakları da, Cumh. gazetesinin Yazı İşl. Md. olup, 'MİT TIR'ları' haberini yayınladıktan sonra, Almanya'ya kaçan C. Dündar isimli kişiydi. Çünkü, bu kişi, şimdi de, TSK'nın 2015'ten bu yana 5 büyük harekât yaptığı ve bunların seçim öncelerine denk getirildiği, 2023 Seçimlerine 7 ay kala, şimdi de son bir 'harekât' başlatıldığı iddiasına tutunuyordu. Bânu G. isimli bir medya mensubu da, PKK terör örgütünün Taksim Saldırısı'nı üstlenmediğini, onun temize çıkarılması için yeterli görüyordu, Twitter mesajında..

Elbette, 'komplo diye bir şey asla yoktur' denilemez. Ama, her şeyin sadece 'komplo' olarak açıklanması da, o komplo iddialarının mantığını oluşturan başka tuzak değil midir?

Hatırlayalım, 15 Temmuz 2016 Darbe Hıyaneti de yenilgiye uğratılınca, o kanlı eylem de, Ordu ve bürokrasiyi temizlemek için tertiblenmiş bir komplo olarak nitelenmişti.

Evet, her şeyi devamlı 'komplo' ile izaha kalkışmak, 'kafası karışık safdiller'in işidir.

*

Diğer taraftan, kendisini muhtemel bir Rusya saldırı ve işgaline karşı korumak için, NATO'ya girmek isteyen Finlandiya ve 200 yıldır, izlediği 'tarafsızlık' siyasetini terk edip, NATO'ya girmek isteyen İsveç ülkeleri, Türkiye'nin kabul etmesine muhtaç olunca.. Türkiye aleyhinde çalışan terör odaklarını artık kendi bünyelerinde barındırmayacaklarına dair söz veriyorlar, ama, her iki ülkedeki terör odakları, Taksim Saldırısı'nı Türkiye'nin kendisinin tertiblediği iddiasına tutunuyorlar ve o ülkelerdeki muhalefet odakları da, hükûmetlerini, 'Erdoğan önünde diz çöktükleri' şeklinde suçluyorlar.

15 Temmuz 2016 Darbe Hıyaneti'nin kırılması üzerine de, 'Erdoğan Türkiyesi'nin muhalifi olan çevreler, bu darbenin, 'aslında TSK ve bürokrasi içindeki etkili kadroların temizlenmesi için Erdoğan tarafından kasıdlı olarak tertiplendiğini' iddia etmemişler miydi?

Bu komplocu mantık sahiplerinin o görüşlerini terketmeleri ve o terör odakları gerçeğini görebilmeleri için, şerr hedeflerinde başarılı olmaları gerekiyor. Ancak o zaman, 'Sahi yahu.. Biz komplo zannetmiştik..' diyeceklerdir.

*

Bu gelişmeler olurken, dikkat çekici olan bir başka noktayı da görmek gerekiyor: Türkiye'nin dünya siyasetinde gücünü kabul ettiren bir devlet haline gelmesi..

Öyle ki, Başkan Erdoğan'ın dış siyasetteki giderek artan etkinliğini takib etmek isteyenler, onu takib etmekte zorlanmaktadırlar.

Erdoğan'ın sadece şu son 2,5 ay içindeki baş döndürücü dış gezilerini takib etmenin zorluğu bile ortada.. Meselâ, 6 Eylûl'de Bosna, 7 Eylûl'de Sırbistan, 8 Eylûl'de Hırvatistan; 15 Eylûl'de, Şanghay İşbirliği Teşkilatı toplantısı için Özbekistan, 17 Eylûl BM Genel Kurulu için B. Amerika; 6 Ekim'de Çekya, 12 Ekim'de Kazakistan, 20 Ekim'de Azerbaycan.. 10 Kasım'da, 'Türk Devletler Teşkilatı' için Semerqand-Özbekistan; 15 Kasım'da 'G-20 Ülkeleri Liderler Zirvesi' için Endonezya.. Ve orada Amerikan Başkanı Biden, Fransa Başkanı Macron ve diğer liderlerle görüşme..

Buna ilaveten, Türkiye'ye gelen yabancı devlet adamlarını kabul ve ağırlamalar; kezâ başta Rusya-Ukrayna Savaşı dolayısiyle Putin ve Zelensky ve BM Gn. Sekreteri Guteress başta olmak üzere olmak üzere diplomatik temaslar, telefon diplomasisi.. Dünya siyasetinin en göze çarpan figürlerinden birisi bugün Başkan Erdoğan..

Ve, dün de Qatar'daki 'Dünya Kupası' futbol şampiyonası vesilesiyle.. Orada da, bir çok ülkelerin liderleriyle buluşup görüşmeler ve en önemlisi de, 9 yıl önce kanlı bir askerî darbe Mısır Devlet Başkanlığı'na gelen General Abdulfettah Sisî ile, 9 yıl aradan sonra ilk görüşme..

Dün Sisî'nin de, Tayyib Bey'in de yüz hatlarından iç dünyalarını okumaya çalıştım.

Sisî'yi, Tayyib Bey'e eziklik içinde bakıyor gibi hissettim; Tayyib Bey'in yüz hatlarında da kırgınlığı henüz de okunabiliyor gibiydi. Nasıl olmasın ki, sadece Kahire'nin Rabia-t-ul'Adeviyye Meydanı'nda sabah namazı sırasında 2500 kadar insan katledilişi bile başlı başına unutulmayacak bir korkunç tablo idi.

Ama, Arab rejimlerinin pek çoğunun eli daha mı temizdi?

*