Mesleklerin insan tabiatý üzerinde etkin gücü var der pek çok psikolog. Hukukçularda; berraklýk tutkusu, tanýmlama ve sýnýrlarý ölçme, netlik gayeciliði o kadar yerleþiyor ki zamanla, hayatý hak-hukuk mücadelesinden ibaret olarak görmeye baþlýyoruz.
Hukukun muðlaklýða karþý verdiði tepki; þüphedir. Þüphecilikse, evet, insaný, gümbürtülü orkestrasýyla hayatýn içinde çoðu kez ezdirmeyecek, sað ve salim tutacak bir reflekstir. Amenna! Ama insanýz ve karmaþýk bir yapýmýz var, ünsiyet, empati, sevgi, fedakarlýk, tolerans, tevekkül, sabýr gibi saymakla bitmeyecek renklerimiz, nüanslarýmýz, kýlcal seçeneklerimiz var...
Peki, suç ve ceza ikileminde nasýl bir adalet tartýsý kuracaðýz, tüm bu ayrýntýlar, kiþisellikler deryasýnda? Ýþte nesnellik burada devreye girer, yani objektivizm, bizim hukuka eþitlik manasýnda güvencimizi saðlamlaþtýrýr. Ama az önce de söylediðimiz gibi, her insanýn kendine has bir hayat öyküsü, kiþisel ayrýntýlarý var, kimimiz suça daha yakýn, kimimiz ise daha korunaklý yerlerdeyiz. Bu takdirde, objektivizmin adaleti saðlamak konusunda yoksullaþmasýný önlemek için, hakkaniyeti de devreye sokmamýz icap ediyor. Hukuk, þayet insan odaklý olursa, yani, idesi adalet hatta hakkaniyet olursa, ancak insanlýða huzur getirir. Aksi takdirde, bir münazara, haklar yarýþmasý, stratejik bir savaþýma dönüþebilir...
Yargýtay'ýn bir karý-koca hakkýnda verdiði karar, bunlarý yeniden düþündürttü bana. Boþanmak üzere olan bir çiftin kendi aralarýndaki dedikodularý mahkeme konusu haline getirmesiydi beni düþündürten þey... Kadýn, eþinin facebook adresine girip, oradan eþiyle kayýnvalidesi arasýnda geçen kendisi hakkýnda yazýþmalarý, mahkemeye sunmuþtu... Kocasýnýn tepesi atmýþ olsa gerek, bu durumu, boþanma davasýndan ayrýca ve ýsrarla takip etmiþ, haberleþme hürriyeti aleyhine iþlenen bir suç olarak tanýmlamýþ ve dava açmýþ, dava yerel mahkemede lehine sonuçlanmayýnca adam, bu sefer de durumu Yargýtay'a taþýmýþ, Yargýtay yerel mahkemenin kararýný bozmuþ, bu durumu haberleþme hürriyeti ve hakký aleyhinde ve cezai müeyyide gerektiren bir eylem olarak görmüþ...
Feci olan þu; "aile içi" denen þeyin kalmayýþý, bir karý-koca kavgasýný en yüksek yargý makamlarýna kadar ýsrar ve inatla takip ederek, bu durumu tüm kamuoyuna mal edecek kadar birbirinden nefret etmek... Feci olan bu...
Dedikodu elbette kötü bir þey, ama aile içinde bunu, ölümcül bir raddeye taþýmak, birbirini dedikodu yüzünden düþmanlaþtýrmak, bana çok tehlikeli geliyor. Kayýnvalide dedikodularýyla yuva yýkan bir kadýna, kadýn ise kocasýnýn mahremiyetini aþýran bir hýrsýza, koca ise evinin sýrrýný tutmayý beceremeyen, bir pire için yorgan yakan, takýntýlý birine dönüþüyor... Dava da dava... Dava da dava... Umarým çocuklarý yoktur. Düþünsenize bir de bu birbirinden nefret eden insanlarýn çocuklarýnýn torunlarýnýn olduðunu...
Yargýtay veya mahkemeler, nesnel çerçeveler içinde, yasada tarif edilmiþ suçlarý kovuþturur. Özel yazýþmalarýn, sahibinin rýzasý hilafýna bir hýrsýz gibi elde edilmesi evet basbayaðý bir suçtur. Ama bu aile içinde aþýlmýþ bir had ise, bunu hapisle cezalandýrmanýn dýþýnda baþka seçeneklerimiz de olmalýdýr. Eþler birbirlerinden özür dileyebilir, kayýnvalide gelininden, gelin ise kocasýndan bu dedikodu sarmalý yüzünden özür dilemiþ olsalardý... Ýliþkilerini daha açýk, samimi, þeffaf hale getirebilmiþ olsalardý, ne biz bu davadan haberdar olurduk, ne de bu aile içi huzursuzluk bu þekilde toplumsallaþýrdý...
Boþanmazdan veya dava açmazdan evvel, ailelerin mahkemelerden önce gidebilecekleri yerler olsa keþke... Eskiden bunu, aile büyükleri veya sözüne güvenilen kanaat büyükleri yaparlarmýþ... Þimdiyse böyle bir þey yok. Ýnsan insanýn kurdudur bakýþ açýsý hepimizi bir güve gibi yiyip, delik deþik ediyor, kuþatýyor hepimizi...