Korkarým salgýna karþý baðýþýklýk kazanýyoruz…

Yanlýþ okumadýnýz, koronavirüse baðýþýklýk kazanmamýzdan endiþe ediyorum.

Evet, salgýn hastalýklar dünyanýn bir gerçeði. Þimdiye kadar domuzdan tavuða; birçok cinsini gördük ama böylesini hiç görmemiþtik. Bütün dünyaya kontak kapattýran bir felaket yaþýyoruz.

Bu virüsün nasýl oluþtuðu hakkýnda bir sürü rivayetler dolaþýyor. Elbette ilgili bilim dalý bunlarý araþtýrýyor. Ama biz de, “görünmeyen sebepler” üzerinde hiç kafa yormayacak mýyýz?

Özellikle, her “zahir”in “batýný”ný da dikkate almasý gereken biz Müslümanlar, bu çaptaki bir musibeti niye “hakettiðimizi” hiç tefekkür etmeyecek miyiz?

“Kedi tabak kýrsa kusuru kendinde ara” diyen bir dinin mensuplarý olarak, bize camiyi-cemaati, teravihi-bayramý, haccý-umreyi unutturan bu belanýn sebebini yarasaya-çorbaya baðlayýp sýyrýlacak mýyýz?

Sivrisineðin kanadýný kýpýrdatmasý bile Allah’ýn izniyle gerçekleþtiðine göre, bu salgýnýn bizi bu kadar etkilemesinin, bizden kaynaklanan bazý sebeplerinin olabileceðini hiç düþünmeyecek miyiz?

VAR OLANIN KIYMETÝ BÝLÝNMÝYOR

Ýnsanlýk fýtratý olarak, bedel ödemediðimiz þeyin deðerini idrak edemiyoruz. Mesela bizim için dünyada oksijenden daha zaruri ve daha deðerli bir þey yoktur. Ama bedava olduðundan farkýnda bile deðiliz. Hatta “boþ” þeyleri ifade etmek için “hava-cýva” diyoruz. Nitekim bu zaafýmýz sebebiyle, Peygamber Efendimiz (Sallalahü Aleyhi Vesellem), saðlýk, gençlik, zenginlik ve ömür gibi nimetlerin deðerini; kaybetmeden önce farketmemiz için bizi uyarmýþtýr.

Hakeza, her istediðimizde gidebileceðimizi zannettiðimiz cami ve cemaatin veya paramýz varsa rahatlýkla yapabileceðimizi düþündüðümüz umre ve tavafýn, ne kadar büyük nimet olduðunu þimdi anladýk.

Dostlara iftar ikramý, teravih cemaati, gönül sohbeti gibi bütün alametlerini kaybetmiþ; “görünmeyen” bir Ramazan yaþýyoruz. Yine ilk defa namazsýz-bayramsýz bir “bayram” idrak edeceðiz.

BAÞIMIZDA CHP DE YOK AMA…

Böyle bir mahrumiyeti Müslümanlar bir kere de, ezan ve kamet yasaklandýðýnda, “Dudaðý kýpýrdýyordu; Arapça kamet okuyordu” gibi akla ziyan suçlamalara muhatap olduðundan; korkusundan camiye gidemediði için yaþamýþtý. Gerçi o zaman ezan ve kamet evde de yasaktý. Þimdi hiç deðilse korkmadan ezan okuyup; gönül rahatlýðýyla cemaat yapabiliyor, “devlet duyarsa ceza yazar, hapse atar” endiþesi yaþamýyoruz. Baþýmýzda CHP gibi bir bela olmadýðý halde bu mahrumiyetleri yine yaþýyorsak, sebebini biraz da kendimizde aramamýz, hangi yanlýþýmýzýn sebep olduðuna kafa yormamýz gerekmez mi?

Bu elbette herkesin, kendi iç dünyasýnda; kendi verilerine göre yapmasý gereken bir sorgulamadýr. Ancak, salgýnýn ilk günlerinde; evde kalmanýn da etkisiyle, birçok mecraya yansýyan özeleþtiri furyasý, süre uzadýkça azaldý ve kayboldu. Bu da bende, “Her þey yine kaldýðý yerden devam edecek” endiþesini doðurdu. Oysa çekilen bu kadar sýkýntýnýn, bize “hijyen hassasiyeti”nden daha anlamlý bir katkýsý olmalýdýr.

DÜRÜSTLÜK VE SAMÝMÝYET TESTÝ DE YAPALIM

Bu meyanda niyet ve amellerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz. Özellikle son yýllarda; “iktidarda” olmanýn getirdiði makam ve rütbeleri, maddi-manevi nimetleri içimize ne kadar sindirdiðimizi düþünmemiz gerekir. Bu dönemde makam mevki sahibi olan, hayat standardý yükselen “dindarlar” olarak, baþlangýçtaki ölçü ve niyetimizi, dine baðlýlýðýmýzý ne kadar koruyabildiðimizi, en önemlisi de insanlara karþý davranýþlarýmýzý deðiþtirip deðiþtirmediðimizi; kendi vicdanýmýzda kontrol etmeli, çýkan sonuçlarý deðerlendirmeliyiz.

Bu salgýn; bu yönde bir “muhasebe”ye vesile olmamýþsa salýn gitsin...