Korona günlükleri

Sabah... Saat yedi buçuk. Pencereden dışarı baktım. Yağmur… Bitip tükenmek bilmeyen yağmur. Gökyüzü griden siyaha sonra yeniden griye uzanıyor...

Yataktan kalksam ne olacak? Nereye gideceğim? Kimlerle buluşacağım?

En iyisi biraz daha yatmak…

Gözümü açtım, sekiz buçuk. Oflaya puflaya kalktım. Yıkandım.

Kahvaltı? Ağzıma bir lokma koymak istemiyorum. En iyisi sade kahve.

Elimde kahveyle pencerenin önüne oturdum. Dışarıda in-cin top oynuyor. Halbuki daha şunun şurasında bir kaç hafta önce bu sokaklar ana-baba günü olurdu. İşe gidenler; alış verişe çıkanlar… Yan taraftaki çocuk parkından billur kahkahalar yükselirdi. Yakan top, saklambaç, elim sende... Yok artık. Sessizlik! Varsa yoksa sessizlik!

Haber kanallarını açtım. Her biri bir uzman yakalamış, soruyor da soruyor:

Koronadan nasıl korunuruz? Maske takmak şart mı? Ya eldiven giymek? Tulum daha iyi olmaz mı?

Uzmanlar anlatıyor da anlatıyor. Sanki hepsi Koronayla iç içe yaşamış bir ömür boyu!! O kadar çok dinledim ki bu uzmanları ben de Uzman oldum sonunda. Adamların ne diyeceğini onlar daha ağızlarını açmadan biliyorum.

Kanalları değiştirip durdum... Hiç bir şey bulamadım. Sonunda bilgisayara döndüm: Youtube'da 1939 yapımı, siyah beyaz bir polisiye yakaladım. Bu beni bir buçuk saat oyalar… Kim oynuyor? Adını sanını bilmediğim yakışıklı bir adamla güzel bir kadın. O yıllarda oyuncu olmak için iki şart var: Erkeksen yakışıklı olacaksın kadınsan da güzel… Oyunculuk falan hak getire…

Telefon çaldı. Tanımadığım bir ses nasıl olduğumu sordu. Kim ki bu? Aman kim olursa olsun… İnsan sesi ya… Önemli olan o! Ve de hasta olmaması tabi!

Alışkanlık işte, "iyiyim" dedim. Sonra, havadan sudan ve tabi koronadan konuştuk... Kapattık.

Kütüphaneye yürüdüm. Kemal Tahir'in Kurt Kanunu adlı romanını aldım elime. Açtım: “Kurtlukta Düşeni Yemek Kanundur!” diyordu daha ilk sayfada. Ne kadar da doğru! Hele de bizim ülkemiz için. Düşmeye gör, sırtlanlar o saat üşüşür başına…

Sahile insem mi? Deniz kıyısında biraz yürüsem. Yağmur varsın yağsın... Bereket değil mi? Üzerime yağsın yere düşeceğine…

Sabahın dokuzu. Nisanın üçü... Daha kaç gün sürecek bu bela? Bana biri bunun cevabını versin. Lütfen!!