1900’lerin baþýnda ABD Baþkaný Roosevelt’in dýþ politikasýný tanýmlamak için ‘Kovboy Diplomasisi’ diye bir eleþtirel niteleme üretilmiþ. Daha sonralarý Reagan ve G. Bush’un politikalarý için de bu tür yakýþtýrmalar yapýlmýþ.
Agresif, çatýþmacý, tehdit eden, meydan okuyan bir tarz…
Basit, indirgemeci, sýð popülist bir yaklaþým…
Hýrçýn, saygýsýz, nezaketsiz bir dil…
ABD Baþkan adaylarý arasýndaki televizyon münazaralarýna bakýnca ‘kovboy siyaseti’ gibi bir tanýmlama yapmak mümkün görünüyor.
Bu kadar kaba, nobran, düþük seviyeli bir üslup ve dil doðrusu küresel güç ABD’nin baþýna geçmek isteyen siyasetçiler için çok hazin bir durum. Özellikle Biden’ýn Trump’a yönelik hakaretleri, küçümseyen laflarý, mahalle kavgasýný andýran üslubu çok yadýrgatýcý.
Dil ve üslup kötü, muhteva zayýf, vizyon yok, seviye düþük…
Rakibine bu kadar tepeden bakan bir siyasetçi dünyanýn geri kalanýna nasýl bakar?
Rakibini bu kadar aþaðýlayan bir devlet adamý, hasýmlarýna neler demez?
ABD Baþkanlarý göreve geldiklerinde kendi isimleriyle bir doktrin yayýnlarlar ve dünya siyasetine yönelik paradigmalarýný ortaya koyarlar.
Bu münazaralarda bir doktrin, bir vizyon belgesi, bir küresel siyaset stratejisi, bir evrensel deðer çerçevesi hissedilmiyor.
Genç siyasetçiler vizyon ve içerik eksikliðini bu tür taktiklerle örtmeye çalýþabilirler ama son demlerine gelmiþ, yaþýný baþýný almýþ, görmüþ geçirmiþ siyasetçilerin bu kadar siyasi derinlikten ve akîllikten uzak olmasý hayret verici.
Daha fazla aþaðýlamayla, daha fazla suçlamayla, rakibini daha fazla aþaðýya çekerek üste çýkmaya çalýþmak ne duayen siyasetçiliðe yakýþýr, ne akîl adamlýða, ne tecrübeli devlet adamlýðýna.
Western filmlerinde en azýndan ‘kötü ve çirkin’in yanýnda bir de ‘iyi’ vardýr. Bu münazaralar ABD halkýna ve dünya toplumlarýna hangi ‘iyi’yi sunuyor?
Kötü ve çirkinlikte yarýþanlar dünyaya nasýl bir iyilik sunabilirler?
Batýlý güç olan ABD bu görünümle sadece ‘vahþi batý’ olarak algýlanýr.
Tarihte kovboylarýn bir kültürü, geleneði, emekçi bir yönü vardý. Yerlilerin haklarýna çöken, altýnlarýný gasp eden, kabilelerini tarumar eden, açýkça ýrkçýlýk ve ayrýmcýlýk yapanlar ellerindeki savaþ gücüyle efendilik taslayan elit takýmýydý.
Bugün nerede petrol, doðalgaz, altýn varsa orayý karýþtýran, nerede kendi tasallutlarýný kabul etmeyen yönetim varsa oraya müdahale geden, nerede yeni bir güç oluþmaya çalýþýyorsa orayý daðýtan bir kovboy siyaseti var.
‘Ya benimlesin ya teröristlerle’ yaklaþýmý ‘ya bana yar olursun ya kara topraða’ sözü gibi anlamsýz bir laf. Ama bu anlamsýz laf, ABD’nin güvenlik doktrini oldu. Baþta PKK/PYD olmak üzere terörist yapýlarý doðrudan desteklemekten çekinmeyen ABD, Ýsrail-Filistin meselesindeki haksýz-hukuksuz adýmlar ve dayatmalarla pervasýz bir politika izliyor.
Bu pervasýzlýk, bu kuralsýzlýk, bu dayatmacýlýk tam da kovboy siyaseti adýný hak ediyor.
‘Özgürlükler ülkesi’ diye anýlan bir ülkenin bu kadar kurucu deðerlerinden, evrensel niteliklerinden ve kendisini büyüten özgürlükçü özelliklerinden uzaklaþmasý kendisi için de dünya için de iyiye alamet deðil.
Baþkan adaylarýnýn televizyon münakaþalarýnýn seçime etkisi ne olur ve kimi aþaðýya çeker bilmiyoruz ama ABD’nin algýsýný aþaðýya çektiði açýk…