Kriz nasıl yönetilmez ya da İstanbul neden kara teslim oldu?

Doğal afetlerde insan çoğu zaman aciz kalır. Hele de ansızın gelen bir felaket ise çaresizlik daha çok hissedilir. İstanbul'da büyük bir depremin her geçen gün yaklaştığını bilmemiz bu acizliği gideremez. Ancak, felaket ne kadar ansızın gelirse gelsin yaratacağı tahribat insan eliyle azaltılabilir. Ya da tam tersi. Depremin şiddetini ve tahrip gücünü, bozuk kentleşme ve depreme dayanıksız yapı stoku imal ederek artırdığımız gibi tersi bir tedbirle en aza indirmemiz de mümkün.

Yaz aylarında yaşadığımız yangınlar ve sel felaketlerini düşünün, kısmen ön görülemeyen miktarda bastıran fırtınanın yol açtığı tahribat ve can kaybı büyük oldu. Ancak oluşturulan kriz masası ve tüm paydaşların koordineli şekilde sahada vaziyet alması en azından maddi kayıpların teminine ve hayatın hızlıca normalleşmesine yardımcı oldu. Yangınlarda da Türkiye yüksek bir koordinasyonla çalıştı ve pek çok ülkede eş zamanlı çıkan yangınların söndürülme hızıyla kıyaslandığında daha iyi bir performans sergiledi.

İstanbul'daki kar fırtınası ise, eski yağışlarla kıyaslandığında daha yüksek bir seviyede olmamasına rağmen, insanların çok uzun saatler yollarda mahsur kalmasına yol açtı. Pazartesi 15.00 sularında başlayan kar yağışı İstanbullular için adeta gece boyu süren bir yaşam mücadelesine dönüştü.

Bu vesileyle kar yağışının hayatı ne denli felç edebileceğini hatırladık. Saatlerce trafikte kalan vatandaşlar yollardaki camilere, AVM'lere sığınarak kar ve tipiden korunmaya çalıştı.

Haliyle 2-3 gündür medyada bu halin sebebi konuşuluyor.

İstanbul gibi 16 milyonluk bir metropolü yönetiyorsanız her an her türlü olağandışılığa karşı hazırlıklı olmanız gerekir. Artık hava tahmini dediğimiz şey, saat verecek kesinliğe yaklaşmışken, düşecek karın ya da yağışın saatte kaç metreküp olacağı bile öngörülebiliyorken "Hay Allah, aniden bastırdı" gibi sözlerle yaşanan acziyeti izah etmek kabul edilir gözükmüyor.

İstanbul'da Pazartesi'yi Salı'ya bağlayan gece yaşananlar, İBB'nin karnesine kırık not olarak yazıldı. Kullanıldığı açıklanan tuz miktarı 2017'dekinin dörtte biri kadar. Solüsyon ise kullanılmamış adeta koklatılmış. Kar bastırmadan hazır kıta halini almak gerekirken bastırdıktan sonra dahi durumun ciddiyetini kavrayamamış bir yönetim vardı İstanbul'da. Kar lastiği takmadığı için kayan ve yolu kapayan sivil araçlardan çok bakımları yapılmamış, lastikleri değişmemiş İETT otobüsleri yolların kapanmasına sebep oldu. Yolda kalan 69 İETT otobüsü vardı o gece. Bu, 69 noktanın otobüsler yüzünden tıkandığı anlamına geliyor. İETT meselesi garip bir şekilde çözülmüyor. Yazdan beri her gün iki-üç araç arızası yansıyor haberlere ama İBB bile isteye bu soruna el atmıyor.

Sadece bu da değil, kar küreme araçlarının kaydığına şahit olduk. Kar lastiği takılmamış araçlarla kar küremesi yapmaya kalkmak gibi bir iş bilmezlik hali...

Alkollü şoförlerin kullandığı İBB araçları bile vardı trafikte.

İlçe belediyelerinin gayreti ve seferberliği olmasa o gece daha büyük bir felaket yaşanabilirdi.

Pek çok ülkeden daha büyük bir mega-kentten söz ediyoruz. Bu tür durumlar ancak çok yüksek bir teyakkuz hali ve koordinasyonla yönetilebilir.

Yeni İBB yönetimi, tecrübeli insan kaynağını muhafaza etmediği için kriz yönetimi bilgisinden de mahrum bırakmış kendini.

Eskiden bu işler nasıl yapılıyordu? Yeni yönetimin, göreve gelir gelmez kopyalattığı İBB arşivlerine baksalar öğrenebilirler. Hatta bir basın taramasıyla bile erişilebilecek bilgiler var, yoğun kar yağışında neler yapıldığına dair.

Eski İBB yönetimi zamanında kar tatbikatı bile yapılıyordu.

Ekrem İmamoğlu'nun o akşam Birleşik Krallık Büyükelçisi'yle yemekte olması ise ayrı bir skandal tabii. "Bir saatlik yemek molası" gibi küçültücü açıklamalar halkı tatmin etmiyor. İstanbul'u ne kadar ciddiye alıyorsunuz, vatandaş bunu soruyor. İşinize mi odaklısınız yoksa aklınız başka adaylıklarda mı? Bu, bizden çok CHP'yi ilgilendirir hoş. Ama yine de İstanbul için mazbata almışsanız lütfen biraz daha özen ve beceri...