Almanya'da Essen'deki arkadaþlar anlatmýþlardý.. Boþ bir binayý müslümanlar kiralamýþlar ve orayý mescide çevirmiþler.. Ama, o civar, ayak takýmýnýn, serserilerin, uyuþturucu kullanýcýlarýnýn mahalli olarak biliniyormuþ.. Oraya ne zaman ki bir mâbed yapýlmýþ, o güruh, yavaþ yavaþ oradan çekilmiþler, baþka yerlere gitmiþler..
Aradan birkaç sene geçince, Müslümanlar þehirde baþka bir yerde bir mescid tesis etmek istemiþler.. Ama, terkedecekleri mahallenin alman aileleri bunu duyunca üzülmüþler ve 'N'olur, buradan gitmeyin.. Çünkü, siz giderseniz, buraya yine o ayaktakýmý döner. Biz sizden çok memnunduk..' demiþler..
Bu hikâyeyi duyduðum zaman, aklýma, Ýstanbul- Sirkeci'de, Yeni Câmi'den Sirkeci'ye doðru giderken yolun solunda, büyük binalarýn arasýnda pek göze çarpmayan, küçücük ve 'Hidâyet Mescidi' diye anýlan ibâdetgâhýn hikâyesi gelmiþti.
350 sene kadar öncelerde, Ýstanbul'da, Mýsýr Çarþýsý civarýnda 'bekâr odalarý' varmýþ.. Buralara da ayaktakýmý dadanmýþ.. Her türlü çirkinlikler, sapýklýklar, esrarkeþlikler, vs.'nin önü alýnamaz olmuþ.. Yarým asýr öncelerde, sanýrým, Nâimâ Tarihi'nde okumuþtum.. Bu rezâlet yuvalarýnýn temizlenmesi mümkün olmamýþ .. Hattâ, öyle ki, bir gece baskýn yapýlarak o ayaktakýmýndan yüzlercesi zaptiye güçlerince katledilmiþ.. Ama, o mýntýka yine de temizlenememiþ.. Yani, öldürmek de fayda etmemiþ..
Bir çâre düþünülürken, ârif bir zat, dönemin sadrâzamýna, 'Efendim, bu mýntýkaya bir mescid yapýnýz. Bunlarýn bu ahlâksýzlýklarý buralarda tekrarlamaktan büyük çapta kaçýnacaklarý umulur..' demiþ ve öyle yapýlmýþ ve hakikaten de o mýntýka temizlenmiþ..
Maksad hâsýl olunca, bu mýntýkanýn hidayetine vesile olmasý açýsýndan o mâbede de 'Hîdayet Mescidi' ismi verilmiþ..
Taksim Câmîi'nin açýlýþýna 100 yýlý aþkýn bir zaman karþý çýkýlýþýnýn sebebini bu hikâyelerle birlikte deðerlendirebilirsiniz. (Ki, bunun son yarým asrýna fakîr de þahiddir.) Emperial dünyanýn kültür, medeniyet ve aydýnlanma adýna denilen bütün ahlâksýzlýklarýn, muzahrafâtýn Osmanlý'ya giriþ kapýsý olan bu semtin bir Ýslâm mâbedine kavuþmamasý için ne direniþler sergilendi; onu, kalblerinde az-biraz din derdi taþýyan hemen herkes gördü, hissetti. O meydanda, sadece, Rusya Çarlýðý'nýn, (Hicrî-1293'e tekabül ettiði için tarihimizde kýsaca '93 Harbi Felaketi' diye anýlan) 1877-78 Rus- Osmanlý Savaþý sonunda o meydana diktirdiði görkemli 'Aya Triada (Kutsal Trinité/ Teslis) Kilisesi', hâkimiyetini ilân ediyordu.
(Bu vesileyle belirteyim, Taksim Câmîi'nin içini görmemiþtim.. Cuma günü bu niyetle oraya gittim. Cemaat, Câmîin içinden dýþarýya, meydana taþmýþtý.. Namazdan sonra, câmi boþalmaya baþlayýnca, yazar ve eski parlamenter Resul Tosun dostumla içeriyi gezip gördük.. O küçücük, dar bir alanýn çok iyi deðerlendirildiðini müþahede ettik. Câmîin dýþ görünüþünün o meydana verdiði güzellik kadar, iç düzeni de gönüllere ferahlýk veriyor, iç aydýnlýðý bahþediyordu. Kubbe tezyinâtý, hat san'atýnýn örnekleri ve diðer düzenlemeleriyle sâdeliðin ihtiþamýný sergileniyordu.. Cuma Hutbesi'ni ile okuyan Ýstanbul Müftü Yardýmcýsý Caner Akdemir Hoca, bu câmiin inþasýnda, Cumhurbaþkaný'ndan, cumhûrun her bir ferdine kadar emeði geçen herkese þükran duygularýný belirtti. Doðrusu, Baþkan Erdoðan'ýn bu konudaki hassasiyet ve kararlýlýðý olmasaydý, buraya kimse, bu câmîin tesisi için bir kazma vurmaya bile imkân bulamazdý.)
Geçenlerde Zonguldak'tan Abdullah Karagüzel kardeþimiz, 'Zonguldak'a yapýlan güzel bir câmîin, þehrin inanç grafiðini bu kadar deðiþtireceðine ihtimal verilemezdi, ama, o sevindirici atmosfer þimdiden oluþtu bile..' demiþti.. Evet, Zonguldak'ta elbette câmiler vardý, ama, halkýn gönlüne ferahlýk veren bir büyük câmi yoktu.. Deniz kenarýnda, güzel bir alan oluþturulmuþ ve güzel bir park ve sair çevre düzenlemesiyle, Zonguldak'a güzel ve büyük bir câmi inþa olunmuþ.. Genelde, bu þehrin ismi, genelde iþçi ve sendika hareketleriyle birlikte anýlýrdý.. Bu câmi de evvelki gün, Cuma namazýný müteakib, C. Baþkaný Tayyib Bey'in de hazýr bulunduðu bir merasimle açýldý, dualar edildi ve namaz ehli insanlarýn dudaklarýndan hayýr-dualar alýndý.. Bunu materyalist kafalar idrak edemez..
Kezâ, 'Ýnsanlar câmi yapar, ama, câmiler insan yapmaz..' gibi laflar edilmiþtir zaman zaman; ama, mâbedler, bütün inanç sistemlerinde, sosyalleþmenin ve ferd halinden cemaat ve devlet haline geçiþin basamaklarý olmuþtur.
Kur'an-ý Kerîm de sadece mescîdleri deðil, manastýrlarý, kilise ve havralarý da, 'içinde Allah'ýn adýnýn çokça anýldýðý yerler' olarak tekrîm ile zikreder. Bu bakýmdan, baþkalarý bizim mâbedlerimize saldýrsalar ve saygýsýzlýk yapsalar bile; biz onlar gibi davranamayýz. Bu, ayný zamanda, baþkalarýna inanç dayatma hakkýmýzýn olmadýðýný beyân eden, (Baqara-256'da yer alan), 'Dinde zorlama yoktur..' meâlindeki 'lâ ikrâhe fî'd-dîn' âyetinin de tabiî sonucudur.
Evet, mescidlerimize sahib çýkalým ve amma, mescidlerin asýl güzelliðinin, ve ihtiþamýnýn, ancak o mescîdlerde temsil olunan inanç sistemine lâyýk insanlar olabilmemizden geçtiði idrakinden asla uzak düþmemek dikkatiyle..