Madrid zirvesi; kaderin üstünde bir kader vardır…

6'lı masadakiler Madrid zirvesinde, Erdoğan için hezimet olmasını çok isterlerdi.

Kılıçdaroğlu, Akşener ve 6'lı masanın yancılarına bakıyoruz, NATO'nun Madrid zirvesinde Türkiye'nin sağladığı başarıyı bir türlü içlerine sindiremiyorlar.

Erdoğan düşmanlığı ile nevri dönmüş kalemler de çok rahatsız. Şu Erdoğan Madrid'den şöyle yüzü önünde bir dönmedi be...

Kimse yüzüne bakmasaydı, ne o öyle şakalaşmalar, samimiyet... Bir tersleselerdi Erdoğan'ı... "Ya Erdoğan İngilizce de bilmiyor, nasıl anlaşıyor Avrupa'nın liderleriyle?"

Gül, Babacan, Davutoğlu olsaydı...

Olmuyor, olmuyor...

Haset, kıskançlık alayına kurdeşen döktürüyor.

Muhalefetin siyasetini Erdoğan düşmanlığı belirliyor.

Öyle ki, milli meselelerde bile ülkemizin menfaatleri değil, "Erdoğan'a buradan ne zarar verebiliriz" saplantısı, muhalefete istikamet veriyor.

Hangi birini sayalım.

Sınır ötesi harekâtlarda, TSK'nın başarısı yerine başarısızlığı, muhalefeti sevindirir havası var. Bunu açıktan demiyorlar ama Mehmetçiğin zaferlerine sahiplendikleri hiç olmadı.

Tam tersine bir bakıyorsunuz, Kılıçdaroğlu, "Afrin şehir merkezine girilmesin", "YPG mi bize düşman, onlar vatanlarını savunuyor" herzesini yiyor.

TSK'nın sınır ötesi harekâtları ile ilgili tezkerelere HDP ile birlikte "hayır" oyu kullanan da CHP...

Hele o Emekli Büyükelçi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz'ün Azerbaycan'da Karabağ Zaferi için Türkiye çırpınırken dedikleri unutulur mu? "Maalesef gelen haberlerde, Türkiye'den Azerbaycan'a silah yardımı yapıldığı ve söylentilere göre cihatçı grupların da Azerbaycan'a gönderildiği ifade ediliyor" diyen bir CHP yöneticisinden bahsediyoruz.

FETÖ'nün MİT tırlarını durdurma ihanetini Kılıçdaroğlu, Türkiye'yi dışarıya jurnalleme fırsatı olarak gördü. PKK'ya terör örgütü diyemeyen Kılıçdaroğlu, bir gün olsun Diyarbakır annelerinin hissiyatına sahip çıkmadı.

CHP'nin gayri milli duruşunu, devlet politikalarına, başka ülkeler gibi yaklaşmasını daha pek çok örnekle anlatabiliriz.

FETÖ'cülere sahip çıkan, "masum askerî öğrenci" diye makamında ağırlayan Kılıçdaroğlu, İsveç ve Finlandiya'nın PKK'lı, FETÖ'cü teröristleri Türkiye'ye iade etmesinden memnun olur mu?

6'lı masa etrafındaki muhalefet ve onların goygoycusu kalemler, gazete ve televizyonlar bir zihniyette birleştiler: İsterse Türkiye batsın, yeter ki şu Erdoğan gitsin, bitsin...

Göremedikleri; milletin duası, feraseti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Cumhur İttifakı'na sahip çıkışıdır.

Şer odakları istedikleri kadar öfkelensin, kinlensin.

Ne olduğunu tam anlayamayacaklar.

Sezai Karakoç merhum ne güzel ifade etti: "Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır. Göklerden gelen bir karar vardır."

Şu Madrid zirvesinde Türkiye lehine esen rüzgârın öncesi nedir?

Rusya, Ukrayna'ya saldırıyor. Avrupa ve Amerika, "Rusya NATO'yu tehdit ediyor" diye ayağa kalkıyor. İsveç ve Finlandiya NATO üyesi olmak için harekete geçiyor.

O da ne?

Türkiye, "bu ülkeler PKK'lı ve FETÖ'cü teröristlere destek veriyor, ben üyeliklerine hayır diyorum" diye fren koyuyor.

Bir anda Rusya-Ukrayna-NATO üçgeninde değişik bir sayfa açılıyor.

Türkiye inisiyatif alan bir ülke oluveriyor.

Üçlü zirvedeki mutabakata rağmen şimdi yok İsveç böyle diyor, yok Finlandiya yan çiziyor...

Kendi kamuoylarını teskin etmek için bırakın o kadar da konuşsunlar.

Ama Türkiye'nin elindeki koz gitmez.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi yan çizerlerse konu TBMM'ye gelmez, onlar da NATO üyesi olamazlar...