Marifet iltifata tabidir, müşterisiz mal zayidir!

Ramazan'da haber kanallarıyla birkaç tv kanalı hariç hemen hepsi iftar ve sahur programları yapıyor.

Tabii ki bunlar Ramazan ayı üzerinden dini mesajlar içeren programlar.

Patronları muhafazakâr olan kanallar ve sundukları programlar 30 yıl öncesinin mantığıyla yürüyor. Kendilerini geliştirememişler.

Patronları muhafazakâr olmayan ama bu mübarek ayı önemsedikleri için dini program yapanlar da var. Bu hassasiyetlerini takdir etmek gerekir. Ancak Ramazan boyunca verilen İslami mesajların diğer programlarda tam tersi işlendiği için büyük bir çelişki içinde olduklarını da hatırlatmak gerekir. Buna din istismarı da denebilir.

Öte yandan sahipleri muhafazakâr olmayan ama bu çelişkiyi de yaşamayıp hiç iftar ve sahur programı yapmayanlar var ki kimileri onları Ramazanı görmemekle itham etse de ben onların tutumunu daha mantıklı buluyorum. İnanmadıkları hayata kanallarında yer vermeyerek dürüst davranıyorlar!

Şimdi gelelim iftar ve sahur programlarına.

Hep aynı senaryo hep aynı düzen.

Hayattan ve hayatın gerçeklerinden kopuk, cami cemaatine vaaz edercesine sürdürülen programlar.

Bu programlarda dinin hayatı kuşattığı mesajı veriliyor - ki öyledir- fakat yaptıkları programda sadece cami sohbeti vardır yaşanan hayat yoktur.

Ramazan'da gerçek dünyada neler oluyor, oruç ile ilişkileri nedir bu gerçek genelde yoktur. Aynı stil misafir ağırlamalar biraz kaside biraz da mekân değişikliği o kadar.

Bu programlarda okul yok, iş yeri yok, üniversite yok, çarşı pazar yok.

Her sene farklı bir ülkeden ve mekandan yayın yapanlar hariç, memleketin şehirleri yok, tarihi mekânlar yok, tarihi şehirler yok, eserler yok.

Avrupa yok, Asya yok, İslam dünyası yok.

Sanat yok, müzik yok

Kadın yok, çocuk yok, öğrenci yok, öğretmen yok, esnaf yok, engelliler yok, iş insanları yok, sanatçılar yok, sporcular yok.

Varsa yoksa bir spiker bir veya iki konuk uzun uzun sohbet.

Ve konuklar da yıllardır aynı isimler.

Oysa memlekette nice sohbet ehli şahsiyetler var. Tv kanalları alışmışlar, üç beş isimle dostlar alışverişte görsün kabilinden pedagojik nosyondan yoksun uzun uzun sohbetler.

Konuklar her konuya temas ediyorlar ama alıcısı yok.

Haşa konukları beğenmezlik etmiyorum. Aksine onlar yine olmalı ama yüz eskimesine maruz kalmadan yer almalılar bu programlarda. Ayrıca başkaları da olmalı. Türkiye'nin değişik bölgelerinden.

Özgün karakterlerin yürüttüğü tek kişilik programlar da var. Ama onlardan dikkat çeken bölümler de interaktif sahnelerdir.

Dine ilgi duymayanların bile takılıp izleyeceği programlar yapılması gerekirken çoğu dindarların bile artık önemsemediği programlar icra ediliyor.

En kısa program bir saat sürüyor. En fazla iki konuk alınıyor düşünün her konuğa yarım saat söz verilmesi gerekiyor sunucunun aradaki sorularını ve katkılarını düşersek yirmişer dakika konuşuyorlar.

Bir araştırma yapsınlar bakalım kaç kişi o programa takılıp sonuna kadar izliyor kaç kişi kanal değiştiriyor.

Bir defa bir saatlik program pedagojik olarak kesintisiz izlenmez, izlense bile dikkat dağılır. Eskiden dikkat dağılma süresi 45 dakikaydı şimdilerde bu yirmi dakikalara düşmüş. Uluslararası yayın yapan tv kanallarında tartışma programları bile 20 dakikayla sınırlı.

Tv programlarında dikkat dağıtmamak için 45 dakikalık Dallas gibi meşhur dizilerde bir sahne en fazla 90 saniye sürüyordu. Seyirciyi 45 dakika ekrana bağlamak için 30 kez sahne değişiyordu.

Bugün dünya standartlarını allak bullak edecek şekilde 180 dakikalık uzun diziler yapılıyor,(bizim dizilerin bir bölümü dünya televizyonlarında ikiye üçe bölünerek yayınlanıyor)orada bile bir sahne en fazla 3-5 dakika sürüyor.

Oysa iftar ve sahur programlarında seyirciye bir saat boyunca aynı sahne sunuluyor.

İşte seyirciyi ekrana bağlayabilmek için iftar ve sahur programlarının da en fazla 5 dakikalık bölümler halinde hayatı kuşatan ve hayata İslam'ın gözüyle bakan sahneler olmalı diyorum.

Mesela bir program düşünün bir sunucusu olsun, uzun değil bir iki ayetle başlasa program, ayetin anlamı ve açıklaması 3-5 dakikalık bir süre için bir konuğa verilse, arada seyirciyi ekrana kilitleyecek bir kısa kaside veya şiir veya özlü sözler yayınlansa, sonra yine kısa bir hadisi şerif, bir iki dakikalık açıklama, araya tiktok parçaları dahil sosyal medyadan alıntılar, sonra bir başka konuk peygamber hayatından kısa bir örnek sunsa, sonra bir iki dakikalık süreliğine değişik makamlarda salavatlar getirilse, peşinden her programda farklı kesimlerden(çocuk, esnaf, işçi, sanatçı, engelli vb.) bir kişinin ilginç oruç anekdotları birkaç dakikalık sürede yer alsa, peşinden bir fıkra anlatılsa, araya yine kısa süreli bir müzik yerleştirilse, kısa bir şehir yahut tarihi mekan tanıtılsa ki bunu kısmen yapıyorlar vb.

İslam dünyasından ve batıdaki Müslümanlardan enstantaneler sunulsa.

İzleyicinin daha fazla ilgisini çekmez mi?

Biraz pahalı olur ama insanlara bir şeyler anlatmış olursunuz.

İftar ve sahur programları tefsir, hadis, fıkıh, siyer, edebiyat, sanat, müzik ve diğer ilgili uzmanlarından oluşan bir heyetin ortak ürünü olarak ciddiyetle hazırlanıp sunulmalı ki kalite olsun!

Hedef saat doldurmak ve eğlendirmek değil İslam'ı bir bütün olarak sevdirmek olmalıdır!

Bir sunucu tut, her programa bir iki konuk al uzun süre ekranda tut, onlara da gereken ilgiyi gösterme.

Öte yandan senin çocukların gitsin seküler kesimin yayınlarını izlesin veya sosyal medyada dünyasını değiştirsin.

Sonra da yeni kuşakları kaybediyoruz diye sızlan.

Ettiğimizi buluyoruz.

Ektiğimizi biçiyoruz.