Medeniyet kelimesini dilimize pelesenk etmiþ durumdayýz. Ama kimdir medeni olan/olmayan ve medeniyetin yüzü nereye dönüktür gibi konularý, ciddi manada irdelemediðimiz de bir baþka gerçek... Medeniyet, þehirle, þehirleþmeyle, kanunlaþmayla, yönetsel kurallarýn belirgin olmasýyla, kültürel merkezleþmeyle ilgili pek çok tanýmýn içindedir ama 20.yy dahil, medeniyeti Hrsitiyanlýkla örtüþtüren görüþler, fikri dünyada epey aðýrlýklý yer tutar.
1492 sonrasýný, Kristof Kolomb ile birlikte okyanus ötesi misyonerlik faaliyetlerinin baþlangýcý olarak deðerlendiren yazarlarýn sayýsý hiç de azýmsanmayacak kadar çok. Endülüs Devlet'inin yýkýlmasýyla birlikte, gözünü uzak Batý'ya diken bir doyumsuzluk hareketiydi bu aslýnda. Kim ne derse desin, sömürüyü, misyonerlik peçesi altýnda gizleyemeyecek kadar abartan bir Avrupa'ydý söz konusu olan. 1700'lere kadar, altýn, elmas, Ýncil bir arada yürüdüler. Ama sonrasýnda sömürgeciliðe yeni bir imaj saðlandý, üstelik çok baskýn bir þekilde tatbik edilen bu operasyonda, sömürgeciliðe eþlik eden hatta onu bastýran yeni bir tavýr olarak, ulus devletleþmenin zorunlu gölgeleþtirmesiyle de; ýrkçýlýk çýktý ortaya...
Aydýnlanma sonrasýnda özellikle Avrupa merkezci bakýþýn inþa ettiði bir kavram olarak 'barbar'; batýlýlaþmamýþ toplumlar için kullanýlýyordu. Bir indirgeme, uzaklaþtýrma, öteleme olduðu kadar, iðrenme ve tiksinme duygularýný da içeren bu kavramsallaþtýrmaya zaman zaman acýma, zaman zaman kurtarma iþgüzarlýklarý da ekleniyordu. Söz gelimi; Rudyard Kipling'in veya Narvel'in günlüklerinde okuduðunuzda, Avrupalýlarýn gittikleri her yere medeniyet götürdüðünün ileri sürüldüðünü görürsünüz. 'Robenson Krizi' olarak da isimlendirilen bu tavýr, ismini da aldýðý ýssýz adadaki Robinson ve cahil kölesi Cuma arasýndaki aydýnlatma hikayesinde olduðu gibidir... Batýlýlar yani medeniler ile batýlý olmayan yani barbarlar arasýndaki bir perspektiftir bu. Bu misyon gereði; Fransýzlar Afrika'yý, Ýngilizler Hindistan'ý, Hollandalýlar Endonezya ve Malezya'yý iþgal ederken aslýnda medeniyet götürdüklerini iddia ediyorlardý. ABD'nin Afganistan'a özgürlük, Irak'a demokrasi götürürken yüz binlerce insaný katletmesi örneðinde olduðu gibi... Barbarlardý neticeten...
Nitekim en sonuncusu 1958'de Brüksel'de arz endam eden ''Ýnsanat Bahçeleri', Afrika'dan kopartýlýp getirilen 'barbarlarýn', hayvanat bahçelerinden esinlenerek çitlerle çevrili alanlarda sergilenmesi anlamýndaydý. Ýnsanlarý, egzotik hayvanlar gibi sergilerken, kendileri ''medeni', sergiledikleri düþük ýrklar ise 'barbar'dý... Bu ýrkçýlýktýr ve elbette kötülüðün, kibrin, þýmarýklýðýn, dik alasýdýr... Þeytanidir.
Sömürgecilik olarak baþlayýp, ýrkçýlýk olarak devam edip, günümüzde nefret hastalýðýna dönüþmüþ, özellikle bizlere 'Ýslamfobia' olarak dayatýlan tavýr ise, kötülükler silsilesinde yeni, ama aslýnda eski bir sayfadýr ne yazýk ki...
Geçtiðimiz günlerde ülkemize gelen yeni nesil yazarlardan Pedro Alanso; ''Batý medeniyeti bilinmeyen bir noktaya doðru, kellesi uçmuþ þekilde gidiyor. Bütün kaynaklarý tükettik, zehirledik, onurunu çiðnedik' diye baþlayan bir özeleþtiriyle göze çarptý...
Hem doðayý, hem doðallýðý hiç sayan, zora sokan, hýz ve haz tezgahlarýnda, deðiþtirip, dönüþtürüp yeniden organize etmeye çalýþan zihniyet; iklim dengesinden, kiþisel-insani denge ve uyuma kadar her þeyi sarstý. Her þeye el sürme, her þeye karýþma, fütursuzca bozma, dürtme, ayartma, kandýrma, yýkma, yakma, kurutma, kirletme, iptal etme, dýþlama, yok sayma, saygý duymama, merhamet etmeme girdaplarýnda, insan insanýn yurdudur diyeceðimiz yerde, insan insanýn kurdudur diyecek hale geldik...
Kötülük silsilesinde; sömürgecilik, ýrkçýlýk, nefretçililk sonrasýnda, öyle gözüküyor ki; sýra insan karþýtlýðýna gelip dayanacak... Ýnsandan umudunu kesen, onu yeterince güçlü, yeterince uzun ömürlü, hatasýz, noksansýz bulmayan, bu yüzden de insan-ötesine geçerek, insana dair tüm tecrübeleri silmeye, sýfýrlamaya dönüþecek yeni bir yadsýma dönemi gözüküyor ufukta...