"Ben olsam, Müslüman Doðu'daki tüm mekteplere, 'eleþtirel düþünme' dersleri koyardým. Batý'nýn aksine Doðu, bu acýmasýz mektepten geçmemiþtir ve birçok zaafýn kaynaðý budur."
"Özgürlüðe Kaçýþým, Zindan'dan Notlar" adlý kitabýnda böyle der Aliya Ýzzetbegoviç...
Hafta içinde imam hatip liseleri ve ilahiyatlar hakkýnda bir tartýþma yaþandý. Bu tartýþma 1950'lerden beri var gerçi... Ama bu seferki tartýþmanýn mütedeyyin kesimin kendi içinde olmasý yadýrganacak seviyede. En baþýndan söyleyelim: Ýmam Hatip okullarý da, Anadolu Liseleri de, Meslek Liseleri de, Fen Liseleri de elbette tartýþýlabilir. Eðitim kalitesi, ders programlarý, öðretmen profilleri, mezunlarý karþýlaþtýrýlabilir, hatta eðitim sisteminin tümü hakkýnda tartýþma yapmamýz kadar normal bir þey yoktur. Yeter ki tartýþma niyet ve üslup olarak yýkýcý, dýþlayýcý, yok sayýcý olmasýn...
Ýlahiyat ve Ýmam Hatiplerle ilgili bugünkü tartýþma geçen iki yüz yýl boyunca süregiden medrese ve mektep tartýþmasýnýn yeni görünümü olduðunu fark etmek gerekiyor. Bize çok vakit kaybettiren ve toplumu birbirinden ayrýþtýran, kamplaþtýran bu tartýþmalardan uzak durmak gerekiyor oysa... Hatýrlayacak olursak; 1800'lü yýllar, Osmanlý Devleti'nin çöküþünü durdurabilmek için aranan çarelerle geçmiþtir. Özellikle eðitim alanýnda önemli adýmlar atýlmýþ, ýslah çalýþmalarýnýn yaný sýra yeni okullar da açýlmýþtýr. Mühendishaneler, Týbbiye, Hukuk gibi mekteplerin yaný sýra kýz ortaokullarý, kýz liseleri, hatta kýzlar için bir güzel sanatlar fakültesi de açýlmýþtýr. Batý karþýsýnda yenilgilere bir son vermek adýna askeri okullarýn güçlendirilmesi için Avrupa tarzý bir eðitim modeline yönelinmiþtir. Özellikle Tanzimat sonrasýnda, Gayrimüslim veya azýnlýk okullarýna benzer modern okullar da açýlmýþtýr. O günlerde medreselerden mezun olanlarla bu yeni mekteplerden mezun olanlar arasýndaki düalite, hayata ve meselelere bakýþ açýsý giderek kapanmaz bir mesafe olarak açýlmýþ, hatta toplumsal fay hattýna dönüþmüþtür... Gelenekçilik/ Tecdidçilik tartýþmasýnýn kökeninde iþte bu mektep/medrese tartýþmasý vardýr...
Þimdilerde ise yeni bir tartýþma kapýsý aralanmak isteniyor. Ýlahiyat fakülteleri ile geleneksel medreselerin veya tarikat öðretilerinin farklýlýðýna dayalý bu söz düellosu, bize bir fayda saðlamaz.
Begoviç'in yukarýdaki paragrafýný bilinçli olarak tercih ettim, ilk okuyuþta hep çarpýcý hatta sert gelmiþtir bana... Ama coðrafya ve kültür olarak Batý'nýn içinde, hatta kalbinde yer alan bir ülkenin Müslümanlarý, ezbere konuþamayacaklarý için, inançlarýna dair her söz ve yaþam biçimi ciddi sýnavlardan hiç olmazsa takip ve gözlemlerden geçeceði için, ister istemez, onlar, hem inançlarýnda hem gündelik yaþam fýkýhlarýnda saðlam ve sahih duruþ sahibi olmak zorundaydýlar... Osmanlý deneyiminden edindikleri medrese geleneði, hatta tasavvufi birikim elbette onlarý inanç noktasýnda büyük Ýslam caddesine baðlýyordu. Baðlýyordu baðlamasýna ama onlar Batý'yla yüz yüze ve iç içeydiler. Bu yüzden eleþtirel düþünce onlara nakil geleneðinin yaný sýra geniþ ufukla düþünebilme, hatta hikmetli düþünme imkanlarýný açýyordu...
Günümüzde, küresel bir aynanýn içindeyiz hepimiz. Jeokültürel tanýmlar 90'lý yýllardaki kadar belirleyici deðil. Çünkü coðrafya da küreselleþmeden dolayý deðiþti, hatta dikey ve yatay koordinat sisteminden ibaret hale geldi bile diyebiliriz. Kültürler, yerel tavýrlar ise, küresel dalgalarýn karþýsýnda her zamankinden daha solgun ve sessiz. Hal böyle olunca, Bosna'nýn deneyimi, yani Batý'nýn ortasý da veya Batý ile çevrili olma durumu, artýk her birimizin sorunu... Bizim olmasa bile, çocuklarýmýzýn sorunu... Ýnternet dünyasýnýn sorularýyla çepeçevre kuþatýlmýþ bu gençliðe eleþtirel düþünceyi öðretmediðimiz takdirde, inanç ve kültürel kimlik noktasýnda güçlü ve özgüvenli bir duruþ saðlayamayýz... Aramýzda Hay bin Yekzan gibi ýssýz bir adada yaþayanýmýz yok. Bugünün sorularýna, yarýnýn meselelerine de zihin yormamýz gerekiyor...