''Mevsimlerin sırrını biliyorum...''

Çok sevdiğim şaire Füruğ Ferruhzad’ın ‘’İnanalım Soğuk Mevsim’in Gelişine’’ adlı mşehur şiirinden bir dize bu; ‘’mevsimlerin sırrını biliyorum’’. Şiirde zamanın geçtiğinden dem vuran bir kadının, gözleri toprağın sükunetine takılı olarak adeta bir saat sarkacını andıran mısralarında yol alırsınız... Ahmet Haşim’in meşhur, ‘’ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak’’ mısralarının hüznüne eşlik eden tınısı yüreğinize dokunur...

Füruğ Hanım, şair, senarist, yönetmen ve çizgi ustası, çok yönlü bir sanatçıdır. Kısa ömründe bir rüzgar gibi esmiş, toplumun kendisini anlayamadığından yakınmış, ardından yakınmayı da bırakmış, kadın haklarını, yetimlerin ve engellilerin haklarını da her daim aşk temalı sanatına yansıtmayı amaç edinmiş bir kimseydi.

Fakat bu şiirinde karşılıksız aşk ve yalnızlık kadar, yaşamın son demlerine ayak bastığını farkeden bir kadının bilgeliğiyle söylenmiş dizeler de var. Sözgelimi başlığa çektiğim ‘’mevsimlerin sırrını biliyorum’’ dizesi, tam da bu feleğin çemberinden geçmiş ve eşyanın hakikatine yakınlaşmış bilgeliği ifade eder... Yaş ilerledikçe o kadar çok yüz, ses, el, kıyafet, tavır, duruş biriktirmiş oluyorsunuz ve zaman sizi çok da sevecen olmayan bir öğretmen olarak, o kadar eğitmiş oluyor ki, ruhunuza; tahammül, rıza, sükunet doluyor. Anlayış diyelim biz buna...

***

Gençlere yönelik dili bulmakta zorlandığımızı, nesiller arasındaki mesafenin neredeyse uzay yıllarıyla ölçüldüğü modern zamanlarda yaşadığımızı hemen hepimiz seslendiriyoruz. Ama bunu gerçekten dert ediniyor muyuz? Yoksa kuşaklar arası iletişim bir infilakı, bir kopuşu hatta yırtılışı mı yaşıyor? Her halükarda gençler dendiğinde dilimiz sürçüyor, gönlümüzdeki derin boşluğun dibine tın tın çarpıyor parmak uçlarımız...

Geçenlerde, seyrettiğim bir televizyon programında rastladım mesela... 17-18 yaşlarındayken, aile sorunları yaşadığı günlerde attığı berbat ve tasvip edilemez tweetler yüzünden, üstelik de aradan geçen sekiz yılın ardından, bir genci yarışma programında diskalifiye ettiler. Genç evet hatalıydı, ama hiç bir televizyon programı da mahkeme değildir. O genci daha evvel tetkik edip yarışmaya almayabilirlerdi veya hatası öğrenildiğinde programdan çıkartılırdı, oysa son ana kadar yarışmaya devam ettirdiler. Özür dilediği halde niçin milyonlarca kişinin önünde en önemlisi ailesi ve sevenlerinin gözü önünde bu şekilde rezil edilmesine hiç anlam veremedim. Acımasızlıktır bu. Adli cezayı adliye, yargısal cezayı yargı, mali cezayı maliye verir... Hataların üzerinde ter ter tepinerek reyting toplamaya kalkmaksa elbette pornografi... Gençlerin hatalarını alınlarına kazımak, onları aileleriyle birlikte mimleyerek yerin dibine geçirmek, üstelik bunu bir televizyon kanalında reyting malzemesi olarak kullanmak ne ile açıklanır? Keza tv’lerde program yapan ünlülerin hayatlarına bakalım? Gençleri bu şekilde matadorvari darbelerle rencide edeceğinize kendi doyumsuz, sınırsız hayatlarınıza bakın...

Gençlerimizle anlaşacak dili bulabilmek büyük bir mesele... Gençlere vakit ayırmak, ayıpladığımız davranışlara niçin yöneldiklerini keşfetmek, yaşımız gereği mevsimlere dair bildiğimiz sırları, artık içimizde durulmuş suların eşliğinde onlara fısıldamak çok mu zor? Onları başlarında esen uğultulu kavak yelleri arasında bir başlarına bırakıp kenara çekiliyoruz...

Mevsimlerin sırrını biliyorum derken, biraz da bunu okuyorum bu şiir aracılığıyla: Yaşımız ilerledikçe daha anlayışlı, daha sakin, daha basiretli olmak durumunda değil miyiz? Gençlerle kıyaslandığında, toprağa ve gökyüzüne bakacak daha çok zamanımız var...