Elazýð depremi millet olmanýn nasýl bir þey olduðunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Millet olmak sadece acýyý paylaþmak, bir meseleyi dert edinmek, beþeri bir dramý görünce göz yaþý dökmek, zorda olana yardým elini uzatmak demek deðildir.
Dünyanýn uzak bir köþesinde, baþka bir ülkede ve farklý bir medeniyette yaþanan bir afet veya felaket sonrasýnda da yardým etme, acýyý paylaþma, gözyaþý dökme hissiyatý ortaya çýkabilir.
Afete maruz kalan bebeklerin acýsýný, çatýþmalarda ailesini kaybeden insanlarýn kederini yüreðinde hissetmek ve gözyaþý dökmek millet olmanýn deðil insan olmanýn bir gereðidir. Ölen çocuðun Çinli mi, Brezilyalý mý, Sudanlý mý olduðu fark etmez.
Ýnsan olan Ýdlib’te bombalarýn altýnda inleyen bebeklere de, Gazze’de zulüm gören çocuklara da, ABD’deki kasýrgada yetim kalan yavrulara da üzülür.
Yardým elini uzatmak, derdiyle dertlenmek, sorunu çözmek için kollarý sývamak, risk almak, mücadele etmek ise hem insan olmanýn hem büyük devlet/millet olmanýn bir tezahürüdür.
Kendi ülkesindeki depremzedelerle birlikte ayný anda hem Ýdlib’ten kaçan göçmenlere, hem Libya’daki maðdurlara kol kanat germeye çalýþmak iþte bu büyük devlet/millet olmakla ilgilidir.
Peki, millet olmanýn, insan olmanýn veya büyük devlet olmanýn özelliklerinden farký nedir?
Batý’da modern dönemde ulus devletlerle oluþtuðu düþünülen millet kavramý bizim millet mefkûremiz yanýnda çok sönük ve silik kalýr.
B. Anderson milleti “hayali cemaat, hayal edilmiþ/kurgulanmýþ bir siyasi topluluk” olarak görür.
Renan, milleti “ortak hayata devam etmeye yönelik bir irade, bir ruh ve manevi ilke” þeklinde tanýmlar.
Milleti siyasi kimlik üreten bir vatandaþlýk paydasý olarak gören yaklaþýmlardan ýrk veya kültür temelli yaklaþýmlara kadar farklý deðerlendirmeler de vardýr.
Bizim tarihimizde millet daha geniþ bir manaya, daha organik, daha kapsayýcý, daha nitelikli bir çerçeveye sahiptir. Batý’da ulus-devlet vatandaþlýk verdiði insaný milleti sayarken, biz de millet devletini kurmuþ ve daha büyük bir ortaklýk ruhuyla varlýðýný þekillendirmiþtir.
Ortak bir tarihi, kültürü, geçmiþi yaþamak, ortak bir gelecek ülküsüne sahip olmak elbette milletin önüne büyük yaþanmýþlýklar, büyük paylaþýmlar koyar.
Bizim millet anlayýþýmýz bir þirket veya kurum iliþkisine deðil, bir aile iliþkisine benzer. Kardeþlerin birbirini sahiplenmesi veya anne babanýn evladýna þefkati daha güçlü bir bað ortaya koyar.
Ailenin fertleri arasýndaki iliþki ‘bir bütünün parçasý olmak’, ‘birbirine sahip çýkmak’ temelinde yürür. Bir diðerinden farklý düþünen, hatta birbiriyle çok görüþmeyen aile bireyleri bile iyi/kötü günde bir araya gelirler, birbirlerine sahip çýkarlar. Kendinden görmek ve sahip çýkmak, batýlý rasyonaliteyle anlaþýlmasý zor bir dayanýþma aðý ortaya çýkarýr.
Biz aile fertlerini 18 yaþýndan sonra kopup gitmesi ve kendi bacaðýndan asýlmasý gereken, bize yabancýlaþmýþ fertler olarak görmeyiz.
Milletimizin her ferdi, enkaz altýnda kalan Azize anneyi kurtarmaya çalýþan Emine kýzýmýz gibidir.
Depremden sonra ortaya çýkan sahiplenme hali, zorda kalan birilerine yardým etme hissiyatýnýn ötesinde ailemizi ayaða kaldýrma hissiyatýnýn bir sonucudur.
Devlet kurumlarýyla sivil toplumun bu kadar içiçe, bu kadar uyumlu çalýþmasý da bir aile tablosudur. AFAD, Kýzýlay, UMKE ve baþta ÝHH olmak üzere sivil yardým kuruluþlarýmýzýn büyük bir fedakârlýkla, görev bilinci ve devlet ciddiyetiyle faaliyetlere katýlmasý takdire þayandýr.
15 Temmuz destaný gibi, Elazýð depremi de nasýl bir millet olduðumuzu bir kez daha ortaya koymuþtur.
Allah depremde kaybettiðimiz kardeþlerimize rahmet eylesin, yaralýlarýmýza þifa versin.