Minareyi doðrultmak...

Hikaye bu ya; Mimar Sinan hazretleri, Selimiye Cami'nin yapýmý esnasýnda, meydanda kendi hallerinde oyun oynayan çocuklarýn yanlarýndan geçerken, küçük bir çocuðun diðerlerine "Þu minare eðri yapýlmýþ arkadaþ..." dediðini duymuþ ... Koca Sinan derhal küçük çocuðu yanýna çaðýrarak; "iþçilere söyledim, þimdi halat baðlayarak o minareyi düzeltecekler. Minare düzelince sen tamam diyerek bizleri uyarýrsýn, el birliðiyle düzeltiriz þu minareyi...'' Deyivermiþ.

Þayia, yani söylenti, hakikatin düþmanýdýr. Toplumsal morali hedef alýr ve güven sarsmak ister. Toplumu ilgilendiren büyük iþlerle uðraþanlar, yaptýklarý iþin doðruluðuna, toplumsal ihtiyaca cevap vermek için gerçekleþtiðine, en uygun þekilde yapýldýðýna, hatta en güzel, en basiretli, en ferasetli iþ olduðuna, önce kendileri inanmak, buna özen göstermek ve zihinler bulanýklaþtýðýnda da iþin gerçeðini topluma anlatmak durumundadýrlar ki, minareler toplum nazarýnda eðri kalmasýn...

Kudret sahibi olanlar, amir olanlar, öncü olanlar, habire propaganda yapsýnlar demek deðildir bu, hatta dozajý sürekli arttýrýlan propagandalarýn ters teptiði de baþka bir gerçek. Burada sözünü ettiðimiz hakiki olmak ve hakikatten yana olmakla ilgili...

Karþýlaþtýrmalý tarih okudukça, insan gerçek olan hakkýnda þüpheye düþüyor. Çünkü gerçek, yazýlarak üretilen bir þeye dönüþtüðü günden bu yana, hangisi doðru karmaþasý arttý. Eskiden sadece okuyup düþünenleri çeldiren bu durum, þimdilerde bir karnaval sarhoþluðuyla kullanýlan sosyal medya aracýlýðýyla hepimizin maruz kaldýðý bir çöküntüye dönüþtü... Saðýndan solundan çekiþtirilerek üretilmiþ ve hepsi de gerçek olduðunu iddia eden tezlerin sayýca yoðunluðu artarken, hakikate olan ihtiyacýmýz da artýyor, hatta bugünlerde susuzluk boyutunda...

Ýlk post-modern metinleri okurken, 1989-1994 arasýnda, tam bir þaþkýnlýk içindeydik. Tarihi, dinleri ve insaný, bozuma uðratýlmasý gereken büyük birer anlatý olarak takdim eden bu yeni bakýþ açýsýnýn, aslýnda asýl alýp veremediðinin ''hakikat' olduðunu þimdilerde daha net anlýyoruz... Eskiden bize resmi tarih aracýlýðýyla, gerçek diye dayatýlan þey ile uðraþýrken, þimdilerde adý gerçek olan bin bir tuzak karþýsýnda adeta döne dolaba binmiþ çocuk þaþkýnlýðýndayýz.

Son günlerin modasý sosyal medya üzerinden etrafa saçýlan ifþaatýn: Doðru olsun olmasýn, baþka büyük bir planýn parçasý olsun veya olmasýn, hatta dýþ casusluk þebekelerince sahneye konan bir gerilim olsun veya olmasýn, binlerce kiþi tarafýndan seyredilmesi, milyonlarca kere açýlýp bakýlmasý, kaydedilmesi, kopyala yapýþtýr'la birbirine gönderilmesi, 'tt' olmasý, fýkraya, komediye dönüþtüðü kadar, tehdide, þantaja kadar da savrulabilen uçlarýyla, amorf ve uçsuz bucaksýz ve bu yönleriyle aslýnda kontrolsüz oluþu dikkate þayandýr...

Baudrillard'ýn ifadesiyle; bugün biz, medyalar aracýlýðýyla üretilmiþ sahte gerçeklikler dünyasýnda yaþýyoruz. Yaþadýðýmýz zihinsel serüven; esas gerçeðin yerine geçmek için her türlü ayartmayý ortaya saçan imge saðanaðýnýn altýndadýr ve biz bu maruz kalýþlar altýnda, bulanýk bir karnavala dalýyoruz. Deðerlerinden, öze dair söz veriþlerinden, duruþlarýndan, sabitelerinden yoksunlaþarak sürekli kaymaya, sürçmeye, ayartýlmaya baþlýyor zihinlerimiz...

Þimdi ne yapacaðýz?

Minareyi doðrultmak, toplumsal güveni ve itimadý saðlamak için, çürüme ve yozlaþmanýn karþýsýnda durmak için, ümidin bulutlu havada açan güneþ gibi kalpleri aydýnlatmasý için, gerçek insanlarýn sade ve gerçek dünyalarýný ciddiye alarak, onlarýn gönüllerinden geçene kulak vererek, iþitmek zorundayýz. Suyu çamurdan, temizi kirliden, aký karadan ayýrt etmek zorundayýz. Vicdanlarý sýzlayan, bazen hüzünlenen, bazen de buðz eden insanlarýn gönüllerine bakmalýyýz... Hangi insanlar bunlar? Ne zaman yola çýksak yanýmýzda bulduðumuz, gönlü güzel, sabýrlý, vakarlý, kanaatkar insanlarýmýzýn vicdanlarýna kulak vermek zorundayýz...