Evdeyken içine dönüyor insan. Ýçimizde ne çok ses, ne çok isim, ne çok hatýra, ne çok piþmanlýk, ne çok kýrýk heves, gözyaþý, tebessüm, aðýr taziyeler ile kývançlý madalyalar yanyana asýlý duruyor... Ýçimiz ne kadar kalabalýkmýþ meðer. Ýçimizde meðer bir deniz saklýymýþ.
Kýssalar, benim gibi gözü gurbette olan bir anne için, bu ev günlerinde, hikmetli birer derse dönüþüyor. Yunus Peygamber’in kýssasý mesela... O, içine düþtüðü endiþelerin ve piþmanlýklarýn macerasýyla anlatýldýðý için belki de, peygamberler arasýnda bizlere en yakýn olaný gibi duruyor...
Defaatle Hak’ka davet ettiði halde insanlarý, doðru yola getiremediðinden þikayet eden bir peygamber. Kimse ona inanmýyor, sözüne deðer vermiyor, hatta onu incitmek için ellerinden geleni artlarýna koymuyorlar. Oysa o, Allah’ýn onlara verdiði mühletin bitmek üzere olduðundan bahisle kalbi ümmeti için sýkýþan bir peygamber... Nitekim yaþadýðý tüm bu kasýtlý sýrt dönüþler, nankörlükler, onu canýnda usandýrýyor ve tabiri caizse, ne haliniz varsa görün dercesine tebliðle görevli olduðu þehri terkediyor... Bunun üzerine Allah Teala onun hikayesini; kapkaranlýk bir denizde, kapkaranlýk bir balýðýn karnýnda sýnanmak þeklinde yazýyor... Orada, o kat kat karanlýkarýn içinde çok aðlýyor Yunus Peygamber, çok piþman oluyor umutsuzluða düþerek vazifesini terkettiðinden dolayý, Allah’tan af ve aman diliyor, mühlet istiyor... Ardýndan bir kýyýya býrakýyor balýk onu... Bu hikmetli kýssayý Kur’an-ý Kerim’den ve tefsirlerden teferruatýyla okuyabilirsiniz...
Ama beni burada ziyadesiyle etkileyen þey, hikayenin anlattýðý meselenin güncelliðidir. Ýrademizle ilgili yaþadýðýmýz krizlerin, bazen hayal kýrýklýðýna dönüþme ihtimali vardýr. Hayal kýrýklýðý simsiyah bir geceye benzer. Umudumuzu kaybedersek þayet, o karanlýðýn içinde kaybolup gideriz. Nitekim, Yunus Peygamberi kaybolmaktan kurtaran, hatasýný farkedip, hatasýyla ilgili olarak duyduðu vicdan azabý ve tevbedir... Burasý çok önemli...
Çünkü asrýmýzda, modern ve profesyonel yaþam içinde, kenara çekilip de kendi içimize bakmaya, hatalarýmýzla yüzleþmeye, bunlar için üzülmeye ne imkanýmýz ne de zamanýmýz vardý. Oysa þu son virüs kriziyle birlikte evlerimizdeki zorunlu oturuþ, bizi sanki balýðýn karnýndaki Yunus Peygamberin hikayesine çevirdi...
Bugünleri, Cenabý Allah’ýn kendimizi gözden geçirmek için bize verdiði bir mühlet olarak görmemiz gerekiyor. Ýnsanlýk tarihinde küresel olarak yaþanmýþ böylesi bir ‘’sükunet müeyyidesi’’ daha yok. Evet geçmiþte büyük salgýn hastalýklar yaþanmýþ, ama hiç birisinde tüm gezegeni ayný anda ele geçirmiþ bir virüs yok... Bunun hakikati üzerinde düþünme fýrsatýmýz var, ev günlerimizde. Bu fýrsatý ne olur heba etmeyelim...
Ýnsan hiç ölmeyecekmiþ gibi yaþýyor. Ziyaretine gitmediðimiz büyüklerimiz, vakit ayýramadýðýmýz ailemiz, durup da dýþarý bakamadýðýmýz pencerelerimiz varmýþ meðer... Þu yazýyý pencerenin önünde yazarken, dýþarýda çiçek açmýþ bir erik aðacý görüyorum mesela. Bu hastalýklar kalktýðýnda inþallah babamý þu aðacýn yanýna götürürüm diye hayal kuruyorum...
Cenabý Allah bize mühlet versin de; hatalarýmýzý, kusurlarýmýz farkedelim, tevbe istiðfar edelim. Bu sabýrla geçireceðimiz ev günlerinden inþallah çok deðerli tecrübelerle çýkalým. Hayatýmýzýn kýymetini bilelim. Ailemizin, arkadaþlarýmýzýn, memleketimizin, insanlýðýn kýymetini yeniden keþfedelim. Ve üzgün olduðumuzu söyleyelim... Baþkalarýna verdiðimiz zararlardan, kýrdýðýmýz kalplerden, girdiðimiz haklardan... Çok üzgün olduðumuzu söyleyelim...
Balýðýn karnýndayken aðlayarak þöyle dua edermiþ Yunus Peygamberimiz; ‘’La ilahe illa ente sübhaneke, inni küntü minezzalimin’’... Sen’den baþka ilah yoktur, Sen eþi benzeri olmayansýn, noksansýzsýn, kuþkusuz ben kendine yazýk edenlerden oldum...