Müslüman halkýmýzýn fýtrî ve sosyal tepkisini anlayamayanlara verdiði ders..

Ýsmail Aða Cemaati'nin büyüðü Mahmûd Efendi'nin 24 Haziran Cuma günü yapýlan cenaze töreni, -pek hissettirmek istemeseler de-, mâlûm çevrelerde dehþet ve korku duygularýný daha bir artýrmakla kalmayýp, içlerinde besledikleri kin ve nefret duygularýný sosyal medya alanlarýnda dile getirmeleri, tamamen yersiz deðildir.

Çünkü, o gün Fatih Câmii çevresinde yaþananlar çoðu kimse açýsýndan, daha bir tahminler ötesidir.

Edirnekapý'dan, ÝBB merkez binasýnýn bulunduðu Þehzâdebaþý semti arasýndaki cadde ile, Fatih'in ana caddesi olan Fevzipaþa caddesini Halýcýlar, Akdeniz ve Akþemseddin caddeleri ve de ara sokaklarý Adnan Menderes (Vatan) Caddesi'ne baðlayan bütün yollar, iki yönlü olarak trafiðe sabah saatlerinden itibaren kapatýlmýþtý, güvenlik güçlerince.. Ve Edirnekapý'dan Fatih Câmiine doðru onbinler- 100 binler bir insan seli gibi akýyordu. Sonra anlýyorduk ki, karþý taraftan, Bayezid, Vezneciler, Aksaray ve Unkapaný tarafýndan gelen on binler, yüzbinler de benzer sahneler oluþturuyormuþ..

*

Ýstanbul'un bundan önce de böyle büyük ve resmî destekle deðil, adetâ, kendi içinden kaynayan bir halk patlamasý þeklindeki cenaze törenleri sosyal hâfýzâlarda uzuuun yýllar kalmýþtýr.

*

Son 100 yýllýk en büyük büyük cenaze törenlerinin baþýnda, Sultan Abdulhamîd'inki gelir. Öyle ki, 33 yýllýk bir saltanattan sonra 2. Abdulhamâd, tahtýndan indirilmesinden sonra iþ, sürgünde ve kontrol altýnda geçen 9 yýllýk bir mahbusluk hayatýndan sonra 1918'de vefat eder.. Bu tarih, artýk, 620 küsur yýllýk Osmanlý'nýn ölüm âdemlerine de rastlamýþtýr ve o cenaze töreninde halkýmýz, sadece ona deðil, yaþanan büyük yýkýlýþa da aðlar.. O muazzam kalabalýðý gören Sadrâzam Tal'ât Paþa'nýn, þaþkýnlýðýný gizleyemediði ve 'Biz bu insaný mý düþman bildik?' þeklinde piþmanlýk duygularýný dile getirdiði rivayet edilir, bazý hâtýrât yayýnlarýnda..

*

10 Nisan 1950'de vefat eden Mareþal Fevzi Çakmak'ýn cenazesi de uzun zaman dillerden düþmeyen büyük cenaze törenlerinden birisidir.

1950-60 arasýnda 10 yýl baþbakanlýk yapmýþ olup, 27 Mayýs 1960 Darbecileri tarafýndan 1961'de idâm olunan Adnan Menderes'in cenazesi ise, ailesine de verilmez ve Ýmralý adasýnda defnedildiði mezardan 28 yýl sonra kemikleri getirilir, resmî törenle.. (Ve daha önce, 1967'lerde, Demirel'in baþbakanlýðýnýn ilk yýllarýnda, Adnan Menderes'in kemiklerinin Ýstanbul'a taþýnmasý yönündeki siyasî teþebbüsler, onun mezarýnýn bir ziyaretgâha ve Orduya karþý bir direniþ odaðýna dönüþeceði gerekçesiyle engellenmiþti, askerî vesâyet sahibi konumunda olan organ ve odaklarca..)

*

17 Nisan 1993'de Cumhurbaþkaný Turgut Özal'ýn; sonra Þubat-2001'de Ýskender Paþa Cemaati'nin baþý olan Prof. Esad Coþan Hoca'nýn ve nihayet, 1 Mart 2011'de Necmeddin Erbakan'ýn cenaze törenlerinin, -yurt dýþýnda olduðum için bu cenaze törenlerini þahsen müþahede edemediysem de- oldukça görkemli geçtiðini biliyorum.

O cenaze törenlerini görenler, Mahmûd Efendi'nin cenazesine katýlýmýn da benzerliðini söylüyorlardý.

*

Evet, Edirnekapý'dan Fatih Câmiine doðru bir insan seli onbinler halinde akýyordu.. Bu insan selini oluþturanlarýn en azýndan yüzde 70-80'i, 30-35 yaþýn altýndaki genç insanlardan oluþuyordu ve Fevzipaþa -Akþemseddin caddelerinin kesiþtiði noktadan sonrasýnda ilerlemek mümkün deðildi. Orada, saðdan aþaðýya doðru indim, Fevzi Paþa Caddesi'ne muvazi, paralel olan Sarýgüzel Caddesi üzerinden ilerlemeye çalýþtým. Ama, oralarda da insanlar seccadelerini veya kartonlarýný sokaklara sermiþler, namaz vaktini bekliyorlardý. Bu kitlelerden bazýlarýnýn, hattâ münferiden kýlýnan sünnet namazýndan sonra, namaz bitti sanarak, seccâdelerini alýp gittikleri görülüyor, yani bu konularda ilgi ve bilgilerinin hangi seviyede olduðu anlaþýlýyordu.

Ýskender Paþa Câmiinin yanýna vardýðýmda, yine bütün cadde ve ara sokaklar dolu olduðundan, namazýmý Ýtfaiye Parký'na yakýn yerdeki Dülgerzâde Câmiinde kýlabildim..

Bu sahneleri þunun için anlatýyorum.. Bu yüzbinlerin büyük çoðunluðunun Mahmûd Efendi'den ve cemaatini özelliklerinden doðru-dürüst haberleri bile yoktu; belki, özel hayatlarýnda çok saðlýklý bir Ýslâmî hayat tarzý tutturamamýþlardý.

O halde niçindi, bu kadar muazzam bir katýlým?

Denilebilir ki, onlar, kendilerinin noksanlýklarýna raðmen, nihaî tercih ve baðlýlýklarýnýn Ýslâm olduðunu göstermiþ oluyorlardý.

Bu durumun iyi tahlil edilmesi gerekir..

Özellikle yeni nesiller, her þeye raðmen, kimlik aidiyetlerinin özünün Ýslâm olduðunu ortaya koyuyorlardý. Yaþlý olanlar ise, ayrýca, laik rejim tarafýndan onyýllar boyu baský altýnda tutulmak istenen cemaat önderlerinin yanýnda olduklarýný yansýtýyorlardý.

Evet, 100 yýldýr, laik-materyalist bir yaþayýþ tarzýnýn hâkim kýlýnmasýna raðmen, yeni nesiller manevî bir açlýk ve boþluk içinde oluþlarýný gidermek için, Câmilere, Ýslâmî merkezlere yöneliyorlar, hayatlarýný sürdürebilmek için, 'ruh aküleri'ni Ýslâmî atmosferin hâkim olduðunu düþündükleri bu gibi çevrelerden doldurmaya çalýþýyorlar.

*

Evet, Ýslâm, halkýmýzýn zayýf býrakýlmýþ nesilleri arasýnda bile, hâlâ, en güçlü bir sýðýnak, bir liman durumundadýr ve laik-materyalist eðilimlilerin 100 yýllýk tahakkümlerine raðmen, toplum kesimleri adetâ fýtrî bir aksülamelle, tepkiyle kendi yerlerinin neresi olduðunu ortaya koymaya çalýþýyorlar.

Gönül ister ki, laik ve materyalist çevreler, sosyal hayattaki görünür tahakkümlerine karþý müslüman halkýmýzýn derûnundan yükselen bu tepkiden, bir hüsran duygusuyla, 'üzerlerine bir-kaç tank gönderilse onlar nasýl daðýlýrlar ..' diye düþünen bütün darbeci odaklarýn ve ünlü kalemþörlerinden zihinlerinde kalan temelsiz duygularla karamsarlýðýný sürdürmek yerine, -Yahyâ Kemâl'in deyimiyle- 'anne millet'e dönüþün yollarýný, çarelerini düþünsünler.

*