Niçin mecbur deðil, mahkûmuz?

Suriye’de Rusya-Esed, ABD-PYD iliþkisi Rusya-ABD karþýtlýðý üzerine kurgulanmýþ deðil. Bu iki iliþki ve iþbirliði de Türkiye’ye yönelik bir karþýtlýk oluþturuyor.

ABD’nin baþlangýçta Suriye’ye müdahalesi rejim karþýtý bir hareketti ve Rusya ile ABD karþý karþýya görünüyordu. Zamanla mücadelenin DEAÞ eksenli bir hale gelmesi, Rusya ile ABD’yi karþýt olmaktan çýkardý ve ABD’nin PYD ile ortak hareket etmesi, Esed rejiminin ise PYD ile sorunlu bir iliþkiye girmemesi ABD-Rusya denklemini karþýtlýktan nötrlüðe çevirdi.

Bugün ABD-PYD, Rusya-Esed ittifaklarýnýn karþý olduðu tek ülke Türkiye’dir. Suriye’de iki süper güç var ve ikisinin iþbirliði yaptýðý ortaklarýyla kurduklarý cepheler Türkiye’nin aleyhine iþliyor.

Böyle bir tabloda Türkiye, ABD-Rusya faaliyet alanýnda Suriye’nin geleceðini þekillendirmeye çalýþmaktan öte, öncelikle kendi geleceðini güvence altýna almaya çalýþýyor.

Türkiye’nin Ýdlib ýsrarý, Suriye’nin deðil, Türkiye’nin menfaatlerini gözetmeyi amaçlýyor.

Dün Cumhurbaþkanýmýz Erdoðan, “Bu mücadelenin içinde olmaya mecbur deðil, mahkûmuz” ifadesiyle durumun hayatiyetini ortaya koydu. Bu söylemin altlýðý olarak da iki vurguda bulundu. Birincisi tacizler ve sýnýrýmýza yönelik yüklenmeler. Ýkincisi milyonu aþan mülteci dalgasý… 

Önceki yazýlarýmýzda Ýdlib meselesinin önemini izah etmeye çalýþmýþtýk.

Bir kez daha vurgulamakta fayda var.

Ýdlib’te devam eden mücadele, yapýlan askeri yýðýnak, verilen kayýplar üzerinden ‘ne iþimiz var Ýdlib’te’ sorgulamasý yapýlýyor.

Mesele Suriye deðil, Türkiye’dir.

Mesele Suriye’nin güvenliði deðil, Türkiye’nin güvenliðidir.

Mesele, Suriye’nin toprak bütünlüðü deðil, Türkiye’nin toprak bütünlüðüdür.

Mesele, Suriye’nin içbarýþý deðil, Türkiye’nin iç barýþýdýr.

Türkiye Suriye’de yaþanan dramý, insanlýk ayýbýný, katliamlarý, hak ve özgürlük ihlallerini sorun etmiþ, dert edinmiþ, elinden gelen çabayý ortaya koymuþtur.

Türkiye, Suriye’de barýþýn ve istikrarýn saðlanmasý için de tüm diplomatik süreçleri desteklemiþ, her türlü katkýyý vermiþtir.

Türkiye, mazlum halka sahip çýkma, onlara kucak açma, kol kanat germe noktasýnda da üzerine düþen kardeþlik ve komþuluk sorumluluðunu yerine getirmiþtir.

Bugün Suriye’de Türkiye’nin kendi askeriyle verdiði mücadele öncelikle Türkiye’nin ulusal güvenliðini, milli çýkarýný, ülke ve millet olarak istikbalini ilgilendirmektedir.

Terörist rejim Esed’in veya terörist yapý PYD’nin sýnýr komþumuz olmasý kronik bir güvenlik sorunu oluþturacaktýr.

Suriye’nin kuzeyinden yönelen saldýrýlar hem sýnýr güvenliðimize, hem iç güvenliðimize yönelik açýk bir tehdit olacaktýr.

Ýdlib üzerinden oluþturulacak göç dalgasý, Türkiye’yi büyük zorluklarla karþý karþýya býrakacaktýr.

Suriye’nin nasýl bir geleceðe sahip olacaðý ayrý ve çok deðiþkenli bir denklemdir. Türkiye bu denkleme, diplomatik süreçlerle ve Suriye Milli Ordusu üzerinden etki etmeye çalýþmaktadýr. Ama sýnýrýmýzýn hemen ötesinde nasýl bir þekillenme olacaðý Türkiye’yi doðrudan ilgilendiren ve Türkiye’nin söz sahibi olmasý gereken bir denklemdir. “Buna karýþmayalým” demek “geleceðimizi baþkasýnýn eline býrakalým” demek olur. Barýþ Pýnarý, Fýrat Kalkaný ve Zeytin Dalý harekâtlarý ne kadar milli çýkarlarýn gereðiyse Ýdlib hassasiyeti de ayný çerçevededir.