*Þehlâ Fidancý isimli okuyucumuz, diyor ki: 'Ben Üniversitede 'Psikoloji' okumak için Ödemiþ'den geldim. Ve bugün, Ýstanbul'da bir genç kýz olarak dýþarda gezmekten utanýyorum. Çünkü, psikoloji diliyle, korkunç bir 'exhibitionism' / teþhircilik' þeklindeki ruhî tereddî þehirlerin meydanlarýna hâkim.. Ýðrenç bir görüntü.. Meðer, örtüler ne çirkinlikler gizliyormuþ.. Allah aþkýna, bu insanlýk mýdýr?
Mâlûm camianýn alkýþlarla, teþviklerle, 'filancanýn cesur pozu' gibi manþetlerle pohpohladýðý tiplerden birileri, çok izlenen tv. ekranlarýndan birinde geçenlerde, 'beðenilmek istiyorum' diyordu. Böylelerine söyleyecek söz bulmakta utanýyor insan.. Ýtiraz edilecek olsa, pek hassaslaþýyorlar, hemencecik, 'Bize .... þey gözüyle mi bakýyorsunuz?' diyorlar. Ama, bilmiyorlar ki, 'Biz öylelerinden deðiliz..' dedikleri, onlardan farklý deðiller.
Hepimiz insanýz.. Ama, insan olmak, þeklen, sûreten insan olmakla deðil; sîreten, derunî ve ruhî açýdan, insan olmakla gerçek mânasýna kavuþur.. Evet, erkek veya kadýn olarak iki insan cinsiyeti halinde yaratýlýyoruz.. Üçüncü bir cins yok.. Var diyenler, bir kýsým insanlarýn düþünce ve duygularýný saptýrarak ve o sapýklýðýn yüce bir davranýþ þekli olduðunu ileri sürerek, sapýklýða zoraki bir revaç kazandýrmýþ oluyorlar.
Erkek olsun, kadýn olsun, kendilerini, toplum huzurunda 'insanlýk'larýyla deðil, cinsiyetleriyle ve bedenlerini baþkalarýnýn beðeneceðini umduklarý þekilde teþhir ederek ortaya çýkaranlarýn zavallýlýklarýna acýmaktan baþka bir tepki gösterememek çaresizliðimiz de bir ayrý dert.. Konuþmak istiyorum, öyleleriyle.. Ama, konuþacak fazla bir þeyleri yok.. Hep, pespâye zevkler, vs..
Kendi cinsiyetini topluma, çýplaklýkta bütün sýnýrlarý zorlayarak sergilerken, o kesimin, kendilerine karþý çýkýlmasýný anlamalarý zor.. Hele de bu yýl, caddelerde, kamuya aid nakil araçlarýnda gerçekten utanýyoruz.. 'Umûrumuzda deðil, ne halt ederlerse etsinler..' diyebiliriz, ama, toplumun huzurunda, sergilenemiyecek müstehcen söz, tavýr ve çaðrýþýmlara toplum olarak 'Dur!' diyemiyeceksek, antik çaðlarýn 'Sodom ve Gomore..' hikayeleri tekrarlanmýþ olmayacak mýdýr? Ve itiraz edildiðinde de, hemen, 'bu ülke özgürdür, size ne..' demelere, hattâ kavgalara kadar varacak bir gidiþ bu durum.. Eðer özgürlük bu demekse, birilerinin de onlara 'Çüþþþþ' demesi özgürlüðü sayýlmalý mantýðýný geliþtirecektir.
Bazýlarý, annelerinin saçýnýn bir telinin bile görülmediðini gururla söylüyorlar; ama, onlara kendi hallerini nasýl anlatmalý, bilmiyorum.. Çünkü, 'etrafýn bana bakmalarýndan hoþlanýyorum..' diyecek kadar, haz maymunu haline gelmiþ kimselere; Metrolarda, en utanmaz sahneleri bile, baþkalarýnýn kendilerine bakmasý için yaptýklarýný ve bundan çok hoþlandýklarýný söyleyenlere ne anlatabiliriz?
Bu konuda, bazý tartýþmalara þahid oluyoruz.. Bu duruma nasýl çareler bulabiliriz? Bunu hemen ilave edeyim, bunu kanun yoluyla yapmak mümkün olmayacaktýr.. Ama, öylelerine hiç ilgi göstermemek, onlarý yok saymak, onlarýn yemini kesmek, sanýrým daha etkili olacaktýr gibi geliyor bana..'
--Evet, bu haným kardeþimizin yazdýklarýný bu kadar özetleyebildim.. Ve yazdýklarý sadece onun ruhî elemi deðil, insan olmak haysiyet ve þerefinin ayaklar altýna bu kadar atýlmasýndan acý çeken her birimizin elemi.. Onlar ki, bu toplumun yarýnlarda anneleri olacak kimseler.. Annelerimiz, zevcelerimiz, kýzkardeþlerimiz, kýzlarýmýz olacaklar.. Kendilerini böyle 'ortamalý' gibi gibi teþhir ediþin zebunu olanlarla nasýl bir aile kurulabilir, cevabýný verebilmek gerçekten zor.. Bu konuyu, erkek cinsiyetinden olanlarýn her birisi de kendilerine sormalý; anneleri, zevceleri- eþleri, kýzkardeþleri, kýzlarý, toplum hayatý içinde, böyle davranýrlarsa, bunu gönül huzuru içinde kabullenebilecekler midir?
Gerçekten de, hele bu sene, geçmiþ senelere göre daha bir sýnýr tanýmaz davranýþ bozukluðu sosyal hayatý zehirliyor. Ýnanýnýz ki, Avustralya ve Japonya'dan taa Amerika'ya kadar, bütün toplumlarda da bir hayvanî titreþim halinde, libidonal davranýþlarý sergilemek eðilimi daha bir artýyor, ama, hükûmetlere, kanunlara, ve polisiye tedbirlere umut baðlamadan; özel firmalar, özel iþ yerleri, 'aile dostu' olmayan davranýþlara uzaðýz, diyorlar, restoranlarýna, uçaklarýna, arabalarýna, ticarethanelerine böyle tipleri almamak eðilimi gösteriyorlar ve bu tarz tepki göstermek þekli de giderek yayýlýyor.. Bu tepki þekli, giderek esnaf kuruluþlarýna kadar da yayýlýyor, bazý meslek kuruluþlarý, aile anlayýþlarýna aykýrý davranýþta gördükleri kimselere hizmet sunulmamasýný kendi teþekküllerinin üyelerine bir meslek disiplin olarak yüklüyorlar.
Evet, bütün sosyal davranýþlarda bir laçkalaþma sözkonusu.. Bütün renklerde kirlenme daha bir arttý ve birincilik beyaz renkte.. Çünkü, leke, en çok da beyaz renkte hissediliyor.. Ve kadýnlar, gerçekte, derilerinin rengi nasýl olursa olsun, insan toplumunun 'beyaz renkleri'dirler; ama, insanî hasletleriyle, insanlýk þeref ve haysiyetleriyle..
*Zonguldak'tan Fuad Kýrýmlý diyor ki: Bir hafta kadar Ýstanbul'da idim, çocuklarýmla, istediðim gibi gezemedim. Zonguldak'a dönüþ gününü hasretle bekledik. Ailemle, annem- babam, hanýmým ve çocuklarýmla, Ýstanbul'un görülmeye deðer yerlerini gezmek mümkün olmadý.. Utandým ve utandýk.. Anadolu'daki küçük yerleþim birimlerinde yaþayanlar ile büyükþehirlerde sergilenenler, halk kitleleri arasýndaki manevî baðlarý, sadece zayýflatmakla býrakmaz, sonunda bir yerde kopar..
Bu arada bir de þunu ekleyeyim.. Oturduðumuz mahallede, gece yarýsýndan sonra bile motosiklet gürültüleri , susmak bilmedi.. Ne o, bazý restoranlardan gece yarýlarýnda evlere yemek servisi yapýlýyormuþ, ve motosikletler bu yüzden herkesi rahatsýz edecek bir gürültüyle hareket ederlermiþ..
Bir þehrin emniyetini temin etmekle vazifeli olanlar, bu gürültülerin de emniyeti yok ettiðini görmüyorlar mý?
--Evet, bu okuyucunun yazdýklarý da böyle.. Okuyucu kardeþimizin, 'halk kitleleri arasýndaki manevî baðlarýn kopmasý' ihtimaline deðinen tesbiti, herhalde çok ciddî bir ikaz olarak algýlanmalýdýr..
Bu vesileyle hatýrlayalým.. Ýttihad-Terakkî döneminde, 110 yýl öncelerde, , Alman emperyalizmi , dünya liderliði için, ingiliz emperyalizmiyle bir savaþa hazýrlanýrken, Alman Ýmparatoru 2. Wilhelm de Osmanlý ülkesini ziyaret eder.. O sýrada, bir alman okulundaki Ýstanbullu Müslüman ailelerin kýzlarýnýn üniformalarý, epeyce Almanlara yakýnlaþtýrýlmaya çalýþýlmýþtýr.. Alman Ýmparatoru yanýndaki Osmanlý yetkiliye, 'Tamam, kýzlarýn bu kadar serbest olmasý, ehh, kabul edilebilir, ama, sakýn daha ileri gidilmesin.. Aksi halde, askerlerinizin savaþ güçleri ve fedakârlýklarý zayýflar..' der..
Yanlýþ bir deðerlendirme deðildir, bu... Çünkü, Müslüman asker, savaþýrken, sadece coðrafya mânâsýnda, toprak için ölümü göze almaz; þehid olacaðý inancýyla, Ýlâ'y-ý Kelimetullah, /Allah'ýn dinini yüceltmek niyetiyle, gözünü kýrpmadan gider, düþman üstüne.. Ama, geride kalan toplum, askerin uðrunda ölümü göze aldýðý deðerleri yok sayan bir çizgide ilerlerse, o asker, hangi inanç için savaþacaktýr?
Bayrak ve vatan, insanýn inandýðý aslî deðerlerin hâkimiyet sembolü olmazsa, savaþ, nasýl bir anlayýþla sürdürülebilir?
Okuyucunun þehirlerdeki, hele de gece gürültüleri konusunda yazdýklarýna da kýsaca deðineyim.. Geçen gün yazar dostum Resul Tosun'la Üsküdar'da bir câmiden çýkarken, Resul Bey'i tanýyan namaz ehli bir kiþi, 'Aðabey, siz kalem adamýsýnýz; sizin söz ve yazýlarýnýz daha etkili olur; biz sesimizi her yere duyuramýyoruz..' diye bir rahatsýzlýðýný þöyle anlattý: 'Motosiklet kazalarýnýn giderek artmasý üzerine, Ýçiþleri Bakaný Ali Yerlikaya, motosiklet kullanýmý konusunda yeni kurallar getireceklerini söyledi. Ancak, bizim derdimiz, biraz daha baþka ve derin.. Geceleri, hele de saat 23.00'ten sonra hattâ, gecenin 02.00'sinde bile, yemek servisleri yapan restoranlarýn motosikletleri sokak aralarýnda bile cirit atýyorlar.. Milleti rahatsýz ediyorlar.. Ya, o saatlerdeki motosikletleri elektrikli motosiklet yapsýnlar; ya da, gecenin hele de 24.00'den sonrasýnda yemek servislerine bir çeki düzen verilsin.. '
Evet, bu da, Ýstanbul'un ve diðer büyük þehirlerin bir çok semtlerinde dillendirilen rahatsýzlýklardan.. Emniyet Müdürlükleri'nin dikkatine..
*Tarýk Ensar Maden isimli okuyucu diyor ki: 'En baþta bizzat Baþkan Erdoðan olmak üzere, 20 yýllýk iktidar döneminde en az baþarýlý olunan konunun eðitim ve kültür alanýnda olduðunu, birçok yetkililer de kabul ediyorlar ve bu durumu biz de görüyor, yaþýyoruz. Görünen köy kýlavuz istemez..
--Evet, bu okuyucumuzun yazdýklarýndan hareketle, önce kültür nedir, ne deðildir, bunun üzerinde durmak gerekiyor.. Devlet adýna yapýlan kültür faaliyetlerinin daha çok nerelerde ve nasýl þekillendiðini anlamak istersek, Cumhurbaþkanlýðý Senfoni orkestrasý, konservatuarlar vs. benzer alanlara bir bakalým.. .
Ortaya koyduklarý eserleri görünüz, Allah aþkýna.. Ýçlerinde, Müslüman halkýn deðerleriyle barýþýk ve onlarý sanat eseri olarak dile getiren ne vardýr, bilmiyorum.. Bir Yûnus Emre'den geçtik, bir Âþýk Veysel'in irfanî söylemlerini yansýtan eserler bile yoktur..
Bizdeki Orkestra, Opera veya benzeri alanlardan halkýmýzýn beðenisine sunulan kaç eser vardýr? Yûnus Emre Oratoryosu diye bize sunulan sözümona sanat eseri, bizim toplumumuza ne vermiþtir; emperial kültürlerin baðýmlýsý ve kendi halklarý içinde yabancý koloniler gibi yaþayanlarýn bizim toplumumuza beðendirmeye çalýþtýklarý yabancý zevkler, duygular ve düþünceler dünyasýndan semboller ve seslerden gayri..
Hani, Evliya Çelebi'nin bir Viyana seyahati vardýr ya.. Orada Çelebi'mizi götürmüþler, bir orkestraya..
Viyana ki, Avrupa'da mûsýkînin baþkenti sayýlýr daima.. En seçkin orkestralar oralarda kabul görmelerine göre itibar kazanýr.
Ama, Çelebi'miz, 2-3 saat kadar dinlemiþ onlarý.. Haliyle bir þey anlamamýþ.. Ve zannetmiþ ki, bunlar çalgýlarýný ayarlamaya çalýþýyorlar, ama baþaramýyorlar!.. Ve '60 kadar insan, ellerinde acaip çalgý aletleri, iki saat kadar çaba harcadýlar, bir türlü ahenk tutturamadýlar, sonra da daðýldýlar..' diyor.. Halbuki, o dünyanýn en seçkin eserleri çalýnmýþtýr o sýrada.. Ama, Evliya Çelebi'mize ve dolayýsiyle bize , bizim ruhumuza, bizim kulak zevkýmize hitab etmemektedir, onlar..
Þimdi, bizdeki çoðu kültür çalýþmalarý da bu çizgide, deðil mi?
*