* Ankara'dan Muhammed Sepetçi diyor ki: 'Ben Afrika ülkelerinde 30 yýlý aþkýn bir süredir çalýþtým, çalýþýyorum. Kýsmen baþarýlý sayýlabilecek ticarî meþguliyetlerim de oldu ve devam ediyor... Ama bu ticarî faaliyetlerimden de öteye, en çok da bu ülkelerin Müslüman veya gayrimüslim olsun, her birisi büyük çapta mazlûm olan halklarýný anlamaya, onlarla hemhal olmaya çalýþtým/ çalýþýyorum... Somali, Sudan, Mali, Moritanya, Nijer, Çad, Libya, Gabon, Burkina Faso... Bu ülkelerle irtibat kurmanýn ana giriþ kapýsý da Mýsýr...
Bu ülkelerin çoðu Fransýzca konuþurlar... Frankofon ülkeler denilir bunlara... Ekonomik bakýmdan de hemen tamamý Fransa'ya daha sonra da Ýngiltere ve Amerika'ya baðlýdýr. Çünkü bu ülkelerde stratejik açýdan en hassas hammaddeler vardýr ama o hammaddeleri iþletecek durumda olmadýklarýndan, dýþarýdaki devletler ve diðer güç odaklarý onlara, 'Yoksullukta kurtulmanýz için o yataklarýnýzý biz iþletelim ve bizden kazanacaðýnýz dövizlerle halkýnýzý rahatlatabilirsiniz...' diyorlar. Onlar da iktidarlarýný sürdürmek maslahatýyla kabul ederler bu gibi önerileri...
Üstelik bu ülkelerin halklarýnýn ekseriyeti Müslüman... Baþka çareleri de yoktur... Aksi halde, o emperyalist güçler içerideki kuklalarý olanlar eliyle iktidarlarý deðiþtirirler... Bu durum, geri kalmýþ ülkelerin kaderi... Üzülmemek elde deðil... Nitekim, Mýsýr'daki durum üzerinde konuþmaya gerek bile yok... Sanýrým, halkýmýz tarafýndan en yakýndan takip olunan bir ülke... Son olarak, Sudan'da ikisi de yerli olan iki ayrý askerî güçler arasýndaki iç savaþ 4 aydýr en kanlý þekliyle devam ediyor... Nijer'de ve geçtiðimiz günlerde de Gabon'da olanlar da bu cümleden... Bir Orta Afrika ülkesi olan, 40 milyona yakýn nüfuslu Nijer'de askerî darbeyle devrilen Cumhurbaþkaný Muhammed Bazum da, yerine gelen darbeci Abdurrahman Tchinaî de Müslüman.. Halkýn yüzde 65-70'inin Müslüman olduðu söyleniyor.
Bir Orta-Batý Afrika ülkesi olan Gabon'da da halkýn büyük ekseriyeti Müslüman olan ve halk tarafýndan seçilen (baba-oðul) Ömer ve Ali Bongo tarafýndan 55 yýldýr yönetilen bir ülkeydi. Þimdi, üstelik de, Ali Bongo'nun üçüncü bir dönem için daha seçildiðinin anlaþýlmasýndan hemen sonra, -bir Fransýz gazetesi Le Monde'ye yaptýðý açýklamada belirttiði üzere- 'Halk artýk usandý bu aileden...' gerekçesiyle iktidarý ele geçiren General Nguema'nýn, bu 'baba-oðul yönetimleri'ne uzun yýllar sadakatle hizmet ettiði söyleniyor.
Bu Afrika ülkelerindeki Müslüman halklarýn, bütün bu olumsuzluklar karþýsýnda, 15-20 yýl öncelerde pek söz konusu etmedikleri bir ülke ve onun lideri, beþer planýnda bir ümit halinde giderek daha bir yükselen ise, ülke Türkiye ve lider ise, Tayyib Erdoðan... Bunu bazýlarý basit bir partizanlýk propagandasý sayabilirler ama 20 yýl öncelerde ismimiz anýlmazken, halk kitlelerinin kendilerine insanca yaklaþabilen ve sömürme niyeti taþýmayan bir ülke ve lider olarak evet, Türkiye ve Erdoðan hep dillerde... Ben Türkiye'ye gittiðimde insanlarýn sadece iç siyaset alanýyla ilgilendiklerini görüyorum... Biraz ufkumuzu geniþletip, dünyada neler olduðuna bir baksak, o zaman insanlýða karþý nasýl bir sorumluluðumuz olduðunu daha iyi anlarlar... Elbette bu beklentinin, 1923'deki Lozan Antlaþmasý'ndan sonra Türkiye'ye yüklenen role bakýnca fazla bir beklenti olduðu söylenebilir ama bu umudu uyandýran Erdoðan ve onun ideallerini paylaþan yol arkadaþlarýnýn uyandýrdýðý bu umudu yine de söndürmemek gerek...
*
--Evet, bu okuyucunun uzuun ve ilginç tahliller taþýyan mesajý böyle... Teþekkürler... Bu vesileyle belirtelim ki üzerinde asýl düþünülmesi gereken bir nokta, bu darbelere sessiz kalan halk kitlelerinin mi, yoksa o darbeleri halkýn lehine gibi gösterip alkýþlatan, gerçekte ise o halklarýn içindeki emperyal güç odaklarýnýn kuklasý olan askerî güçlerle, onlarýn destekçisi maddî güç bakýmýndan etkili ve de medya kurumlarýna hâkim olan zorba odaklar mý suçlu?
Bunun cevabýný vermekte bizim halkýmýz da zorlanmamalýdýr. Çünkü 1840-50'li Tanzimat yýllarýndan beri ve daha sonra da son 100-120 yýl boyunca Meþrutiyet ve Cumhuriyet adýna yaþanan bütün askerî ve diðer zorba güç odaklarýnýn ülkemizi ve halkýmýzý ne hale getirdiklerinin her birisi yeteri kadar acý verdiði kadar, öðretici ve uyandýrýcýdýr da.. Bu yüzdendir ki nihayet 15 Temmuz 2016'daki darbe hýyaneti karþýsýnda halk, eðilmeyen bir lider gördü de darbeci güçlere karþý ayaða kalkabildi...
Ama tek baþýna bir ülke ve liderin altýndan kalkabileceði bir durum söz konusu olamayabilir. Halký Müslüman ülkelerin, en azýndan ilk planda, mevcut uluslararasý kimliklerini koruyarak, ama bir 'Müslüman Ülkeler Konfederasyonu' halinde bir blok oluþturmalarý, 'dýþ siyasette, savunmada, ekonomide ve kendi aralarýnda tek para sistemi' gibi birlikteliklerle bir güç odaðý halinde meydana çýkmalarý gerekmektedir.
Bu birliði saðlayamadýkça, emperyal güçlerin Müslüman dünyasýndaki ellerinin kesilmesi kolay olmayacaktýr. Çünkü Müslüman halklarýn ülkelerinin pek çoðunda hâlâ da, yerli ordular ve onlarýn iþbirlikçisi kesimler, kendi ülkelerinin iþgalcisi durumundadýrlar.
* Almanya-Frankfurt'tan Rahmi Demircioðlu da mektubunda diyor ki: 'Bir hoca kýlýklý, zaman zaman soytarýlýklar da sergileyen bir kiþinin bir videosunu gönderiyorum size...
Efendim, filânca tasavvuf þeyhi, Hz. Peygamber (S)'in kabrine vardýðýnda, güyâ Hz. Peygamber'in eli topraktan uzanmýþ da, o þeyh efendiye elini öptürmüþ ve bunu niceleri de görmüþ ve teyit etmiþler..
Ýslâm açýsýndan da, mantýken de kabul edilmesi mümkün olmayan bu gibi saçmalýklarý bir inanç gerçeði gibi sunanlar Allah'tan da mý korkmazlar? Yoksa bunlar cezaî ehliyetleri bile olmayan þizofren tipler midir? Ýslâm gibi, aslî kaynaklarý apaçýk olan bir dine bu gibi yakýþtýrmalarda bulunanlar, Allah'tan da mý korkmazlar?
--Okuyucumuzun yazdýklarýna ekleyecek bir söz bulmakta zorlanýyor ve yaptýðý eleþtirilere aynen katýlýyorum. Biz de yýllardýr devamlý, 'dinsizlik cereyanlarýnýn bu kadar güçlü olduðu bir çaðda, ciddî hiç bir Ýslâmî temeli olmayan rivayetleri irfan adýna söz konusu edebilmek' , insan aklýyla-mantýðýyla oynamak ve halk arasýnda 'avanak avcýlýðý'na çýkmak taktiklerindendir. Bu gibi efsanelerle birilerinin inancýný güçlendirmek ümidi taþýnýyorsa, onlar ancak, ateistlerin, deistlerin ve diðer Ýslam düþmanlarýnýn ekmeðine yað sürüyorlar demektir...
*Çorum'dan Rýza Alacalý isimli okuyucu diyor ki: 'Avrupa ülkelerinin hele de þu 30 Aðustos törenleri sýrasýnda sýk sýk, 'medenî ülkeleri gibi durumuna yükseltileceðimiz' þeklindeki ve 90-95 yýl öncelerdeki 'Ulusal Þef'e ait sözlere bakýp gülüyorum... Onlar üstelik de o, 'medenî devletler ve halklar' dedikleri dünyanýn nasýl barbarca bir zaman tünelinden kendi dönemlerinde de geçtiklerini görmüþlerken; onlarýn hâlâ 'medenî ülkeler ve halklar olarak gösterilmesi'nin mantýðý nedir?
O ülkelerin ve halklarýn sadece, 'Kur'an-ý Kerîm' nüshasý yakmak ilkelliði karþýsýnda aylardýr, nasýl da 'medenî' (!?) tepkiler verdiklerini, sus-pus olduklarýný görmedik mi? Býrakalým onlarý, onlarýn içimizdeki uzantýlarý olan bizdeki laiklerin o ilkellikler karþýsýnda bir itirazlarýný gördünüz mü?
--...
*Almanya- Hamburg'dan Harun Kirazoðlu isimli okuyucu yazýyor: '40 yýlý aþkýn zamandýr Almanya'da çalýþýyorum... Almanya duvarlarýndaki 'Türken Raus!..' (Türkler defolun!.) yazýlarýný okuyarak geçti yýllarýmýz... Biz anne-babalar ve çocuklarýmýz, ne büyük hýnçlar içindeydik... Bunun insanlýk dýþý bir tavýr, bir ýrkçýlýk olduðunu söylüyorduk ve hâlâ da söylüyoruz... Bugün burada 4 milyon insandan fazla Türkiyeli insanýmýz var.. Bu zamana kadar Almanya'ya gidip çalýþan, emekli olan veya dünyaya vedâ edenlerin sayýlarý belki 10 milyonu aþýyordur...
Bu sene yaz tatilinde ülkeme gittim... Orada da hele de Müslüman ülkelerden gelen ve T.C. vatandaþlarýnýn yarýsý ücretlerle çalýþan insanlara karþý çýkmak, ýrkçýlýðýn daniskasý olmuyor mu? Utandým doðrusu...
--Evet, bu okuyucunun sözlerini son birkaç yýldýr, siyasî emelleri için, Türkçü duygularý tahrik etmek isteyen ve üstelik kendisi de Türkiye'de deðil Tokyo'da doðmuþ olan bir mâlum siyasetçiye ithaf ediyorum. Ýnsanca utanmaktan ve düþünmekten nasibi varsa, uyandýrdýðý gayriinsanî ve þeytanca duygularla iftihar edebilir.
Bu vesileyle belirteyim ki 1 Eylûl Cumâ günü Ýstanbul-Fatih Camii'nde okunan ve sanýyorum, ülke çapýndaki diðer câmilere de Diyanet tarafýndan gönderilmiþ olabileceðini düþündüðüm ve insanlara, ýrklarýna, renklerine, cinslerine, doðduklarý coðrafyalara, soy-soplarýna, sosyal konumlarýna, ayrýmcý ve dýþlayýcý þekilde deðerlendirmelerin, nazargâh-i ilâhî olan insan kalbini; gönlünü rencide eden yaklaþýmlarýn Ýslam açýsýndan asla kabul edilemeyeceðini anlatan hutbe metni dolayýsýyla, onu hazýrlayanlara teþekkür ediyor ve 'Allah razý olsun' diyorum.
*