40-50 yýl öncelerden beri, zaman zaman okuyucularla hasbihal yazýsý yazýyordum.
Bu yüzden birçok okuyucular da o uygulamanýn sürdürülmesini hatýrlatýyorlar. Bazý konularýn okuyucularla birlikte deðerlendirilmesinin faydalý olacaðýna inanýyorum.
O halde, okuyuculardan gelen mesajlar etrafýnda zaman zaman yapmayý tasarladýðým sohbete buyurunuz:
*Ahmed Turgut Ketenci: Gerçi birçok yanlýþlara dikkat çekiyorsunuz, zaman zaman. Ama iktidara yönelik olarak açýkça tenkýd / eleþtiri pek yapmýyorsunuz. Bir engel mi var? Ýzin mi verilmiyor? Belli konularý yazmamanýz mý tavsiye ediliyor? Meselâ, herhangi bir yazýnýzýn yayýnlanmadan kenara konulduðu oldu mu?
-SEÇ: Yazmaktan maksad, doðru olduðuna inandýklarýmýzý ya da, çok temel yanlýþlarý iþaretleyerek baþkalarýyla paylaþmaktýr. Sadece birilerine medhiye/ övgü ve kimilerine de yergi ve hücum etmek þiarýmýz deðildir, inþaallah. Elbette, yazdýðýnýz gazeteyle çok aykýrý bir noktaya düþerseniz, yayýn sorumlusunun gerekli hatýrlatmayý, düzeltmeyi yapmasý tabiîdir. Ama tavsiye veya engelleme gibi durumlar söz konusu deðildir.
Bu satýrlarýn sahibi, 7 yýlý aþkýn bir süredir, herhangi bir müdahaleyle karþýlaþmadýðým gibi þöyle yazýnýz, böyle yazmayýnýz gibi ricalara da muhatab olmadým. Sadece bir yazým, 1,5 sene kadar öncelerde, sebebi de tarafýma bildirildikten hemen sonra, internet sitesinden kaldýrýldý. Onu da tabiî karþýlamýþtým.
Çünkü baþka bir ülkenin bir konudaki yanlýþ siyasetine deðiniliyordu ki, tam o günlerde ya o ülkenin lideri ülkemize gelecekti veya ülkemizin baþkaný o ülkeye gidecekti. Tam o sýrada, taraflarýn müzakerelerinde olumsuz bir durum olmamasý için bir ricada bulunulmuþtu. Hepsi, bu.
*Kerem Rençbeoðlu: Geçenlerde, A. N isimli müteveffâ bir kiþiden bir aktarma yaparken, onun 'ateist' (tanrý inancý olmayan) bir kiþi olduðunu yazdýnýz. Mâdem ki öyle, öyle birisinin þâhidliðine niye ihtiyaç duydunuz? Ayrýca, o kiþinin oðullarýndan birisi, geçen yýllarda, 'babamýn 'Tanrý' inancýna sahib olduðunu düþünüyorum' demiþti.
-SEÇ: O müteveffâ kiþinin 'Tanrý inancý taþýmadýðý'na dair kendi ap-açýk beyanlarý vardý. O kiþinin sözlerini delil göstermek ise, o kiþinin, o sözlerinden dolayý acaib bir 'koruma kanunu'na aykýrý hareket ettiði halde, hakkýnda hiç bir suçlama yapýlmamasýndan istifade etmek içindi. Hatýrlayabiliriz ki, Can Yücel isimli bir müteveffâ kiþi, bir heykelin kenarýna idrarýný yaparken fotoðrafý yayýnlanan bir köpeðin sahib olduðu özgürlüðe kendisinin sahib olmadýðýna dair bir-kaç cümle yazýnca, hakkýnda dava açýlmýþ, o da mahkemede, gaayet net bir þekilde, 'Bu koruma kanunu gericileri sindirmek için çýkarýlmýþtý.' þeklindeki sözleriyle beraet etmiþti.
Bu vesileyle ekleyeyim. Can Yücel'den bahsetmiþken, geçen haftaki bir yazýmda, 'Hasan Âli'nin, 'Hülya' isimli bir þiirinde, 'Bu türlü dinsizlik diyanetimdir benim.' þeklindeki bir mýsraýný aktarmýþtým.
Ýngiltere'den yazan bir okuyucu, Hasan Âli'nin ölümünden önceki yýllarýnda yayýnladýðý, 'Allah Bir.' isimli bir þiir kitabýný örnek göstermiþ.
Evet, doðrudur, Hasan Âli'nin öyle bir kitapçýðý da vardý, ama ona, laik çevreler hiç itibar etmedilerdi, 'Ölüm korkusuyla yazýlmýþ.' gibi sözlerle. Ama o kiþi, Maarif Vekili olduðu dönemlerde, Ýslâm'a kutsadýðý siyasî lideri gibi bakmýþtý.
*T. Üzümcü: : 'Geçmiþte, Cemevleri'ni ibadethane sayýlmýyordu, þimdi n'oldu?'
-SEÇ: Þimdi de ibadethane sayýlmadý, sadece o mekânlar kanunî bir statüye kavuþturuldu. Onlara da kamu hizmeti götürülmesi kanuna baðlanmýþ oldu.
'Müslümanlarýn mâbedlerine, dünyanýn her yanýnda Kur'an diliyle 'mescid' denilir. Yani, þiî veya sunnî mescidi diye bir þey yoktur. Þianýn yoðun olduðu Ýran'da da Müslüman mâbedlerinin adý mescid olup, bu mekânlar resmen, þia ve sünnî mescidi diye bölünmez. Gönül ister ki, Anadolu'da da öyle olsun, ibadethaneler, mezheblere göre bölünmek istenmesin.
*D. Dinipâk: '28/10/2022 tarihli yazýnýzda, "335 kiþilik Meclis'in 29 Ekim 1923'deki oturumunda sadece 160 meb'ûs vardý, yani Meclisin karar almasý için gerekli karar nisâbý olan 168'den 8 noksanlý bir oturum." ifadesini ve " Þarq Cebhesi Kumandaný olarak oldukça ünlü Kâzým Karabekir Paþa'nýn da o gün, Trabzon'da ' Müdafaa-y'ý Hukuk (Haklarýn Savunulmasý) Cemiyeti'nin üyeleriyle görüþmektedir." ifadesini kullanmaktasýnýz.
Bu bilgilerden emin misiniz? Kesin bir bilgi verebilirseniz sevinirim.
-SEÇ: Bazý kaynaklar, nisab 168 iken, oylamaya katýlanlarý, 11 noksanla 157 olarak yazarlar. Meclis'deki meb'us sayýsý ise, 335'tir. Ancak bunlarýn bir kýsmýnýn Ýstanbul'daki Meclis-i Meb'usan'dan gelenler olduðu açýkken, geride kalanlarýn Anadolu'dan seçimsiz olarak gönderilmiþ olan 'kanaat katkýsý'/ gönüllüler olduðu biliniyor.
Karabekir'in o gün Trabzon'da olduðunu ise, hem kendisi yazar, hem Fâlih Rýfký ve diðerleri. Kezâ, o kararýn alýnmasýnýn, Rauf Bey ve sonuçlarýn Ankara'da olmadýðý bir güne rastlatýldýðý da kesinlikle biliniyor.
*N. Gökalp: Ýran'daki karýþýklýklarla ilgili olarak, 7 Kasým tarihli yazýnýzda, Ýran devletinin Yemen'de, Suriye'de, Irak'ta ve daha birçok yerde yaptýklarýný, Azerbaycan'a karþý Ermenistan'ý savunmasýný görmeyip, sadece baþörtüsü konusuna deðinmeniz!!?..
-SEÇ: Dediðiniz hususlara defalarca deðinilmiþtir, ama bu yazýnýn konusu, Ýran'daki son karýþýklýklarda, Müslüman halkýn inanç deðerlerinin de hedef seçilmesidir.
*A. Tezcan: 6 Kasým tarihli Pakistan yazýnýzda Ýmran Khan Ýngiliz dayatmasý bir kukladýr. Nawaz ve Þahbaz Þerif ailesi için söylediklerinizi lûtfen araþtýrýn.
-SEÇ: '(...) Pakistan'ýn 1947'de kuruluþundan, M. Ali Jinnah'tan beri, Pakistan siyasetinde Ýng. emperyalizminin etkisinden kurtulabilen hiç bir yöneticiyi bilmiyorum. Bazýlarý az, bazýlarý çok, her birisi , hele de Aligarh Üni'de okuyanlar daha fazla olmak üzere.. Pakistan Ýslâm Cumhuriyeti uygulamasýnýn da, týpký Ýran Ýslâm Cumhuriyeti uygulamasýnda olduðu gibi baþarýlý bir Ýslamî hükûmet modeli ortaya koyamadýklarýný düþünüyorum.
Þerif kardeþler hakkýnda ise. 25-30 yýldýr sadece Pencab eyaletinde deðil, Pakistan siyasetinin tamamýnda etkili olduklarýný söyledim. Ýmran Khan'ýn savunucusu da deðilim. Ancak, son suikasd teþebbüsünün baþarýsýz kalmasýný elbette memnuniyetle karþýladým. Çünkü Bînezir Butto' nun öldürülmesiyle Pakistan'ýn baþýna kocasý ve oðlunun birkaç yýl musallat olmalarý örneði tekrarlanabilirdi.'
*