Sevil NURİYEVA İSMAYILOV
Sevil NURİYEVA İSMAYILOV
Tüm Yazıları

Rusya ile nereye kadar gidebiliriz?

Bu aralar en fazla sorulan sorulardan biridir, bu soru. Güvenip güvenmeme meselesi, tabii ki son olayların gölgesinde daha da ağır basan bakış açısı olarak karşımıza çıktı.

Putin-Erdoğan ilişkilerinin şimdiki aşamada hayati olduğunu, ileride tarihin yazacağını da not edeyim.

Evet, Türkiye lig değiştirdi! Ve artık birinci ligde mücadelenin tam merkezine oturmuş durumda. Rusya her ne kadar süper güç olarak gözükmeye çalışsa da, şu anda ekonomik verilere bakarak şunu net söyleyebiliyoruz. Karşımızda bölgesel güç var. Rusya; ABD’ye muhatap olarak odaklansa da, mevcut durumuna bakarak elindeki muhataplar listesini artırma zorunluluğunu pekiştirmekte.

Türkiye’yi uzun yıllar “bölgesel aktör” olarak görme alışıklığı, halen oradan çıkmasını istemeyen güçlerin de mücadelesi içerisine kendisi sokmakta. Lakin anlaşılan şu ki;Türkiye birinci ligde ve küresel serüveni etkileyen ve vazgeçilmesi kolay olamayan bir notaya ulaştı. Bu durumda bölgesel ve küresel güçlerin, aynı zamanda hem odak noktası, hem de temas noktası ve anlaşmasını tetikleyen merkez olmayı başardı.

Rusya konusunda toplumumuzun kahir ekseriyetinin değişken bakış açısına sahip olduğunu görmek, anormal bir durum değildir. Tarihi süreç, zaten bu bakış açımızın temel taşlarının nedenlerini bize anlatmakta! Lakin orta ve uzun vadede bakmamız gereken birçok argümanlar var ki, bu sebepten Rusya ile iyi ilişkiler vazgeçilmezimizdir.

Rusya ile geçmişteki tüm yaptıklarını unutmaksızın yeni dönemin temelini oluşturmak zaruridir.

Rusya koca bir coğrafya. Rusların kendi etnik kimliğini analiz ettiğinizde, Türklerle Slavların karışmış haliyle karşı karşıyayız. Yani bu topraklarda bizi anlayacak zemin oluşturacak çok veri bulunmaktadır. Tabii ki uzun yıllar hiç bu noktalara temas etmememiz ve olayı sadece tarihteki gözyaşı içeren hadiselerle okumamız, bizi Rusya konusunda ciddi endişe konumuna itmiştir. Rusya’nın bakış açısında da bizlere karşı, Osmanlı’ya Türklere bakış açısı, en az bizim onlara bakış açımız kadar olumsuz notlarla zengindir. Şimdi ileriye bakmak ve yeni 100 yılın rengini belirleme dönemindeyiz. Bizi ısrarla Ruslarla çatışma noktasına itekleyen gücün her zaman devrede olduğunu unutmasak iyi ederiz! Rusya üzerine iyi çalışmalar yapmamız şarttır.Rusya bizim üzerimize her türlü konularda çalışmalar yapmış, Türkoloji dalında en detaylı analizler ve siyasi adımları pekiştirmede etkilidir. Erdoğan-Putin ilişkileri, bu derin analiz yeteneğini devreye sokmak için iyi bir fırsat ortamı oluşturmaktadır.

Kullanılan dil ve üslup dikkatlice irdelenmelidir.

Meseleye tamamen pragmatik bakış açısı ile bakmamız şarttır. Rusya’da etkili olan odak noktalarını göz ardı etmeden, yeni Türk-Rus ilişkileri hattını pekiştirmek, her tarafın da açısından önemlidir.

Rusya konusuna; pazar, ekonomik partner, komşu, karşılıklı çıkar konseptinde bakarken, tabii ki sosyolojik zeminde ilişki ağının da kurulması, kalıcılığı temin eder.

Tabii ki eğer Türkiye’nin; Orta Asya, Türkistan, Kafkasya ve Tataristan gibi ilişkiler,bağlılıklar felsefesi halen geçerliyse. Yine şunu demeye çalışıyorum. Eğer biz, bizim olarak hesap ettiğimiz koca coğrafyamızın tamamına talipsek, Rusya ile orta ve uzun vadede ilişkiler ağını oluşturmak zorundayız.

Evet, Şehitlerimiz ciğerimizi yaktı! Bunun tarifi sözle izah edilemeyecek kadar zordur.Zaten Başkan Erdoğan’ın Moskova ziyaretinin gerçekleştirilmesini, Putin’in özrü anımsatan “orada Türk askerlerinin olduğunu bilmiyorduk” beyanındaki mahcubiyetin yansımasını, iyi görmemiz lazım. Olaydan sonra yazdığım bir yazıda“bundan sonraki ilişki rengini Putin’in taziye verip vermesi ile belirleyeceğiz” diye ifade etmiştim. Putin taziye verirse ilişkileri koparmak istemediğini, tam tersi suskunluğunun esas sebeplerinden birinin “karşımıza nasıl çıkacağı” sorusuna yanıtın olduğunu söylemiştim. Putin anlaşmak zorundadır. Esad için Erdoğan’ı karşısına almayacak kadar da, meselenin gayesine hâkimdir. Lakin son ana kadar zorlayacaklar! Bu ölüm kalım mücadelesidir. Bu Rusya’nın da beka meselesidir. Akdeniz’de olmak, Karadeniz’e uzanan Amerikan siyasetine engeli oluşturma mahiyeti taşıdığını da bir kere tekrar edelim. Geleceği zayi olmuş bir Türkiye ile anlaşma, Putin’in de en az ABD kadar hayalidir. Lakin Türk askerinin sahada nasıl bir kabiliyet sahibi olduğunu tekraren görmüş oldular. Moskova’da anlaşabilmemizin altını dolduran en önemli adım, askeri başarımızdır. Erdoğan faktörü, dirayeti, zekâsı ve strateji üretme kabiliyetinin belirlediğini unutmamakta yarar vardır. Peki, bu ilişkiler nereye kadar gider? Gidebileceği yere kadar götürmek şarttır. Karşılıklı güvensizlik, derin tarihi olaylarla zengin geçmiş yüzünden sil bastan yazıma izin vermiyor. Lakin şu açıktır; Rusya ile ortak noktalar, ayrışan noktalar kadar etkilidir. İleride karşımıza Suriye’nin federatif yapıya dönüştürülmesi modeli çıkarsa, tekrar “vay bu vefasızlar” diyerek yansımalar yapmamak için, yapmak istedikleri ile yapabileceklerini iyi ayırt etmemiz lazımdır.

Rusya, Suriye’nin toprak bütünü içinde özerk bölgelerden oluşumuna, başından itibaren sıcak bakmakta. Dolayısı ile yarın karşımıza Kürtlere özerk bölge teklifi çıkarsa, buna şaşırmamak lazım. Tam tersi o çıkarsa, hangi argümanlarımız elimizde işlev durumda olacak ona odaklanmamız şarttır. İsrail’i yanında tutan Rusya’nın nasıl bir muradı olduğunu, İslam coğrafyasında nasıl bir gelecek hayal ettiğini doğru okumak ve geleceğe yönelik doğru enstrümanlar üretmemiz lazım. Yani uzun lafın kısası orta ve uzun vadede hareket etme mekanizmasını oluşturmak, Rusya-Türkiye açısından hayatidir. Ayrıca Rusya’da ilişkiler ağını, Putin-Erdoğan ilişkilerini kullanarak daha geniş zemine yaymak lazım. Orta ve uzun vade ilişkiler anlayışı, bu ağın tabana yayılmasını talep etmekte. Başarırsak, yeni siyasi virüslü zorlamalar karşısında, siyasi anti virüs üretmekte geç kalmamış oluruz.