Günübirlik düþünüldüðünde, 'Dostumun Dostu dostumdur / Dostumun Düþmaný ve Düþmanýmýn Dostu düþmanýmdýr/ Düþmanýmýn Düþmaný dostumdur..' gibi ölçüler, kendi mantýðý içinde tutarlý gibi gözükebilir, ama, temel insanî- imanî ilkelerimiz açýsýndan, müslüman mantýðý bize baþka bir formül belirlemiþtir:
Prensibimiz, 'Aslolan, Ebû Cehl'e düþman olmak deðil, Resulullah (S)'a dost olmaktýr.'
Çünkü, 'Ebû Cehl'e düþman olmak', mutlaka Peygamber'e dost olmayý getirmeyebilir; ama, 'Peygamber'e dost olan, otomatik olarak , Ebû Cehl'e de düþman olur.'
Bu, bir Müslümanýn diðer insanlarla irtibatýndaki temel ölçüdür.
Ama, Peygamber'e dost olmayan bir kiþiyi,, bu tutumundan dolayý, illâ da Ebû Cehl'e düþman olmaktan da elçektirmek için teþvikte bulunmanýn bir mantýðý yoktur.
Ama, Müslümanlar olarak, bizimle ayný deðerlere baðlý olmayan veya bizi kendi deðerlerine baðlý görmeyenlerle illâ da kavgalý olmamýz gerekmiyor. Bize saldýrmayana, saldýrmayýz, Çünkü, aslolan, karþý tarafý fizikî olarak bertaraf etmek, etkisiz hale getirmek, onlarla mücadele ve savaþ deðil; lisan ve ahvalimizle onlara kendi deðerlerimizin tebliðini yapmaktýr.
Genel olarak, bu sözleri söyleriz de, lisanýmýzý ve hareketlerimizi bu anlayýþa göre ayarlamakta pek baþarýlý olduðumuz söylenemez..
Bunun için, geliniz, Anadolu coðrafyasýndan biraz uzakta, Afganistan'daki kardeþlerimizin son 40 yýlý aþkýn zamandýr ve hâlen de yaþamakta olduðu, 'birbirimizle savaþmaktan elçekmeyi bir türlü öðrenemeyen hallerimiz'den örnekler aktarayým.
27 Nisan 1978 gecesi, Nur Muhammed Tarakî isimli, bir Afgan komünistinin, Sovyet Rusya'nýn askerî desteði ve sonra da iþgaliyle gerçekleþen çok kanlý bir darbesiyle, sadece Cumhurbaþkaný Davud Han ve ailesi ve devlet yönetiminde vazife alanlar deðil; kendilerine karþý çýkmasý muhtemel olan herkesi katletmeyi kendileri için gerekli gören komünistler, sadece Herat þehrinde bir haftada sivil halktan 25 binden fazla insaný öldürmüþlerdi.
Sovyet Rusya desteðindeki o kanlý komünist darbe ve iþgale karþý Müslüman halk, ellerindeki her türlü imkânlarla, ölümüne bir mücadeleye atýldýklarýnda, her herbirisinin isminde mutlaka 'Ýslâm' kelimesinin de bulunduðu 10-15 kadar 'cihad teþkilatlarý' oluþuvermiþti.
Çok güzeeel, alkýþlanasý bir imanî refleks idi bu..
Amma, gel-gelelim, bütün bu güçlerin birleþtirilmesi meselesine gelince, bir reis- baþkan etrafýnda birlik olmanýn mantýkî gerekliliðini herkes kabul ediyordu, ama, o kim olacak denilince, sessiz bir çýðlýk halinde, 'Benden baþka kim olabilir ki?' mânasý yükseliyordu..
Yazýk ki, Afganistan, bunun en canlý misali olarak hâlen de o yapýsýný sürdürüyor.. Rusya güçleri, oluk oluk insan kaný-müslüman kaný döktükten sonra, iþgallerinin 12-13'ncü yýlýnda çekildiler -gittiler; ve Afganistan kurtuldu ümidi yeþermeye baþlamýþtý ki, 'mücahid teþkilatlarý'nýn herbirisi, diðerini tökezletmek, yere sermek için ellerinden geleni arkalarýna atmadýlar.
Onca kanlar döküldü... Ýþgalci Rusya'ya karþý onca çetin ve düþmana kök söktüren savaþlar veren Ahmed Þah Mesud gibi seçkin komutanlar bile, o Ýslamî mücadele teþkilatlarý arasýndaki husûmet ve liderlik rekabeti, hattâ mücadelesinden dolayý, bombalý suikasdlerle parça-parça edildiler. O da yetmedi, Müslüman gruplar arasý mücadelelerde kan dökülmemesi için olanca titizliði gösterdiðine bizzat ve defalarca þâhid olduðum, Müslüman gruplar arasýndaki sonu gelmez ihtilaflarý, Tahran'a geldiðinde, 'Gel de biraz dertleþelim..' diye oteline çaðýrdýðý 'fakîr'e anlatýrken aðladýðýný bile gördüðüm Burhanedddin Rabbânî bile, bir bombalý suikasdde parça-parça edildi.. Komunistler zamanýnda bile olmamýþ þekilde, sivil halktan insanlar ve , Müslümanlarýn yetiþmiþ insan gücü bile eritildi- gitti; sýrf, 'benlik ve riyaset' dâvasý yüzünden..
Sonra da Amerikan emperyalizmi geldi, onlarý kurtarmak, özgürleþtirmek adýna..
Merhûm Muhammed Ýqbâl, 'Býktým, bîzâr oldum ben bu Müslümanlardan..' diye feryad ediyor ve beytinin ikinci mýsraýnda da, 'Ve, sýðýndým Müslümanlara..' diyordu.
Evet, açýk bir paradoks, bir ruhî- zihnî çeliþkili söz.. Ama, o bize, Müslümanlar arasýndaki bu zaaflardan bîzâr olduðunu söyledikten hemen sonra da, 'Ve sýðýndým Müslümanlara..' diyerek, kendisinin de, Müslümaným diyen hiç kimsenin de yine de sýðýnacaðý baþka kimsenin olmadýðýný anlatmaya çalýþýyordu, kendi dönemindeki periþanlýða bakarken..
Ve bugün de, ayný durum yok mu? Sadece Afganistan'da deðil.. Ki, Afganistan'da, birbiriyle boðuþan gruplardan uzak ve berî olduklarýný ilân ederek ayrý bir grup halinde ortaya çýkan 'Tâlibân' denilen grubun, Afganistan'ýn yüzde 80'inde fiilen hâkim olduðunu bizzat kendileri de , baþkalarý da kabul ettiði halde, hemen her gün, 15 -20, hattâ bazan 40- 50 kiþinin bombalý saldýrýlarda can verdiðini kimse izah edemiyor.
Topu tâca atýyorum, Afganistan'a doðru.. Kendi içimizde de, sanki, herþeyi yapabilecek bir durumdaymýþýz ve henüz de, yolun baþýnda deðilmiþiz gibi, kendi saflarýmýz arasýndaki baðlarý koparmaya yönelik yýpratýcý , karamsarlýk yayýcý bir hava estirilmiyor mu, devamlý..
Meselemiz, sadece þu veya bu coðrafya veya kiþi- grup veya yönetimlerle ilgili deðil... Biz bir bedeniz, her yerdeki acýlarýmýz, hücrelerimizin tamamý tarafýndan hissedilmiyorsa, ciddî bir müþkülümüz var demektir..
Ve, yine Ýqbâl'in deyimiyle, 'Merz'u bûm-u mâ, be'cûz' Ýslâm nist../ Bizim için Ýslam'dan baþka sýnýr da yok; vatan da..'