Sıcak temas ve güler yüzler…

ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanımız Erdoğan arasındaki görüşmenin pozitif, yapıcı ve verimli geçtiği, çok iyi bir görüşme olduğu açıklandı.

Biden'ın Başkan seçilmesinden sonraki ilk sıcak temas yüzlerin güldüğü, samimi ve dostane jestlerin öne çıktığı pozitif bir görüntü oluşturdu.

Beklentilerin yüksek, pozisyonların katı olduğu bir ahvalde ve soğuk rüzgârların estiği bir konjonktürde gerçekleşen görüşmenin sıcak ve samimi bir havada ve yapıcı bir diyalogla şekillenmesi önemliydi.

Kimi televizyon yorumcuları ise negatife ayarlı şekilde görüşmeyi kıyasıya eleştirmekten geri durmadılar.

Muhtemelen 'yüz vermedi, soğuk davrandı, kafasını çevirdi, temas etmedi, sırtını döndü' demeye hazırlanmışlar.

Başkan Biden sıcak davranınca, temas kurunca, yanına gidince, yan yana durunca, iyi geçtiğini söyleyince, pozitifti deyince çok bozuldular; görüşmeden hiçbir olumlu sonuç çıkmamış gibi peşin hükümle yorum yapmayı sürdürdüler.

Türkiye-ABD ilişkilerinin kopmasını arzulayan çevreler hiç de az değil.

İlişkilerin bozulmasını ve hatta hasmane bir çizgiye kaymasını isteyenlerin asıl derdi, ABD üzerinden Erdoğan'ı devirme emellerini gerçekleştirmeye çalışmak...

Bu yüzden ilişkilerin rayından çıkmaması, temasların artması, işbirliğinin gelişmesi, sorunlu konularda mesafe alınması, yüzlerin gülmesi onların moralini fena halde bozuyor.

Bu tür önyargılı olan veya başka hesapların peşinde koşanları bir kenara bırakırsak ABD-Türkiye ilişkilerinin seyri açısından kritik bir görüşmenin geride kaldığı değerlendirilebilir.

Büyük devletler sorunları yokmuş gibi karşılamak veya aşılamayacak krizlere çevirmek yerine farklı yöntemlerle mesafe kat etmeye çalışırlar.

Sorunları dondurmak, zamana bırakmak, istişare kanallarını harekete geçirerek küçültmek, mümkün olduğu kadar onarmaya çalışmak bu yöntemlerdendir.

ABD-Türkiye arasındaki sorun alanları birkaç şekilde değerlendirilebilir.

Bunlardan birincisi 'etki-tepki sorunları'dır.

Bunlar zincirleme trafik kazası gibidir. Bir başladı mı önünü almak zorlaşır. Yumurta-tavuk misali sebep sonuç ilişkisinin nerede başladığı bir süre sonra unutulur. Örneğin Türkiye ihtiyacı olan hava savunma sistemi Patriot'lar konusunda ABD'den olumlu yaklaşım göremeyince Rusya'dan S-400'leri aldı ve ABD buna tepki olarak F-35'lerin önünü tıkadı. Bu etki-tepki sürecinin hangi olayla başladığını herkes başka hadiselerle anlatabilir. Ama sonuçta ilk olay her ne idiyse de gelinen nokta bir sorun alanıdır.

İkinci sorun tipi 'çarpık ilişkiler'dir. Dostluk ve müttefiklik ruhuna uymayan angajmanlar ilişkileri zehirler. Örneğin FETÖ ve PYD konusu Türkiye açısından ABD'ye karşı güveni sarsan ciddi hatalardır. Türkiye'nin can düşmanlarıyla araçsal veya taktiksel ilişki geliştirilmesi ciddi bir sorun alanıdır.

Benzer şekilde sözde soykırım beyanatı da Türkiye'nin canını sıkan bir hadisedir.

Sorun alanlarından birini de politik çıkar farklılıkları oluşturur. Türkiye'nin İran veya Rusya ile ilişkileri ABD'nin hoşuna gitmez, ABD'nin Filistin'e haksızlık boyutlarına ulaşan İsrail ilişkileri Türkiye'nin hoşuna gitmez. Bu meselelerin tamamen izale edilmesi de mümkün değildir.

Sorun dosyalarına bakınca Türkiye'nin memnuniyetsizliklerinin ve beklentilerinin daha çok olduğu söylenebilir.

Bunun yanında ilişki ve işbirliğini gerektiren alanlar sorun alanları kadar çoktur. Brüksel zirvesinin ana konularından olan Afganistan meselesi bunlardan sadece bir tanesidir. Libya'dan Suriye'ye, Doğu Akdeniz'den Karadeniz'e kadar birçok bölgesel konuda Türkiye-ABD ilişkisi kritik önemdedir.

Erdoğan-Biden görüşmesinin iki taraf tarafından verimli ve olumlu olarak tanımlanması diyalog ve işbirliği açısından ümit vericidir. Sorun alanlarını kavga etmeden diplomasi ve diyalogla aşmaya çalışmak iki ülkenin de çıkarınadır.

NATO zirvesi Erdoğan'ın büyük siyasi liderliğini ve diplomatik becerisini bir kez daha bütün dünyaya göstermiştir.