‘Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor, n'apalım?'

İkinci Dünya Savaşı sonunda Hitler Almanyası'nın ve Japon liderlerinin yargılandığı ve savaşın 'Amerika, Sovyet Rusya, İngiltere , Fransa gibi gaaliblerince Almanya- Nürnberg'de ve Tokyo'da kurulan Savaş Mahkemeleri'nde, Alman yetkililerle; -İmparator hariç- Başbakan Tojo ile Japonya'nın en üst diğer sorumlularının yargılanıp 'kurşuna dizildikleri' yargılamaların, hukukun genel kurallarına uygun olmadığı ileri sürülürken; Mahkeme Başkanları'ndan 'Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.' cevabı geliyordu.

Böylesine kukla ve verilen emri yerine getiren hâkimlerin verdiği hükmün ne kadar âdilâne olacağını izaha gerek yoktur.

Nurnberg ve Tokyo'daki o düzmece mahkemeler, bizde, M. Kemal'in, 'İhtilâl hukuku, diğer bütün kanunlardan üstündür' sözüne göre yargılayan 'İstiklâl Mahkemeleri' ve de Yassıada'da 27 Mayıs 1960 İhtilâli'nden sonra kurulan 'Yüksek Adalet Divanı' diye anılan düzmece mahkeme gibiydi. O -sözde- mahkeme başkanı olan Sâlim Başol isimli kişi, savunma yapan Adnan Bey'i de sık sık azarlıyor ve N'apalım; sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.' diyor; 'Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr'u kıymetten.' diyen avukatının itirazlarına ise, 'İstanbul Barosu' da, o avukatı Baro'dan atmak için işlem başlatarak karşılık veriyordu. Yargılamayı takib eden yüzlerce izleyiciler de, yargılananları koro halinde protesto edebiliyor veya savunmalara kahkahalarla gülüyorlar; o uyduruk mahkeme de o sahneleri 'anlayışla' karşılıyordu.

Yassıada'nın kumandanı olan albay ve diğer subayların ise, Adnan Menderes de dahil, sanıklara yumruk ve tekmelerle saldırdıkları, çok çeşitli canlı şahidlerin anlattıklarıyla sabittir.

*

Başvekil Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdî Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idâm edilişlerinin 61. yılını geride bıraktık, 16-17 Eylûl günlerinde. Yassıada'da idâm kararı verilen 15 kişiden 12'sinin hükümleri, müebbed / ömür boyu hapse çevrilmiş, sadece bu 3 isim idâm olunmuş; o 'müebbed'ler de, 4 sene sonra serbest bırakılmışlardı. (Bazı ünlü masonlar, 'Bu üç kişi de mason olsalardı, asla asılamazlardı.' demişlerdir, doğru mudur, yoksa bir güç gösterisi midir; bilmem.)

*

Dârağacına, Polatkan'ın kendisini kaybetmiş vaziyette, sürüklenerek çıkarıldığı, tevatür halinde söylenmiştir.

Fatin Rüşdî ise, abdest alıp, iki rekât namaz kılarak ve annesiyle refikasına ve kerimesine hitaben, 'Sizlere utanmayacağınız bir isimden başka bir şey bırakmıyorum.' gibi satırların olduğu uzunca bir mektub yazıp, çıkar dârağacına; İmralı adasında.

Ali Adnan Bey'e gelince. O da, İmralı'ya götürülürken, 'İnfazın yapılmaması şeklinde Ankara'dan bir emir gelebilir.' korkusunu taşıyan ihtilâlci generallerden, o zamanlar bazılarının 'Güvetürk' dediğimiz Kemalist general'in, 'motorda bile bir dârağacı kurdurduğu' 70'li yıllarda matbuatta yazıldığında, o kişi yalanlamamıştı.

Adnan Bey, idâm edileceğini tahmin eden ve darbeci subayların eline düşmemek için, 'uyku uyuyamıyorum' diye önceden alıp, yastığının içinde biriktirdiği uyku haplarını içerek, intihara teşebbüs eder. Komada iken fark edilip, midesi yıkanır, tedavisi yapılır ve 2 gün sonra uyanır. Menderes uyanır uyanmaz, hemen idâm hükmünü infaz edecekler. Ama 'sağlıklı' raporu verilmesi gerekiyor.

İstanbul-Çapa'daki Tıb Fakültesi'nin Psikiyatri hocalarından (CHP'li olduğu bilinen) Ord. Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel'den istenir, rapor. O, 'komadan yeni çıkmış birisine ben sağlam rapor veremem.' diyecek kadar dürüst bir tavır sergiler. Bunun üzerine, 'Menderes'in dostu' olarak bilinen Prof. Dr. Sedat Tavat'tan istenir o rapor. O korkar ve etrafında, Tıbbiye'den yeni mezun olmuş, 6-7 tabib-teğmenle birlikte muayene eder. 'Aç ağzını! 'Aaaa' de!' gibi mâlûm boğaz muayenesinden sonra. Bitkin vaziyetteki Menderes'i küçük düşürmek için, etraftaki subayların gülüşmeler arasında, bir de, -nasıl yapıldığı bilinen- 'prostat' muayenesi yapılır ve 'Sağlıklıdır' raporu verilir. (O sırada orada sırıtan subaylardan birisinin, 20-30 yıl sonralarda, MİT Başkanı da olan bir Org. olduğu açıklanmıştı.)

Adnan Bey, ayakta duramayacak haldedir ve 'tuvalet ihtiyacı olduğunu' söyler, ama izin vermeyip, bir teneke getirtip, üzerine oturturlar, 'Yap haydi.' diye. Adnan Bey, 'Utanıyorum, n'olur müsaade buyurunuz!' dese de izin vermezler. Ve bir gün ortasında, uzun bir beyaz gömlek giydirilmiş olarak, dârağacına yürür.

İdâm edilenlerin cenazelerini vermedikleri gibi, en azından kaatillerinden, cellâdlarından daha şerefli ve de mazlûm o üç insan İmralı' adasında defnedilir ve 30 yıl aileleri bile, sevdiklerinin mezarlarına gidemezler.

Bu satırların sahibi, o zaman Konya'da Devlet Hastahanesi'nde idi. Büyük kitlelerin gizlice gözyaşı döküşlerine ve Konya'nın bazı mahallelerinde ise, mâlûm partililerin bu 'idâm'ı, 'davul-zurna'yla kutlayışlarına bizzat şâhid oluyordu.

*

Menderes'in başına dikilen muhafız subaylardan birisi de 'Deli ...' lâkablı birisiydi. Onun anlattığına göre, Adnan Bey, o ağır baskılar zamanında, avucunda taşıdığı ve Arabca yazılı küçük bir kağıdı açar, okurmuş.

O kâğıt yıprandıkça, Adnan Bey, yeni kağıt ister ve önceki yazılı kağıtları da 'Yüzbaşı beyefendi, bu kağıdı çöpe atmayın, ayak altında düşebilir, yakın!.' dermiş. Bu kağıtları biriktiren Yzb. ise, 1990'lı yıllarda hâtıralarını anlatmış ve o kağıtların fotoğrafını da yayınlamıştı. Adnan Bey'in hattının bayağı güzel olduğu, o yıpranmış kağıtların fotoğraflarından bile anlaşılıyordu. Hepsinde de, Baqara Sûresi'nin, 'Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler.' meâlindeki, 'Lâyukellifullahu nefsen illâ vus'aha.' diye başlayan son âyeti yazılıydı.

*

Meclis'in 'Darbeleri Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadede, 27 Mayıs 1960 Darbesi'nin gerekçesi olarak, 'Ezânı arabça okutması bile yeterli meşru sebeptir.' diyen eski bir Gn. Kur. Başkanı (İ. H. Karadayı) adında bir Org. bile geçmiştir, bu cinayetler sahnesinden.

Ve.. KK Bey de, 17 Eylûl günü, Adnan Menderes'in kabrine çiçek bırakmış. İçinde ve başında bulunduğu siyasî hareket ve ülkenin en büyük cemaati olan 100 yıllık Kemalist -laik cemaat, asırlık tahakkümlerinin ana fikir ve çizgilerinden döndüklerini açıkladı mı ki?

Müslüman halkımızın, 100 yıllık direnişini hâlâ, basit bir karşı çıkış sanıyorlar, galiba.

*

Merhûm Adnan Menderes ve 2 dârağacı arkadaşı Fatin Rüşdî ve Hasan Polatkan'ların ruhları için, dualarla.

*