Mustafa Sabri Beþer
Mustafa Sabri Beþer
Tüm Yazýlarý

Suçlu benim!

Mevlana'ya atfedilen bir söz vardýr: "Kula bela gelmez Hak yazmadýkça, Hak bela yazmaz kul azmadýkça." Son birkaç yýlda, özellikle son aylarda yaþadýðýmýz musibetler ister istemez aklýmýza bu sözü getiriyor. Olan biteni bu çerçeveden okuduðumuzda ise karþýmýza ibret dolu bir tablo çýkýyor.

Memleketimizde yaþanan yangýn ve sel felaketlerinden sonra herkes birilerini suçlu ilan etme peþinde.

Muhalefet iktidarý, iktidar muhalefeti, solcu saðcýyý, saðcý solcuyu, seküler muhafazakarý, muhafazakâr seküleri... Velhasýl kelam, her kesim suçu bir baþkasýnda arama yarýþýnda.

Oysa Yüce Rabbimiz Kur'an-ý Kerim'de, Nisa Suresi'nin 79. ayetinde "Sana ne iyilik gelirse Allah'tandýr. Sana ne kötülük gelirse kendindendir." buyuruyor.

Biz ise böylesine büyük bir gerçek ortada dururken sen-ben kavgasýna giriyor ve olayý adeta bir çýkmaza sokuyoruz.

Oysa tarihteki büyük felaketlere baktýðýmýzda, bu felaketleri yaþayan toplumlarýn ve onun fertlerinin ahlaken çökmüþ olduðunu görüyoruz. Fert ve toplumda bozulma baþlýyor ve arkasýndan musibet geliyor.

Bu noktada akla ilk gelen örnek Pompei þehrini yok eden Vezüv yanardaðý patlamasýdýr. Felaket öncesinde Pompei þehri adeta sefahat ve rezaletin merkezi haline gelmiþti. Yaþadýklarý sefih hayatta ýsrar eden halk en sonunda büyük bir felakete duçar oldu.

Yunus Peygamberin kavminin maruz kaldýðý ceza ve arkasýndan bunun toplumun üzerinden kaldýrýlmasý ise önümüzde bir baþka örnek olarak duruyor. Allah'ýn gazabýnýn üzerlerine gelmekte olduðunu gören halk iþte bu noktada kritik bir hareket yaptý.

Ýnsan yeryüzüne indirildiði andan itibaren birçok dönemde felaketlerle karþý karþýya kalmýþtýr. Bu felaketlerden her defasýnda aklý, mantýðý, birlik içerisinde kenetlenme ve bilgisi sayesinde kurtulmayý baþarmýþtýr

Yunus Peygamberin kavmi, bugün bizim yaptýðýmýz gibi "Bu felaketler sizin yüzünüzden baþýmýza geliyor." kavgasýna girmeden, birbirlerini suçlamadan, itham etmeden, akýl, mantýk, kenetlenme ve bilgi ýþýðýnda hareket etti ve devamýnda da hep birlikte tövbe yolunu seçti.

Yani herkes önce kendini hesaba çekti, akýllý davranarak yapýlmasý gerekeni yaptý ve günahlarýndan dolayý af diledi. Hatalarýnýn farkýna vardýktan sonra bir de tövbe ederek af dileyen toplumun baþýndaki felaket, Allah tarafýndan kaldýrýldý.

Bugün tam da Yunus Peygamberin halkýnýn durumundayýz.

Felaketler toplumumuzun üzerinde kol geziyor. Gökyüzü ve yeryüzü elbirliði içinde Allah'ýn kanunlarýný icra ediyorlar.

Sosyal medyada rastladýðým bir paylaþým tam da zikretmeye çalýþtýðým durumu izah ediyor: "Uzun süredir karþý karþýya kaldýðýmýz felaketler, dünyadaki herkese açýkça toprak ve gökyüzü ile iliþkini düzelt, tabiatla muamelatýný iyileþtir, yaratanla muhabbetini pekiþtir, hakka hukuka riayet et diyor."

Bir taraftan virüs, diðer taraftan yangýn ve sel felaketleri sadece bizim deðil dünyanýn geleceðini tehdit ediyor. Ýnsanlýk sadece bizim coðrafyamýzda deðil dünyanýn her tarafýnda virüs, yangýn, sel gibi doðal afetlerle boðuþuyor.

Bugün suçlu arama zamaný deðildir.

Suçlu belli: Ben, sen, o, biz, siz, onlar! Yani hepimiz.

Bugün "senin yüzünden", "sizin yüzünüzden" deme günü deðil "benim yüzümden" "bizim yüzümüzden" deme günüdür. Ancak bu þekilde piþmanlýk kapýlarýný arayabilir, çözüm yollarýný bulabiliriz.

Herkes birbirini suçlayacak olursa bir kýsýr döngüye girer, bir çözüme ulaþamayýz.

Rabbimizin "Sana ne iyilik gelirse Allah'tandýr. Sana ne kötülük gelirse kendindendir." fermaný gereði evet "suçlu benim."

Yaþadýðýmýz felaketlerin suçlusu benim.

Önce Rabbime, sonra aileme ve topluma karþý yapmam gerekenleri layýkýyla yapamadým!

Þimdi tövbe vakti. Gelin hep birlikte farkýnda olarak ve olmayarak iþlediðimiz suçlardan dolayý her þeyin sahibi olan Allah'tan af ve maðfiret dileyelim...