Þu iki haber art arda yayýmlandý geçtiðimiz gün: Türkiye'nin Otomobili Giriþim Grubu (TOGG), prototip örneðini Türkiye'de tamamladýðý yerli otomobilin test sürüþleri gerçekleþtirmiþti. Herkesin coþkuyla, heyecanla karþýladýðý bu haberin hemen arkasýndan ise, bilim ve teknoloji dünyasýnýn acý bir kaybý olarak TÜBÝTAK Marmara Araþtýrma Merkezi'nde araþtýrmacý olarak görev yapan Doç. Dr. Dilek Dündar Erbahar'ýn, evinde ölü bulunduðu haberi yer alýyordu.... Sensör Teknolojileri Proje Grubu'nda Baþuzman Araþtýrmacý olarak görev yapan Doç. Dr. Dilek Dündar Erbahar, ileri bilimsel araþtýrmalarý yürüten 40 yaþ altý genç bilim kadýnlarýnýn mükemmelliðini kutlamak ve genç yeteneklerin bilimsel çalýþmalarýný sürdürmelerine destek olmak amacýyla oluþturulan L'Oréal-UNESCO Bilim Kadýnlarý Ýçin Program Ödülü'nü almaya hak kazanmýþtý. Erbahar, zehirli gazlara karþý yüksek algýlama hassasiyetine sahip, üstün performanslý, seri üretime uygun, ekonomik, düþük güç tüketimiyle çalýþan, kompakt kimyasal sensörler geliþtirilmeyi amaçlayan çalýþmalar yürütüyordu.
Dilek Hanýmýn evinde böcek ilacý bulunmuþtu ve intihar etmiþ olabileceðinden þüphe duyuluyordu. Acýsý kalbimize çöktü, genç bir bilim kadýnýnýn vefatýna mý, bir çocuðun yetim kalýþýna mý, onu yetiþtirenlerin acýsýna mý yanalým? Ama memleketimiz için büyük bir kayýp olduðu çok açýk. Allah rahmet eylesin, ailesine sevenlerine sabýrlar versin, çok üzüldük...
Ne yalan söyleyeyim, TÜBÝTAK'ta bir vaka olduðunu duyunca benim de pek çok kiþi gibi aklýma ASELSAN cinayetleri geldi, intihar süsü verilmiþ bu vakalarda çok deðerli uzmanlarýmýz, teknoloji insanlarý hayatlarýný yitirmiþlerdi, üstelik o olaylar ilk duyurulduðunda hep 'intihar' deniyordu...
Dilek Dündar Erbahar'ýn hayatýnýn baharýnda ve çok kritik araþtýrmalarýn içindeki kimliðiyle ýþýðýnýn sönmesi, bana rahmetli Prof. Engin Arýk'ýn bir uçak kazasýnda vefatýný da anýmsattý... Engin Arýk'ýn bir güneþi andýran yüzü, zeka dolu gözleri, mütebessim çehresi de geldi gözlerimin önüne... 2007'de Ýstanbul-Isparta seferini yapan Atlasjet'e ait uçak, arýzalanarak düþmüþ, bu kaza büyük þüpheler uyandýrmýþtý. Türkiye'nin enerji devi olmasýný saðlayacak toryumdan nükleer enerji projesinin mimarlarý, Boðaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Engin Arýk, araþtýrma görevlisi Özgen Berkol Doðan, yüksek lisans öðrencisi Engin Abat ile Doðuþ Üniversitesi'nden Prof. Dr. Þenel Fatma Boydað, Doç. Dr. Ýskender Hikmet ve araþtýrma görevlisi Mustafa Fidan'ýn kazada hayatlarýný kaybetmiþti. Ne feci!
ABD ve Ýsrail'in, Türkiye'nin nükleer güç olmasýný asla istemediklerini deðiþik ortamlarda deklare ettiklerini biliyoruz. Engin Arýk hocamýz, toryumun, yüksek enerji hýzlandýrýcýsý ile uranyum 233'e dönüþtürülmesi üzerinde çalýþýyordu. CERN'de yapýlan deneylerde sistemin prensiplerini anlamýþtý. Türk Hýzlandýrýcý Merkezi Projesi 2006 yýlýnda bunun üzerine hayata geçmiþti. Toryumu yakmak için gereken proton hýzlandýrýcý yapýmýna öncülük edecek bilgiye sahipti...
Ne acý bir kayýp... Kayýplar, kayýplarý hatýrlatýyor...
Geçen gün vefat eden Doç. Dilek Dündar Erbahar'ýn sözlerine bakalým: "Saðlýðýmýz ve çevre için tehlikeli, teþhis edilmesi güç olan zehirli gazlara karþý yüksek algýlama hassasiyetine sahip, üstün performanslý kompakt kimyasal sensörler geliþtirmeyi amaçlýyorum. Sensör elbette seri üretime uygun, ekonomik, düþük güç tüketimiyle çalýþmalý. Bu döndürülmüþ grafen yapýlý sensör sisteminin sanayiye ve ulusal güvenliðe aktarýlmasýný hedefliyorum. Askeri ve endüstriyel alanlardaki güvenlik birimlerinin, sanayi kuruluþlarýnýn ve çeþitli kamu kurum ve kuruluþlarýnýn talepleri böylece karþýlanacak."
Artýk bu sözleri söyleyenler burada deðil, her iki dahi kadýn da ahirete göçtüler... Kime ne dersin, memleketimizin büyük hedeflere yürürken kazanacaðý ivmelerde payý olan bu iki kadýnýn vefatlarýnda, belki de teknoloji tarihimizde süregelen ihanetlerin tesiridir diyeceksiniz ama kapkara þüphe bulutlarý olduðunu düþünüyorum...
Bu özel insanlara, teknoloji dehalarýmýza, hayatlarýnýn her anýnda gereken özeni, ilgiyi, desteði, güvenliði saðlamak zorundayýz...