TSK'da Karadeniz hassasiyeti

Denizlerde yaşadığımız facialar Osmanlı'nın modernizasyon adımlarını hızlandırdı. 1770'te Çeşme Körfezi'nde Rus donanmasının ateşiyle denizlerdeki gücümüz neredeyse yok olmuştu.

1773'te yani bundan tam 250 yıl önce Sultan 3. Mustafa Mühendishane-i Bahr-i Hümayun'u açtı. Türk modernleşmesinin en kritik tarihlerinden biri olarak bilinir. İftihar ettiğimiz Deniz Harp Okulu, Deniz Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi gibi kurumlarımızın geçmişi bu tarihe dayanıyor.

Etrafımızı çevreleyen 3 deniz var. Ancak özellikle Akdeniz ve Karadeniz'de yaşananlar küresel gerilimin etkisinde giderek ateş çemberini andırıyor.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu'nun konuşması şüphesiz şahsi görüşlerinin ötesinde, devlet sistemi içinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin önemli bir amiralinin jeopolitik tespitlerini içeriyordu. Bu ifadeler devletin en hassas meselelerinin konuşulduğu Milli Güvenlik Kurulu'nda ortaya çıkan algının özetidir. Tarihi bir günde Oramiral Tatlıoğlu tarafından net bir şekilde vurgulanmış oldu.

Deniz Astsubay Okulu'ndaki konuşmasında Tatlıoğlu, Kıbrıs'ta deniz üssü, Akdeniz'deki mücadele, Batı'daki yeni komşumuz ABD, gibi konulara değindi ancak can alıcı mevzu başkaydı. Tatlıoğlu, NATO'nun Karadeniz'de bazı önlemler almaya çalıştığını ve bundan endişe duyduklarını belirtti. Bu bağlamda Tatlıoğlu, "Biz Türkiye olarak Karadeniz'in güvenliğini sağlarız. Karadeniz'i bir Ortadoğu'ya çevirmesinler." ifadelerini kullandı ve ülkelerin Montrö Anlaşması'na uymaları gerektiğini aktardı.

"2008 senesinde Gürcistan ve Rusya ile başlayan gerilimler, Güney Osetya-Kuzey Osetya problemleri, Abhazya'nın aynı şekilde problemleri, 2014 yılında Kırım'ın işgal edilmesi, 2018 Kerç Boğazı, 2022 yılında başlayan Ukrayna-Rusya savaşı, Karadeniz'deki jeopolitik mücadelede yeni bir dönem başlattı. Bildiğiniz gibi NATO Karadeniz'de bazı tedbirler almaya çalışıyor. Ancak Karadeniz'de bu tedbirleri biz kendimiz alacağımızı ifade edip NATO'yu veya Amerika'yı Karadeniz'de istemediğimizi beyan ediyoruz. Son dönemde medyadan mutlaka takip etmişsinizdir. Ukrayna-Rusya savaşından dolayı 400'ün üzerinde Karadeniz'e dökülen mayın var... Karadeniz'de bu mayınlarla mücadele ediyoruz. İki anlamda çok tehlikeli, 1'incisi az önce ifade ettiğim gibi o bölgede TPAO'nun çalışan gemileri var. Onlara çarpması durumunda o sondaj gemilerinde çalışan arkadaşlarımız ve aşağıda açık durumda bulunan doğal gazı kaybetmiş oluruz. Dolayısıyla Karadeniz'de çok ciddi bir mücadele içerisindeyiz. Aynı zamanda biliyorsunuz Karadeniz'de 'Tahıl Koridoru'nun güvenliğini biz sağlıyoruz. Her ne kadar tahıl koridoru 2023'te kapanmış olsa da tekrar açılması için girişimler devam ediyor ve bu tahıl koridorundaki bütün gemi geçişlerini ve Karadeniz'deki bütün bu mayın gibi tehlikeleri Deniz Kuvvetlerimiz olarak bertaraf ediyoruz. Amacımız şu, Montrö'ye uyulsun. Karadeniz'de biz bütün güvenliği sağladık. Biz Türkiye olarak Karadeniz'de bütün güvenliği sağlarız. Karadeniz'i bir Orta Doğu'ya çevirmesinler. Dolayısıyla Karadeniz'e herhangi bir ülkenin veya NATO'nun girmesini istemiyoruz."

Soğuk Savaş sonrası Karadeniz'de kıyıdaş ülke sayısı değişti. Bu ülkelerin küresel kamplaşmadaki konumları da farklı. Karadeniz'de istikrarı Türkiye sağlıyor ancak özellikle doğalgaz sondaj çalışmaları Türkiye karşıtı çevreleri rahatsız ediyor. Doğu Akdeniz'de olup bitenlerin bir enerji savaşı olduğunu ısrarla vurguluyorduk. Karadeniz'de devam eden savaşın da birçok sebebi var.

Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşında Montrö kurallarını uygulamaktan hiç tereddüt etmedi. Yunanistan'daki yığınakların arkasında da bu kararlı irade yatıyor. Tatlıoğlu'nun açıklamaları kimi çevrelerde şaşkınlık yaratmış olabilir. Ancak Türkiye'de siyaset-ordu ilişkilerinde yaşanan değişimler NATO'yu sorgulayan, kritik edebilen ortak aklın ortaya çıkmasını sağladı. Bu açıklamaların NATO karargâhında tartışılacağını, Ankara'nın direncinin daha çok hissedileceğini ve bu sürecin ABD tarafında da rahatsızlığı artıracağını söyleyebiliriz.