Tunus-Türkiye ittifakı ‘altın anahtar’dır

Başkan Erdoğan ve kurmay ekibi, Akdeniz’in batı kanadında, özellikle Afrika-Avrupa hattında tüm dengeleri yeniden yapılandıracak çok hassas bir atak gerçekleştirdi. 

Erdoğan, sırtını milletine dayayarak ülkesi için “milli rota” oluşturan Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’e, büyük bir kapı araladı. 

Kays Said’i tanıyanlar için Erdoğan’ın stratejisi, gerçekçi ve doğrudur.

 

ÜNİVERSİTE KÜRSÜSÜNDEN LİDERLİĞE…

23 Ekim 2019 günü Tunus cumhurbaşkanlığına oturan Kays Said, Arap Baharı’nın başlangıç ülkesi olan Tunus’un yeni anayasasının yazılımı sırasında tanındı. 

Anayasa hukuku profesörü kimliğiyle çoğulcu bir anayasa çalışmasına sağladığı katkıyla Tunus halkının saygısını kazandı. 

Son cumhurbaşkanlığı seçimine 25 diğer adayla birlikte katıldığında kamuoyu araştırmacılarının seçilme şansını düşük gördüğü bir adaydı. Araştırmacılar, Tunus gençliğinin 61 yaşındaki akademisyene gizli bir sevgi duyduğunu gözden kaçırmışlardı, nitekim ilk tur oylama sonucunda en yüksek şans tanınan muhafazakar Ennahda Partisi adayı Abdülfettah Mouru yüzde 12.9 oyla üçüncü olurken, Kays Said yüzde 18.4, ülkenin medya imparatoru Nebil Karoui yüzde 15.6 oy aldı. 

Kays Said’in ikinci tur oylamada, “rakibim Karoui vergi usulsüzlüğü ve kara para aklama suçlamalarından cezaevinde bulunuyor, benim rakibimin bu şartlarında kampanya sürdürmem adil olmaz bu nedenle kampanyamı askıya alıyorum” açıklaması Tunus halkının gönlünde taht kurmasına neden oldu. 

Muhafazakar kimliğiyle Ennahda’nın da desteğini alan Kays Said, oyların yüzde 72.7’sini alarak cumhurbaşkanı seçildi.

 

KÖRFEZ ÜLKELERİNDEN UZAK BİR DEMOKRAT…

Kays Said’i Türkiye açısından önemli kılan, siyasi yaşamında Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkelerine uzak durması, özellikle de seçim kampanyasında bu ülkelerden hiçbir mali destek almamasıdır. 

Bağımsızlıkçı çizgide duran Said’in seçim kampanyasına yalnız Tunus halkı para verdi, o makama kimseye borcu olmadan oturdu.

Bu nedenle, tıpkı Erdoğan gibi, Trablus’taki meşru yönetimin başı Sarrac’a destek veren siyasetçi olarak dikkat çekiyor. 

Bu desteğin üç nedeni var: 

1- Tunus ve Libya tarih boyunca bir arada yaşadılar, ayrılıkları 1947’de gerçekleşti, bununla birlikte zengin petrol kaynakları ile Libya, her zaman Tunus ekonomisinin bir numaralı destekçisi oldu. 2- Tunus kendi istikrarı için Libya’nın özellikle batı kesimindeki istikrara büyük önem veriyor, çünkü topraklarında Hafter’den kaçmış yaklaşık bir milyon Libyalı’yı barındırıyor, 3- Körfez ülkelerinin Mısır’dan sonra Libya’da da yönetimi belirlemesini asla istemiyor. 

Libya lideri ile son olarak 10 Aralık günü Tunus’ta görüşen Said’in şu sözleri önemli: Kuşkusuz, Libya’nın geleceğine esas olarak Libya halkı karar verecektir. Bu ülkenin dostlarına düşen ana görev, Libya’nın güvenlik ve istikrarının sağlanmasında üzerlerine düşeni yapmaktır.

Said bu sözleri Tunus’taki aşiretlerle akraba olan Libyalı aşiretlerin liderleriyle yaptığı görüşmede de tekrarladı. 

Bütün bu bilgiler, Başkan Erdoğan’ın Tunus ziyaretinin yerinde ve zamanlaması çok doğru bir ziyaret olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

 

MUTABAKAT AKDENİZ’E YAYILIYOR…

Türkiye, Osmanlı sonrasında İtalya ve Fransa’nın hakim olduğu eski coğrafyasında yeniden belirleyici adımlar atıyor. Yakında Fransa ve İtalya tarafından desteklenen ne kadar eski Arap siyasetçi varsa, Türkiye’yi suçlayan açıklamalarla ortalığa döküleceklerdir. 

Türkiye-Tunus ittifakı ise Arap Birliği’ni kontrol altında tutan, Amerikan emperyalizminin şemsiyesi altında Siyonist kumpasların destekçisi haline gelen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelere net bir yanıttır…

Arap dünyası, emperyalizmin ajanı rejimlerle Kays Said gibi milletinin seçtiği bağımsızlıkçı yeni nesil devlet adamları arasındaki mücadeleye tanıklık edecek, bu kaçınılmazdır.