Türkiye'nin “insani diplomasi” atakları...

G20'nin Yeni Delhi'deki bu seneki toplantısı "Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek' temasıyla gerçekleşiyor. Barış ve refah istikrarının tüm dünyanın ihtiyacı olduğu gerekçesiyle; "hepimiz aynı gezegendeyiz, insanlık ailesinin mensuplarıyız ve ortak gelecek için çatışma ve adaletsizliklerden uzak bir dünya düşlüyoruz' anlamı okunabilir bu başlıktan... İronik bir şekilde tematik anlam olarak disipliner bir zorunluluğu da taşıdığından, bu başlıkta mensubiyetlerin yeni kutupları oluşturmaya namzet olduğunu da düşünebiliriz pekala... Öyleyse soralım: Rusya ve Çin, bizim yaşadığımız aynı dünyada değil mi?

Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hem diplomatik ikili görüşmelerin en popüler isimleriydi, hem de sonuç bildirgesinde Ukrayna-Rusya krizinde yepyeni bir barışçıl diplomasi inşa etmesi itibariyle şükranla yad edildiler...

Dünya, Ukrayna kriziyle taraflara ayrıldığı halde, yönettiği "prensipli müzakereler'' aracılığıyla çarpışan her iki ülkeyle de konuşup, sorun çözebilen tek ülke Türkiye, tek lider Erdoğan. Bu durum aslında geniş çerçeveden bakıldığında, dünya barışı adına da umut kaynağı olabilecek yepyeni bir barışçıl diplomasi kapısını da açıyor.

Tahıl, gıda ürünleri ve gübrelerin Rusya ve Ukrayna'dan derhal ve engellenmeden teslim edilmesi üzerinde duran G20 ülkeleri, bu durumun özellikle Afrika başta olmak üzere, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerdeki taleplerin karşılanması için gerekli olduğunu dile getirdiler.

G20'nin Birleşmiş Milletler kararlarıyla uyum içinde olmaya özen gösteren tavrı, G20'yi Batı Bloku içinde gösteriyor ilk bakışta. ABD'nin, Çin ve Rusya'yı, Hindistan üzerinden çevreleme girişimi olarak da okunabilecek yakınlaşmalarda, farklılık ortaya koyarak kendi eksenini tahkim eden neredeyse tek ülke olma yeteneği Türkiye'ye, bloklar arası yeni bir diyalog elçisi kimliğini de veriyor...

Nitekim küresel hemen her buluşmada verilebilecek iyi niyet temennileriyle dolu sonuç bildirgesinin yanı sıra, Başkan Erdoğan'ın değişik ortamlarda verdiği demeçler elbette dikkat çekiciydi...

Başkan Erdoğan, sürdürülebilirlik vurgusu yaptı. Cari sistemin herkes için sürdürülebilir barışı, güvenliği ve refahı güvence altına almakta yetersiz kaldığını yeniden dile getirdi. Bu bağlamda küresel sistemdeki adaletsizlikler büyürken, uluslararası kuruluşların bu sorunlara çözüm üretme kabiliyeti ise giderek azalıyor. Bu durumun çatışmaların barışçıl yollardan çözümü, daha adil bir dünyanın inşa edilmesi, çok taraflılığın güvence altına alınması noktasında bizim sorumluluğumuzu daha da artırdığını anlattı...

Başkan Erdoğan, G20 Liderler Zirvesi kapsamında, Türkiye, Meksika, Endonezya, Güney Kore ve Avustralya'dan oluşan kıtalararası istişare ve eş güdüm platformu MIKTA üyesi ülkelerin devlet başkanlarıyla bir araya geldi. "İfade özgürlüğü" kılıfıyla 2 milyar insanın en mukaddes değerlerine saldırılmasına izin verilmesinin kabul edilemez' dedi Başkan Erdoğan. "Hangi dine mensup olursa olsun insana saygı duyan herkesin buna itiraz etmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye olarak bu konudaki tepkimizi ifade etmeyi sürdüreceğiz" derken, "islamofobi'yi tüm dünyanın gözü önünde lanetledi.

Bu arada Türkiye'nin; Balkanlar'dan Karadeniz'e, Kafkaslar'a, Orta Doğu'ya, Asya'ya ve Güneydoğu Afrika'ya kadar geniş bir coğrafyada, dostlukları, barış, güven ve istikrar ortamını tahkim edecek adımları her geçen gün değerli semereler veriyor.

Türkiye'nin uluslararası alanda takip ettiği diplomasinin "insani diplomasi' olduğu konusunda uzlaşıyor dış politika uzmanları. Bu kadar çetrefilli sorunun, kargaşanın, çatışmanın olduğu yerde, insanı odaklayan ve insani meseleleri öne çeken bir siyaset izlemek her babayiğidin harcı değil kuşkusuz.