Kurban Bayramýnýzý tebrik ederim, dilerim ki bu bayram vesilesiyle, hakkýyla Rabbine yakýnlaþanlardan olalým... Türkiye'den Hacca giden kardeþlerimizin Arafat Vakfesi'nde ettikleri dualara bizler de amin dedik. Onlarla birlikte bizler de heyecanlandýk, gözyaþý döktük, çok güzel dualar edildi, salavatlar getirildi, tekbirler çekildi, Allah razý olsun...
Sözlükte "durmak, ayakta durmak, bir yerde beklemek" anlamýndaki vakfe, hacc ibadetini yerine getiren kiþinin belirli bir zaman diliminde belirli yerlerde bir süre durmasýný ifade eder. Vakfenin yapýldýðý Arafat ve Müzdelife bölgelerine "mevkýf' denilir Hacc'da iki vakfe vardýr: Arafat ve Müzdelife vakfeleri.
Vakfe, duaya durmak, kendini duaya hasretmek, zamaný duaya, münacaata vakfeylemek gibi anlamlarý olan derin bir kelime. Bu yýlki Vakfe'de, hem yapayalnýzlýk, hem de büyük bir ailenin ferdi olmak þuuruyla ayný anda dolup taþtým. Belki de doðru kelime yalnýzlýk deðildir, ferdiyettir. Her duanýn kiþisel yaþanmýþ bir hayat hikayesinin imbiðinden geçerek taþtýðýný hissettim. Nasýl birbirimizin aynýsý deðilsek, ruh hallerimiz de biricikti ve bu durum dualarýmýzýn da öznelliði sonucunu getiriyordu... Vakfe duasýnda, her iþi, kargaþayý, davayý býrakarak Yaradýcýya yönelme, Allah Teâla ile baþ baþa olma halini yakinen hissettik. Yeryüzünde ne kadar çok insan vardý ve bu kýymetli günde göklere yükselen ne kadar çok dua vardý kim bilir...
Vakfe'de kapýldýðým diðer duygu ise, her milletten, her renkten, her dilden insanlarýn ihrama bürünmüþ halleriyle birbirlerine ne kadar da benzediðiydi... Ayný ritüeller, Hz. Peygamberimizden (sav) bu yana tekrarlanýyorlar... Hatta Hz. Ýbrahim'den bu yana akan bir çöl denizi Zemzem, Haccýn hatýralarý, yadigarlarý, þiarlarý, Peygamberimizin atasý olan Hz. Ýbrahim'e dayanýyor... O kadar eski bir ziyaret makamý ki Hz. Adem'den bu yana orada var olduðu kayýtlara geçmiþ bir mabed... Bütün o kadim dualar, bütün o eski insanlar, o eski ihramlar, o eski namazlar, o eski niyazlar, hepsi bir bütünün parçalarýymýþ gibi geldi Vakfe anýnda kalbimize...
Hâlbuki Ýstanbul'da bir odada oturmuþ televizyondan Vakfe duasýný açmýþ dinliyorduk, babam ve babamýn kuþundan baþka kimse yoktu yanýmýzda üç kiþiydik. Ama her nasýlsa, biz, çok büyük bir ailenin ferdiydik. Gurbette yurdunu özleyen emekçiler gibi, itinayla, gözlerimiz nemli bir þekilde dualara biz de amin diyorduk, hasretle...
Vakfe'nin ferdileþtirirken, bir yandan da çoðalttýðý ve çok olana kattýðý, bütünlediði gerçeði, aslýnda Tevhid bilgisinin de bir tür saðalmasý gibiydi. Bir ve tek olan Allah'a inanýyorduk, ve bu inanç istikametinde olanlarla tertemiz bir kardeþlik hasýl oluyordu...
......................................
Hâlbuki hüzünlerle, hoyratlýklarla, gönül kýrýklýklarýyla dolu bir dünyamýz var. Þiddet her yerde kol geziyor, hepimizi rehin alýyor. Tüm bu giderek yozlaþan sistem içinde, bir serinliðe ihtiyacýmýz yok mu? Bir gölgeye kaçýþ imkâný yok mu?
Vakfe, yani duaya hasrolunmuþ hususi ve kutsanmýþ saatler, týpký Ramazan'da tuttuðumuz oruçlar gibi, bizi dünyanýn ateþinden çýkartýp, bir nebze de olsa, tevhidin gölgeliðine getiriyordu iþte...
Belki iyi ve fazilet sahibi insanlar, her anlarýný vakfedeymiþ gibi yaþýyorlardýr. Pür dikkat duaya odaklanmýþ ruhlara selam olsun. Ama bizim gibi gündelik iþler içinde çýrpýnýp boðulan kiþiler için, ateþte yaþayan semenderler için, Vakfe, kuyudan çýkýp nefes almak kadar sevinç vericiydi...
Asrýmýzýn insaný huzursuz... Allah gönüllerimize huzur baðýþlasýn. Bu bayram, Allah'ýmýza yakýnlaþma bayramýmýz olsun...