‘Yerin üstündeki iki ayaklı öküzler'den, ‘el-aman!'

'Gerçek öküz'ler bağışlasınlar, sözüm onlara değil..

Bize hikmetli dörtlükler bırakmış olan mütefekkir Ferid Kâm 100 yıl öncelerde,

'Ne taaccüb ediyorsun, buna dünya derler;

Duyulan herzelere onda nihayet yoktur.

'Yerin altında öküz var mı?' dedi, bir meczûb,

Onu bilmem dedim, fakat üstünde pek çoktur..'

diyordu. (Hani, efsanelerde, 'Yerin altında bir öküz vardır' sözünü bir meczûbun bile sorgulamasını anlatıyor şair ve böyle karşılık veriyor.)

Bunları niye mi yazıyorum?

*

Haydi, bir parti liderinin, Sultan Fatih'in, 'Ya ben İstanbul'u alırım, ya da İstanbul beni!' şeklindeki sözünü İBB Başkanı'na da yapıştırması ve yakıştırması densizliğini, sırf o liderin hanım olması hasebiyle, sadece işaretleyip geçelim..

Ama, işte o 'Yerin üstündeki'lerden birinin 'böğürtü'sü yükseldi, Köroğlu diyarından..

Seviyesi, ancak 'çukur'la anlatılabilecek durumda olan birisi, kendisine destek verenleri utandırması gereken bir utanmazlıkla, 'tesettürlü bir hanımın gelip kendisinden yardım istediği'ni çirkin çağrışımlara yönlendiriyor ve öyle bir sahne olmuş mudur, o bile şüpheli ya; o talep doğru olsa bile, o ifadeyi en utanmaz bir çarpıtmayla sırıtarak anlatıyor. Kim olursa olsun, kendisinden yardım talebinde bulunanı öylesine 'çirkin' imâlarla aşağılamaya çalışan bir kimsenin hedefinin, o yardım talebinde bulunanın 'tesettürlü bir hanım' olduğunu bilhassa belirtmesi, 'kimleri aşağılamak niyetinde olduğu'nu da ortaya koyuyor.

Ki, o şerefsizce 'imâ'lı sözleri tekrarlamaya bizim edebimiz cevaz vermiyor. Ve yine de belirtelim ki, hedefimiz, bir kişi veya kişiler değil, bir sefîl zihniyettir.

*

Bu konunun gündeme düştüğü sırada, bir diğer rezalet..

Doğru mudur bilmem, sosyal medyada, Muğla'ya bağlı ilçelerden birinin (muhalefet partilerinden birisine mensub olduğu belirtilen) Belediye Başkanı ile bir kişi arasında geçtiği söylenen bir telefon konuşmasında, bir taraf, bir takım usûlsüzlüklerden söz ediyor, Belediye Başkanı olduğu ileri sürülen kişi, kendisine sual soran kişinin, iddialarına mâkul cevabı varsa onu ifade etmek yerine, -çok affedersiniz-, 'ana-avrat'la başlayan ve en galîz, en terbiyesiz kelimelerle dakikalar boyu, küfürler yağdırıyor. Bırakın, bir kamu vazifelisini; olmayı, sıradan , sokaktaki insanların bile ağızlarına alamamaları gereken o çirkinin çirkini sözleri, ağızlarını kanalizasyon çukuruna dönüştürmüş olan basitin basiti, insan sûreten insan görünümlü nicelerinden de duyuyoruz, ana caddelerden geçerken..

Ve ilkokul seviyesinden üniversitelere, devlet dairelerinden, dolmuşçulara, nice kendini bilmez ve etrafında hanımlar, aileler, çocuklar, büyükler var mı demeden dükkan sahibi kadar her tarafta, bu gibi küfürler gırla gidiyor.. Daha da çirkini, gencecik kızlar bile bu çirkin sözleri utanmadan tekrarlayabiliyorlar, sosyal medya denilen bataklıkta.. Kimse, 'Ben çocuklarıma iyi terbiye verdim, onlar melek gibidir..' diye iddialı laflar etmesin, bu kanalizasyon edebiyatı, her tarafa bir virüs gibi yayılıyor ve bu dilli yardırgayan çocukları da oyun arkadaşları, 'sütkuzusu, hanım evlâdı..' gibi, hafife alıcı sözlerle kendi çirkefliklerinin bataklığına çekmeye çalışıyorlar.

*

Bir anne dert yanmıştı, sokağa , arkadaşlarıyla oynamaya giden 5-6 yaşındaki oğlunun, arkadaşları için, gayet tabiî bir şekilde ' O... çocukları' diye laf ettiğini duyunca şoke olduğunu, 'Bir daha böyle laf duyarsam, ağzına biber doldururum..' diye tehdit ettiğini; bunun üzerine, çocuğun, 'O...' lafının ne demek olduğunu sorduğunu; 'kötü kadın..' demek olduğunu söylediğini, bunu öğrenen çocuğun, diğer oyunlarında arkadaşlarının kendisine aynı şekilde hitab etmelerine, 'Hey, kötü kadın çocuğu..' diye mukabelede bulunduğunu gözlemlediğini ve hayretler içinde kaldığını ve çocuğunun da , arkadaşları arasında alay konusu haline geldiğini' söylemişti.. Mizah sanılmasın, sokak aralarında, parklarda, mini futbol sahalarında bu sözler o kadar yaygın ki..

Ve yazık ki, bu sosyal virüs saldırısına karşı, aşı bulmaya gerek kalmıyor, çünkü , 'kitle psikolojisinin bir merhalesi' olarak ifade olunan 'sürü veya kitle bağışıklığı' gerçekleşmiş bulunuyor, çoğu kimseler gülüp geçiyor.. Unutulmasın ki, Anadolu'nun bazı yörelerinde , babalar, evlerine misafir gelenlere veya misafir olarak gittikleri yerlerde, 3-4 yaşındaki küçük oğullarına; 'Haydi şu amcana bir söv, aslan oğlum benim..' diye konuşma idmanı bile yaptırıyorlar ve çocuk, mânâsını bile söyleneni tekrar ediyor ve gururlu babanın ve çocuğun sövdüğü kişilerin kahkahaları yükseliyor, ortalıkta.. (K. Sunal ve benzerlerinin filmlerinden güya 'biiip'lenmiş bazı sözlerin yerini, çocuklar hayal gücüyle dolduruyorlar. Ve o filmlerin sansürsüz ilk kopyaları ise internetlerde dolaşıyormuş..)

*

Anneler-babalar ve toplumun yönetimini halkın iradesiyle uhdelerine alanlar, medya organları ve hele de sosyal medya bataklığı, özellikle de yeni nesilleri daha bir kendi içine doğru çektiğini ve yuttuğunu, bu nesiller tamamen garkolduktan sonra mı farkedeceğiz?

Filanca kişinin hatırasına saygısızlık kabul edilen beyanlar derhal sosyal medyalardan mahkeme kararlarıyla kaldırtılırken, bu konuda, alınacak hiç bir tedbirimiz olmayacak mıdır?

*