‘'Yoksullarýn ölümü'

Baþlýðý Charles Baudelaire’in ayný adlý þiirinden ödünç aldým. Þiirin çevirisini de genç yaþta vefat etmiþ þairlerimizden Orhan Veli yapmýþ. Ölümün, zenginlerin aksine yoksullarý avuttuðunu, hem de ümitle yaþanan hayat için, güvenli bir son olabileceðini anlatýyor þiirinde. Ölümden sonra gidilecek yerin ümidine dair, sýðýnaklýðýna dair edipçe bir sezgiyle kaleme alýnmýþ:

‘’Akþamlara kadar didinmek gücünü veren,

Parýldayan tek ýþýk, kapkaranlýk dünyada;

Dört kitabýn yazdýðý o koskocaman handa

Mümkün artýk doyup, dinlenip uyuyabilmen...’’

Modern zamanlarda ölümümüzü pek de düþünmüyoruz aslýnda, bizi ne zaman, nerede, ne haldeyken yakalayacaðýný da, hiç bilmeden... Kabirlerimiz eskisi gibi camilerin arka bahçelerinde çiçek açmýyor, þehrin çok dýþarýlarýnda mezarlar. Ölümü hatýrlatan her þeye kýzýyoruz þehirlerde, nereden çýktý þimdi þu cenaze arabasý, niçin sela veriliyor, kolumuza konmuþ bir tozu silker gibi uzaklaþtýrýyoruz onu kollarýmýzdan, ensemizde ürperen tüye sanki Azrail’in eli deðmiþçesine... Ölüm, soðuk ve uzak... Oysa ölüme rikkatle ve dikkatle bakmamýz gerekmez mi, inançlý kiþiler olarak?

***

30 Ekim günü, Balýkesir’in Bigadiç ilçesinde yaðmurda kalan tarým ýrgatlarýndandý onlar; Yasemin Demirel, Nermin Alkan, Feride Arýkoðlu... Biber hasadýna çýkan tarým iþçilerindenmiþ bu üç arkadaþ. Sel gibi þiddetle aniden bastýran yaðmurdan kaçýnmak için tarladaki bir aðacýn altýna sýðýnmýþlar. Olan olmuþ iþte...

Uçsuz bucaksýz tarlalarýn ya orta kýsýmlarýna veya uçlarýna böyle aðaçlar dikilmesi adettendir. Yazýn gölgelik olur, serinlik verir alný hiç kurumayan tarla çalýþanlarýna. Bir sürahi soðuk su gibi durur aðustos sýcaðýndan kavrulmuþ tarlalarýn ortasýnda. O aðaçlar iþte, umuttur emekçiye, altýnda çýkýnlar açýlýr, peynir ekmek yenir, çay içilir, kýsa ama hayat verici molalarýn yeridir o gölgelikler. Anne gibidir o aðaçlar, yayvan dallarýnýn altýna bazen yirmi kiþi bile sýðabilir...

Yasemin, Nermin, Feride de o aðaçlardan birinin altýna gizlenenlerdenmiþ. Gök çatlamýþ, gürlemiþ, ardýndan sert bir kýrbaç gibi yýldýrým düþmüþ. Her yan ilkin bembeyaz bir ýþýk, ardýnda da alev ateþ kesilmiþ. Uçuvermiþler cennetlerine, Yasemin, Nermin, Feride...

Fotoðraflarýna baktým. Umutla gülen gözlerine. Kalbim bin sýzýyla burkuldu. Allah’ýn rahmeti üzerlerine olsun. Ýnþallah cennette hiç yorulmayacaklarý, hiç endiþe duymayacaklarý, yepyeni bir hayata uyanýrlar... Peki ya çoluk çocuklarý var mýydý, bundan sonrasýnda onlar ne yapacaklar? Bu sorularýn hepsi yaþamayla ilgili ve bizim o iþçilerin arkada býraktýklarýyla ilgili vazifelerimiz var kuþkusuz hem toplum olarak, hem devlet olarak... Tarým da, tarým iþçisi de kayýt dýþý kalmamalý, gereken deðer ve önem gündemde tutulmalý. Hayatý kuran ve yaþam çarkýný döndüren temel ekonomi olan tarýmý, yeniden keþfetmek zorundayýz. Tarým ve tarým iþçisi buharlaþmamalý...

Emekçilerimizin bizim üzerimizde büyük haklarý olduðunu çoðu kez unutuyoruz. Özellikle tarým iþçileri, hayatýn temel taþlarýný dizen insanlar onlar. Buðdayý tek tek, tane tane toplamasalar, soframýz ekmeksiz kalýr... Domates, biber, patates, soðan, patlýcan, elma, armut, portakal... Hepsi onlarýn alnýndan, sýrtýndan sýzan ter deniziyle taþýnýyor evlerimize. O bin bir emekle, bin bir düþle, bin bir hayalle verilen emeklerin kýymetini biliyor muyuz?

Üç kadýn iþçi öldü. Irgatlýk yaptýklarý tarlaya düþen yýldýrým çarptý onlarý. Üç arkadaþ cennete geçti. Nereden mi biliyorum? Alýnlarýnda parlayan terden, cefayla bükülmüþ bellerinden, telaþla aðaç altýna kaçýþlarýndaki çocukça safiyetten, þimþek çaktýkça titreyerek kol kola giriþlerinden tahmin ediyorum cennete geçtiklerini.

Þiirde bahsi geçen: ‘’Sihirli parmaklarla üstüne titreyerek/ Uykularýn en güzelini getiren melek’’, inþallah cennette karþýlamýþtýr bu üç arkadaþý, üç emekçi kadýný...