Mustafa Sabri Beşer
Mustafa Sabri Beşer
Tüm Yazıları

Yüksek insanlık

"İnsan insanın kurdudur." derler.

Doğrudur. İnsana, insan kadar zarar veren ikinci bir varlık bulmak çok zordur.

Ancak diğer yandan insanın asıl dostunun da insan olduğunu görüyoruz.

Yaşamakta olduğumuz deprem süreci insanın hem esfeli safilinde hem de ahsen-i takvimde olabileceğinin örneklerini veriyor.

Ama eşrefi mahlûkat olma örneklerini çok daha fazla yaşıyoruz elhamdülillah.

Depremin ilk anından bu yana halkımızın tamamı çoluğuyla çocuğuyla, yaşlısıyla genciyle, zenginiyle fakiriyle büyük fedakârlık örnekleri sergiliyor.

Maddi gücü yeten maddiyatıyla...

Beden gücü yeten bedeniyle...

Bir şey yapamayacak durumda olanlar da dualarıyla depremzedelerin yanında.

Birçok yardım merkezini dolaşmaya çalıştım, gücüm nispetinde destek vermeye gayret ettim; yardım noktalarını dolaştığımda gördüğüm manzara şu:

Bütün gençlerimiz adeta seferber olmuş fedakârca çalışıyor. Çalışan gençlerimizin yaş aralığı ortalama 15-25. Geleceğimiz adına bizi duygulandıran ve gururlandıran bir gayretle onlar da taşın altına ellerini koymuş durumdalar. Hiçbir karşılık beklemeksizin gecesini gündüzüne katmış yardım malzemelerini deprem bölgesine bir an önce ulaştırmanın derdindeler.

Evlerden toplanan yardım malzemelerini getirenler ise uzun kuyruklar oluşturuyor. Yardım kolileri adeta küçük tepeler oluşturmuş.

İş adamlarımız sahip oldukları imkânları deprem bölgesine sevk etmenin yollarını arıyorlar. Ellerindeki iş makinelerini ve teçhizatlarını hiç düşünmeden deprem bölgesine sevk etmeye çalışıyorlar. Bunları yaparken de hiçbir menfaat beklentisi içerisinde değiller.

Deprem bölgesi ise adeta insaniyetin ve yardımlaşmanın zirve yaptığı bir alan.

Yurt dışından ve ülkemizin her yerinden gelen arama kurtarma ekipleri olağanüstü bir gayret göstererek enkaz altındakilere ulaşmaya çalışıyor. Enkazlar adeta tırnaklarla kazınarak depremzedelere ulaşılmaya çalışılıyor.

Bir ölümün diğerine bağlandığı çorap söküğü misali ömürler sökülüyor her an. Kıstırılmış zamanımızın heyulasında her birimiz ayrı bir sancıyla kıvranıyoruz.

Ülkenin her tarafından toplanarak gönderilen yardımlar uzun araç kuyrukları oluşturmuş durumda. Halk, elinde ne varsa depremzedelere göndermiş.

AFAD ve benzeri kurumların hesaplarına yapılan nakdi yardımlar azımsanmayacak meblağlar.

Sadece ülkemiz insanı değil başta Azerbaycan olmak üzere bütün ülkelerin insanları seferber olmuş durumda.

Öyle manzaralar var ki yürekler dayanmaz.

Tabiri caizse kendisi bir dilim ekmeğe muhtaç ama ne yapıp edip topladığı yardım malzemelerini depremzedelere ulaştırmaya çalışan insanlar var.

Küçücük çocuklar harçlıklarını, elbiselerini gönderiyorlar deprem bölgelerine.

Ve elbette ki dualar...

Şu an memleketimin her evinde depremzedeler için dualar ediliyor, Kur'anlar okunuyor.

Mülkün gerçek sahibi olan Allah'a açılan eller, akıtılan gözyaşları insanlığın ölmediğinin en büyük işaretleri.

Elbette "insanlığın kurdu" olanlar da boş durmuyor.

İçlerindeki kötülüğü ve nefreti sosyal medya aracılığıyla sergileyenlere "insan" demeye dilimiz varır mı!

Nefret ve öfkenin gölgesinde, gözlerini bürümüş olan hırsın perdelediği karanlıkta yol alan insancıklar!

Acının lezzeti, çilenin yüreğine dokundurduğu hüznü, çocukluğundan kalma umutları, yorgunluğuna göğüs gerip tedavi etmeye çalıştığı geleceği, dertlenmiş olduğu yolculukta elinde ve yüreğinde taşıdığı bileti ile ulaşır kimlik durağına insan. İnsanın hüviyeti acısıdır, yaşadığı çileden tanırız insanı.

İnsanı masumiyetinden ve samimiyetinden tanırız.

'Yitik sevdalarımızın arasına, insanlığımızın en hoş sedası olan samimiyeti de ekledik' dedirtecek insanlar peyda oldu. Mimiklerin izlerinde dahi yer alan, duvarlarının merhamet ile sağlamlaşması gereken yuvalarımızda, enkaz haline dönüşmüş yıkıntıların arasında can veriyor kimilerinin insanlığı.

Yağmalayanlara ise diyecek söz bulamıyorum.

Ama şimdi bunları konuşmanın zamanı değil.

Şimdi insanlığın zamanı...

Merhametin zamanı...

Sevginin zamanı...

İyiliğin zamanı...

Gelin hep birlikte insanlığa katkıda bulunalım.

Eşrefi mahlûkat olmanın gereklerini yerine getirelim.

Gelin bu büyük felaketten bir insanlık destanı daha çıkaralım...