AB süreci ve medeniyet nöbetinin devralýnmasý!

Türkiye'nin asýrlar boyu Avrupa'nýn yarýsýna hükmetmiþ ve halen Avrupa yakasýnda topraðý bulunan bir ülke olarak bir Avrupa ülkesi olmasý, inkârý gayr-ý kabil bir gerçektir.

Türkiye bir Avrupa ülkesidir, ama ne tarih boyunca ne de Cumhuriyet döneminde toplum olarak Avrupalý olmuþtur. Tek parti döneminde baþlatýlan dayatmalara raðmen toplumumuz Avrupa'ya mesafelidir.

Avrupa toplumlarý da Türkiye'ye karþý mesafelidir hatta önyargýlýdýr.

Bununla birlikte AB'ye tam üyelik Türkiye'nin devlet politikasýdýr. AB'nin önyargýlý ve çifte standartlý tavýrlarýna raðmen Türkiye bu hedefinden vazgeçmemiþtir.

Ancak geldiðimiz noktada artýk gayet net anlaþýlmýþtýr ki, AB Türkiye'yi tam üyeliðe kabul etmeyecektir.

Bunu artýk her iki taraf da bilmektedir. Bununla birlikte her iki taraf iþler yolundaymýþ gibi hareket etme ihtiyacý hissetmektedir.

Her ne kadar AB artýk Türkiye'yi aday ülke olarak deðil, komþu ülke olarak tanýmlasa da Türkiye tam üyelik süreci devam ediyormuþ gibi davranarak AB'ye baský uyguluyor, bir bakýma köþeye sýkýþtýrýyor.

Türkiye müzakere için fasýl açýlmasýný, Gümrük Birliði anlaþmasýnýn güncellenmesini, vize serbestisi vadinin tahakkukunu, terörle ve düzensiz göçle mücadelenin arttýrýlmasýný, ýrkçýlýk ve Ýslam karþýtlýðýyla mücadelenin sürdürülmesini istiyor ve her fýrsatta bu konularý muhataplarýna hatýrlatýyor.

AB tarafý da bunlara itiraz etmemekle birlikte gereðini de yapmýyor. Sadece bölgede artýk Türkiyesiz çözüm olmayacaðýný gördüðü için gözümüzün içine baka baka havuç sopa politikasý uyguluyor.

AB Dýþ Ýliþkiler ve Güvenlik Politikasý Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, son zirve toplantýsý için hazýrladýðý raporda bu havuç sopa politikasýný "ilerlemeye açýk, orantýlý ve geri çevrilebilir yaklaþým" olarak tarif etti.

Türkiye ile iliþkiler hem ilerlemeye açýkmýþ hem de geri çevrilebilirmiþ. Týpký 1963 Ankara Anlaþmasý'ndan beri takip ettikleri gibi.

Son toplantýda Türkiye'ye karþý atýlan olumlu adýmlar da havuç kabilinden bir jest. Dolayýsýyla bu yaklaþým, çok istediklerinden deðil ama Libya'da, Azerbaycan'da, Suriye'de ve Doðu Akdeniz'de Türkiye'nin gücünü ve kararlýlýðýný gördükleri için atýlan bir adým olarak görülmelidir.

Ayrýca bölgede Türkiyesiz karar alýnamayacaðýný görmeleri nedeniyle bu tavrý takýnmaktadýrlar.

Türkiye bu gerçeði çok iyi bildiði için AB politikasýnda deðiþikliðe gitmiyor, öte yandan kendisini her alanda güçlendirerek AB'yi olumlu adým atmaya zorluyor.

Bugünkü fotoðraf Baþkan Erdoðan'ýn ekonomide, savunma sanayiinde, dýþ politikada ve diðer alanlarda yürüttüðü politikanýn tüm emperyal güçleri düþündürdüðü gibi AB'yi de düþündürmeye baþladýðýnýn resmidir.

Macron bile Türkiye'nin Fransa seçimlerine müdahale edebileceði korkusuna kapýlýyor veya yayýyorsa, varýn gerisini siz düþünün.

AB üyeliði bir hedef olarak orada duracak ama Türkiye AB'ye asla teslim olmayacak.

Baþkan Erdoðan'ýn kongrede iþaret ettiði gibi biz Türkiye olarak "Ýnsanlýðý; Hakk'ýn, hakkaniyetin, adaletin, merhametin, sevginin ve huzurun teminatý olacak küresel bir yönetim anlayýþýyla buluþturacak medeniyet nöbetini devralmaya hazýrlanýyoruz."