AB üyelik talebi: Batý'ya tutulan ayna

Ýsveç'in NATO üyeliði için baský altýnda tutulan Ankara'nýn son hamlesi baskýyý sahibine iade etmek oldu. Bu hamle hem siyaseten ve diplomatik açýdan hem de ahlaken son derece baþarýlý bir hamledir. Sebebine az sonra geleceðim.

Öncesinde bu kývrak ayna tutuþun hakkýný vermek lazým.

Batýnýn ikiyüzlü tutumunu göstermek için þuradan baþlasak iyi olur.

Batý medyasý Türkiye ve Erdoðan hakkýnda övgü dolu manþetlere ve yorumlara yer verirken, ayný medya organlarýnýn Türklere Türkiye aleyhtarlýðý yaptýðý Türkçe mecralar, eþzamanlý olarak Türkiye'yi "þantajcý" ilan etti.

Türkiye muhalefetinin yorumu da bu minvalde seyrediyor zaten. Dün þöyle diyordun, bugün böyle diyorsun diyor.

Bunlar aynanýn karanlýk tarafý.

AB Komisyonundan ya da Almanya Baþbakaný Olaf Scholz'dan gelen "AB üyeliði ile NATO üyeliði birbirinden ayrý süreçler" þeklindeki açýklamalar da ayný aynayý parlatan karanlýða ait.

Oysa Türkiye diplomatik bir baþarý elde etti. Masada el yükselten oldu.

Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn Vilnius'a gitmeden önce havalimanýnda yaptýðý açýklama sürpriz bir açýklama olarak görüldü: "Bize verilen sözlerin tutulmasýný istiyoruz. Önce siz Avrupa Birliði'nde Türkiye'nin önünü açýn, biz de Ýsveç'in önünü açalým. 50 yýldýr AB kapýsýnda bekletilen bir Türkiye var".

Ardýndan önce NATO genel sekreteri Stoltenberg ardýndan Beyaz Saray, "Türkiye'nin AB üyeliðini desteklediðini" açýklamak zorunda kaldý.

ABD ile F16 satýþý, Fransa ile terörle mücadele, Ýsveç ile terörün finansmaný ve terör propagandasýnýn önlenmesi bahsinde, Kanada ve Ýsveç ile silah ambargosunun kaldýrýlmasý konusunda baskýya maruz kalan deðil baskýyý yapan taraf olarak pozisyonlarý deðiþtirmeyi baþardý Türkiye.

Terörle mücadele konusunda NATO'yu mücadele sathýna çekmesi, özel temsilci atanmasý ýsrarý ve üstüne AB üyelik sürecinde karþýsýna çýkarýlan gerekçelerle yüzleþmeye zorladý paktýn üyelerini.

Oysa o kadar da farklý süreçler deðildir NATO ve AB üyelik süreçleri. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý þekillenen dünyada, SSCB'ye karþý Batý bloðu içinde yer almayý seçer Türkiye.

1952'de üye olur NATO'ya. 71 yýldýr da üyeliðin gereklerini harfiyen yerine getirir. NATO Türkiye sayesinde güçlüdür. Ama Türkiye'nin NATO üyeliðinden gördüðü zarar, faydasýndan fazladýr.

Öte yandan Türkiye'nin AB baþvurusu da ayný gerekçeye dayalýdýr. O zamanki adýyla Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluðu'na üye olmak için kuruluþundan iki yýl sonra, ilk kez 31 Temmuz 1959'da baþvurur Türkiye.

Üyelik müzakere süreçlerinin serencamýndan baðýmsýz olarak tam 64 yýldýr bekletiliyor o kapýda. Gümrük birliðine dâhil olmak, vize muafiyetinden yararlanmak yaklaþtýkça kaçýrýlan havuç gibi.

Batý bloðunun NATO marifetiyle külfeti paylaþýrken gösterdiði iþtiyak, nimet paylaþýmýnda esirgeniyor. Bunun anlamýný gayet iyi biliyor Türkiye.

Üstelik sadece siyaset deðil toplum da iyice býkkýn ve yorgun bu konuda.

Bekletilmenin verdiði bezginliðin yanýnda giderek daha ýrkçý, daha yaþlý ve Müslüman karþýtý bir kýtaya dönüþen Avrupa'nýn baðnaz Hristiyan kulübüne katýlmak konusunda tarif edilemeyecek derecede isteksiz Türkiye.

Ýþte tam bu noktada Erdoðan bu birbirine paralel ve bitiþik yürüyen iki Batý ittifakýný birbirine koþut kýlarak büyük bir siyasi manevra yaptý.

Birbirlerine bakmalarý, süreçleri görmeleri, kýyaslamalarý kaçýnýlmaz artýk.

Gerisini onlar düþünsün.

AB ile müzakere sürecinin askýya alýndýðý noktada da ayný AB körlüðü var.

Son yýllarda Türkiye gerçeðinden, Türkiye'nin son on yýlda yaþadýðý terör saldýrýlarý silsilesinden, çevresindeki terör, çatýþma ve savaþ sahalarýnýn ürettiði risklerden bihaber görünüyor AB. Ya da bile bile görmezden geliyor. Nitekim her yýl yazýlan AB raporlarý körlüðün arttýðýný belgeledi.

Oysa Türkiye AB'den beklentisinde hep haklýydý. Tam üyelik perspektifini canlý tutmasýný ve 18 Mart 2016 mutabakat þartlarýna uymasýný istedi AB'den.

AB ise Türkiye'nin yakýn coðrafyasýnda yaþananlarý, PKK, DHKPC, DAEÞ ve FETÖ baþta olmak üzere terör örgütlerinin saldýrýlarýný, PKK-YPG'nin bölücü faaliyetlerini, devlete sýzan ajan örgütü FETÖ'nün ürettiði riskleri, 15 Temmuz 2016 darbe-iþgal giriþiminin yarattýðý travmayý ve hukuk içinde arýnma zaruretini yok saydý. Verilen mücadelenin sistem içinde, hukuk eliyle yapýldýðýný unutarak yahut bilakis görmezden gelerek Türkiye'ye sýk sýk "hukuk devleti ve demokratik norm" hatýrlatmasý yaptý.

"Madem öyle" demiþ oldu Erdoðan son hamlesiyle: "Buyurun Türkiye'nin verdiði terörle mücadelenin boyutlarýný yakýndan görün. AB'nin yapay ve gerçeklerden uzak raporlarýný okuyacaðýnýza NATO'da kurulacak birimin hazýrladýðý terör raporlarýný okuyun. Bize deðil biraz da aynaya bakýn"